boynunla dağ arası (En güzel kadına, sevgiliye, Ayşe'me. .

boynunla dağ arası
(En güzel kadına, sevgiliye, Ayşe'me...)

bir yola baktım bir de gidene. gidenlerin sırtında büyürmüş bazı adamlar, tuzlu suların acısını dindirip…

ağzımızda kan damlıyor şimdi. avucumuzda bakmayı unuttuğumuz geçmişimiz. belki bilmeden geldin. belki görmeden sevdin. bel ki de sevmedin. gelişin bir hataydı. son kez ne dedin giderken, unuttum. tek solukta söyleyemeyenlerin de kalbi varmış!!!

şimdi bir konu başlığıyım sadece. altında sıralanan geçmişim, hatalı yazılmış bir prospektüs gibi duruyor. yapacaklarım, yapamadıklarım, yapmaya kalkıştıklarım… ben bu konunun başlığıyım, olmayan bu konunun. sonra giderken baktım da ardından, bir iklimim ben beşinci kez uğradığın.
üstüne yazmışlar, kalp kırılır, bilimsel olarak… ahh şu tıp. aynen, tıp tıp tıp!!!
oysa bilimsel değil ölümseldir bir kalbin kırılması. ve şiir ile ölüm aynı yolun yolcusudur. sonra kadın, kardiyolojik bir sonuç değilse ilahi bir sestir, yarası da iyileştirir yarısı da, demişti şiiriyle boşanmak üzere olan bir şair.
aşkın meridyenine yatırmalı dedim tüm verileri, reel politikaları, gerçekçi düşleri, düşmeleri, düşüşleri kur yapmadan… kalbimi ısıtmalı önce, ölümsel bir veri olmaktan kurtarmalı …
ağaçtan yapılı bu kağada yazılmışları ağaca okuyordum yine! kimi kime okuyorsun dedi. bilmez mi kalbim. bilmez mi ölümü, bilmez mi yarayı, bilmez mi kalbim hüznün zamanla saman sarısı kaldığını.
dedi kalbim, dedi ki benden kalanı bana anlatma n’olur kendini anlat biraz da, baktım insandan geriye bir tek kalbi varmış… kınasız bir dağ gibi sessiz dururmuş ölüm. dağ dedi, ölüm… dağ dedi, kader… dağ dedi, ayrılık… dağ dedi, içimdeki çocuk…

döndüm geriye baktım, boynumla dağ arasına hangi ses düşmüştü, hatırlayamadım…
döndüm geriye baktım, avucunla yüzün arasındaki sesi hatırlayamadım…
döndüm geriye baktım, bir külde ısıttığım ellerimde düşen neydi o gün, bir gül müydü, hatırlayamadım…
hatırlasam, belki kalbim doğrulur sandım.
ne safmışım! bir çiçek bir kalbi kurtarır sanmışım bunca ateşin arasında, seni nasıl da sevmişim.
(dağ suskunluğu’ndan)