Kirvem,

Hiç ortalarda yokken, daha da doğrusu şunun şurasında üç-dört ay öncesine kadar mevcudiyeti bilinmeyen bir virüsün önce Çin diyarlarından yola revan olup, ardından da “Turist Ömer” misali turlayıp, akabinde de dünyanın dört bucağına doğru başlattığı bu “seyahat”in nerede, nasıl noktalanacağı henüz belli değilken, öte yandan bu kadar kısa zaman zarfında uğradığı bilumum “liman”larda kendi keyfince yağıp gürleyip, sağı solu, etraf tarafı mini minnacık boyuna bakmadan harman yerine çevirip, dolayısıyla hepimizin başına bir nevi “püsküllü bela” kesilmesi, insan olarak topumuzun sinirini bozdu, bozuyor vesselam!

Cüce, cüce olduğu halde haddini hukukunu bilmeyen bu virüsün hışmından bir an önce kurtulmak için laboratuvarlarda gece gündüz demeden vardiyalar halinde harıl harıl çalışan bilim insanlarının bu arada elde ettikleri kimi ipuçlarının yanı sıra, keza söylediklerine bakılırsa; anlaşılan o ki, bu konuda şimdilik işimiz zor ama, umutlarımız gani!

Önceleri...Yani daha düne kadar cinsi cibilliyeti hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığımız için tepeden bakıp küçümsediğimiz bu belalı virüs, kısa zaman içinde giderek önü alınamayacak kertede salgın halini alınca, bu kez de elimiz ayağımız, amiyane deyimiyle çarşafa dolandı...

Neden?

Çünkü akıl almaz teknolojik gelişmeler sonucunda küçüle küçüle nihayetinde hepsi de ister istemez birbirinin komşusu kesilen devletlerin bu yangını söndürmek için ilk andan itibaren iki kova su ile yek diğerinin yardımına tez elden koşması gerekirken, bunun yerine gerek birey, gerekse toplum olarak “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” bencilliğiyle sınırlarımızdaki tel örgüleri daha fazla yükseltip, böylece kendimizi güya garanti altına alırken, diğer yandan fıtratı gereğince, din, iman, en önemlisi de zinhar sınır tanımayan bu hain, bu hinoğluhin virüsün eninde sonunda bizim de kapımızı çalacağını ne hikmetse hesaplayamadık...

Vee şimdi, ve şu sıralar dönüp dolaşıp nihayetinde gele gele tüm insanlık aleminin başına musallat olan bu dinden, imandan yoksun virüsün şerrinden korunmak için çare babında bulup buluşturduğumuz uyduruk maskelerden medet umuyoruz...

Oysa... Cennetten kovulduğumuz ilk günden beri hiçbir derdimize derman olmayan “maskeli suratlar”ımızla şu kırtıpil dünyayı cehenneme çevirmenin vebalini, tam da şu sıralar yüzlerimizi “yapay” maskelerle çarnaçar  örterken, belki de bunun günahını mı çıkarıyoruz, kim bilir Kirvem!..

( Kaynak: Mıgırdiç Margosyan Evrensel Gazetesinin köşesinden yazdı: 'Maskeli yüzler' meselesi )
Editör: Haber Merkezi