kalbimin temiz turası geride kalanları hatırlayıp yol alanların ayakları dolanır derler, öyle gibiyiz… nice yollar, yolların ıssızlığı yüzümüzde durur, akşam olunca. bizi cümleler iyi eder sanmıştım.

 

 

 

kalbimin temiz turası geride kalanları hatırlayıp yol alanların ayakları dolanır derler, öyle gibiyiz… nice yollar, yolların ıssızlığı yüzümüzde durur, akşam olunca. bizi cümleler iyi eder sanmıştım. kitaplar da…

oysa insanlığın, üstelik kendisine yazılmamış bir sürü faydasız kitabın, bir sürü faydasız sözün, bir sürü faydasız yalanın esiri olduğunu gördükçe, cümlelerin tam da ortasından nasıl da kırıldığını duyuyor gibiyim. insanlık hayatında hep bayat şeylerle yaşıyor. bayat aşklarla, bayat sözlerle, bayat şiirlerle, bayat cümlelerle, bayat ekmekle… ve bayatlamış ideolojilerle…

aşkı kurtaran bir sancı olduğunu zannedenler yanıldı. ahhh pozitif bilim ah. sana çok güvenmiştik asya’nın uzak kıyısında, mezopotamya kendini kendisini uyutsun dursun bu tatlı sözlerle. tarih utançtan başka bir şey değildir. utancı durmadan anmak, durmadan göze sokmak, tarihi ders almanın ve vermenin tek adresi saymak yeni utançların da sebebi olur…

gidenleri unutmamaktan başka bir b.k değildir tarih. felsefesi olan tarih ise ideolojik bir şıllıktır, yalanların ve gerçeklerin üstünü örtmek için. “aşk ve devrim kimsenin üstünden geçtiği şahsi köprüsü değildir” bu sözü yangınlardan kurtulan biri demişti. söz ve cümle yangınlardan kurtarılmış ise çok anlamlı ve derinliklidir. yangınlarda sevdiklerini yitirenler kurtardıkları sözlerle yaşarlar. söz yaşatır, iyi söz yaşatır, hüzünle dağılmış saçlar gibi… çocuklar bu tarihi bilmemeliler yoksa dizlerindeki “ergenlikler kanar” desem, şimdi başımda sopası kırılır tüm aylakların! sadece yazabiliyorum, ama şimdilik! yazmak biterse o gün yola koyulmak da var, yolda duran aşkın alnındaki gülü öpmek de…

sabrımızı ve kahrımızı aldık gidiyoruz, kalbimin temiz turası sevgilim. hiçbir şey kahrımıza sığmaz artık, hiçbir şey kabında durmaz, cümle yanar, bir orman bir ağaca şahitlik etmez…

nasıl bir dünya bu! biz sözü kurtaralım yine de; tutuşturacağımız tek çıradır söz, kendimize utanmadan baktığımız kalan tek aynadır. sabrımın ve kahrımın tek adresi sen, uzat ellerini bir ovanın üstünden. uzat bir kış ikliminin donmuş düşünden uzat bana. ben sarılmış bir yumağım, senden gayrısı yok, çaresiz düşlerimin tek adresi uzat ellerini, çıplak ayaklarından düşler geçer çocukların, çıplak ayaklarında tarih üşür…

sen kalbimin temiz tura’sı. bir tek sana üşüdüm