MİNARE KENT Mİ TARİHİ KALESİ OLAN  KENT Mİ? Tarihte Ermenilerin Balê,Bageş dediği,Arapların Badlis dediği,Kürtlerin Bedlis dediği muazzam tarihi kültürü,mimarisiyle burdan geçen seyyahları, misyonerleri  hayretler içinde bırakan vadideki şehir yakın tarihte (1970 lerdan sonra)  enterasan bir isimle anılmaya başlandı “Minare Kent”. Böylesi bir tarihe mimariye sahip kentin alabileceği en güzel isim zaten(!).

 

MİNARE KENT Mİ TARİHİ KALESİ OLAN  KENT Mİ?

Tarihte Ermenilerin Balê,Bageş dediği,Arapların Badlis dediği,Kürtlerin Bedlis dediği muazzam tarihi kültürü,mimarisiyle burdan geçen seyyahları, misyonerleri  hayretler içinde bırakan vadideki şehir yakın tarihte (1970 lerdan sonra)  enterasan bir isimle anılmaya başlandı “Minare Kent”.Böylesi bir tarihe mimariye sahip kentin alabileceği en güzel isim zaten(!).Her Bitlislinin başında geçmiştir bu konuşmalar: +Nerelisin  - Bitlis  +ooo Bitliste Beş Minare he …  Peki Beş Tarihi Minare Bitlis’te var mıdır ?Cevabı uzatmadan söyleyelim Hayır…



Bitlisin binlerce yıllık tarihini aslıda Kürtçe bir ağıt olan ve Türkçe’ye çevrilmiş(çalınmış) bir şarkıdan dolayı değiştireceklerini düşünmüşler ki hiçbir geçmişi bulunmayan bir efsaneden ibaret olan Bitliste Beş Minare söylemini yerleştirmişler.Beş Minarenin olmadığını Bitlis’in tarihini anlatan kitaplara baktığımızda da göreceğiz.

Bitlis şehir merkezinde minareli cami olarak dört adet tarihi cami vardır: İlki 1492 senesinde Bitlis’in Kürd hükümdarı IV. Şerefhan tarafından yaptırılan Şerefiye Camisi’dir. Ardından Zeydan mahallesindeki Meydan Cami, Ulu Cami ve Gökmeydan camileri diye bilinenler gelir.

1597’de Bitlis hükümdarı Şerefxanê Bedlisi tarafından yazılan Şerefname’de camilerle ilgili verdiği bilgiler şöyledir:

“Şehrin dört camiisi vardır. Bu camilerin biri eskiden Ermeni kilisesiydi ve İslam ordularının burayı ilk fethetmeleri sırasında camiye çevrildi; bu cami şimdi ‘KızılMescid’ adıyla bilinmektedir. Diğer bir cami de Selçukluların eserlerindendir ve ‘Cami-i Köhne’ adıyla bilinmektedir; Başka bir cami daha vardır ki, Bedlis Hükümdarı Emîr Şemseddin tarafından Gök Meydan’da yapılmıştır. Dördüncü cami ise ‘Şerefiye’ adıyla bilinmektedir” .

1650 yıllarda Bitlis’i ziyaret eden Evliya Çelebi şehirdeki camileri:”Şerefeddin, Bedlis, Saraçhane, Debbağlar ve Şeref Han Camileri’ olarak saymış ve Debbağlar Cami için minaresi yok demiştir”.Yine aynı dönemlerde Bitlisi ziyaret eden başka bir seyyah Katip Çelebi şöyle yazmıştır: “Şehrin ortasında taştan 21 göz köprü vardır. Dört büyük camii bulunur. Biri Camii Antik (Eski Cami) diğeri önceden Ermeni Kilisesi idi fetih sırasında mescid yapıldı Kızıl Mescid denir. Öbürü Gökmeydan diye bilinen yerde Emir Şemseddin Camii’dir. Yanında bir zaviye de vardır. ”Sonuncusu ise, Tarihçi Mir Şeref’in ceddi Şerefhan Camii’dir.

1800’lerde Bitlis’i ziyaret eden yabancıların hepsi şehirde dört veya sekiz kiliseden bahsederken, yirmiye yakın cami, medrese ve tekkeden bahsetmişlerdir. Minareli cami olarak herhangi bir seyyah veya yazar somut bir sayıdan bahsetmemiştir. Ayrıca Şerefname’de ‘Köhne’ adıyla bahsedilen camı hakkında bir bilgi olmadığı gibi, öyle bir cami Bitlis’te de bulunmamaktadır. Minaresi olmayan Hatuniye camisinin bir minaresi olduğu rivayet edildiyse de, somut olarak olup olmadığı halen muammadır.

Bitlis’ten geçen her seyyahın,misyonerin,yazarın bahsettikleri Bitlis’in bağ ve bahçeleri,21 adet tek kemerli taş köprüleri ve en çokda kalesi olmuştur. Bitlis’e hüküm sürmüş tüm kavimlerin yaşam yerleri hep kale olmuştur. Kürd hükümdarları Şerefxanlar, 1000 sene kadar kaledeki saraylarında yaşamışlardır. En sonki Kürd Beyi olan Şerif Bey’in kaledeki sarayı terk edip, karşısındaki şimdilerde kimilerinin “şeri bey tepesi”dediği asıl adı “ŞERİF BEY TEPESİ”olan yerde yaptırdığı sarayına taşınana kadar da, Kürd mirleri beyleri ve hanlarının yaşadıkları yer hep kale olmuştur.

1200’lerde Bitlis’e de uğrayan seyyah ve yazar Abülfida, kaleden ve kaleyi dışarıdan çevreleyen surlardan bahseder. 1660’larda Bitlis’ten geçen Fransız seyyah Tavernier, kaleye iner-kalkar üç köprü ile girişin sağlandığını yazar ve şehrin Kürd hükümdarını kaledeki makamında ziyaret ettiğini anlatır.1847’de Bitlis’ten geçen başka bir Fransız yazar ve seyyah Laurens ise kalenin burçları, pencereleri ve tepesindeki sarayın harabelerini de tasvir eden bir gravür de yapmıştır.

Evliya Çelebi Bitlis Kalesinden şöyle bahsetmektedir: “Evvela bu yüksek kale Dehdivan Dağı ile Avih Dağı arasında bir geniş taşlık öz içinde Avih Deresi solunda ve İskender deresi sağında bu iki tatlı nehrin bir araya geldiği yerde göklere doğru baş uzatmış bir yalçın kaya üzerinde şeddadi yapı gibi yontma taş ile yapılmış sağlam bir kaledir ki her katı taşı mengerûs fili cüssesi kadardır. Bu kalenin yapıldığı yalçın yüksek tepe iki nehir arasında sanki ada gibi vâki olmuştur. Ama gayet yüksek kayalardır ki kalenin kapısına 600 adımda ulaşılır, sarp yolu vardır.Tamamı 670 adet kale bedenleridir. Bütün duvarları köşe köşe çıkıp her dirsek kulelei birbirlerini gözler ve her kule üzerinde gözetleme evleri vardır. Her tarafı göklere baş çekmiş cilalı sarp yalçın kayalardır. Kalenin büyüklüğü 4 bin adımdır. Bütün duvarlarının boyu seksener arşındır ve on arşın derinliği olan sağlam surlardır. Kale içinde 300 hane vardır. Kat kat Acem ve Rum tarzı güzel odalar ve hoş sofalar vardır, ki her birinin anlatılmasında insanoğlu acizdir. Hükümdar Abdal Han nice Mısır hazinesi harcayıp bu büyük sarayı Kaydefa Sarayı etmiştir. Bütün pencereleri ve cumbaları kalenin burçları üzerine yapılmış olup, bütün Bitlis şehri ve Dehdivan Dağı görülmektedir.”

Tarihsel konumu, geçmişi, mimarisi ve oluşturduğu siluet açısından, Bitlis Kalesi’nin şehrin en önemli ana sembolü olduğu tartışılmazdır.Bu tarihi mirastan bihaber,vurdum duymazlığın ve talancı zihniyetin zehirlemesi bugünkü Bitlis’in oluşmasına neden olmuştur.Yılda ortalama 10 milyon turistin ziyaret ettiği Çin Seddi’nden çok daha eski ve zengin bir geçmişe sahip olan Bitlis Kale’sinin içinde bulunduğu durum neyazık ki olmayan beş minarenin bile gölgesinde bırakılmıştır.Çünkü o kale binlerce yıldır Kürdün kalesi olmuştur ve bu gerçekliği değiştirmek için olmadık hikayeleri getirip şehrin sembolü yapılmıştır.Bitlis için konuşulması gereken de aslında, o muhteşem Bitlis Kalesi’dir.Mardin’in Kalesi gibi,Kars’ın Kalesi gibi, Diyarbekir’in Surları gibidir önemi gerçekte. Olmayan beş minareyi,büryan yemeğini,balı,cevizi  sahiplenildiği kadar Bitlis’in eşsiz tarihi,kalesi,mimarisi sahiplenilseydi şuan çok daha farklı bir şehir ,bir turizm cenneti olunabilirdi.Bizlere düşen görev, şehrimizi, kültürel değerlerimizi,tarihi yapılarımızı yalancı ve talancı zihniyetlere karşı korumak,muazzam tarihimizi öğrenmek  ve öğretmek olacaktır.



Kaynaklar

  • Şerefname,Kürt Tarihi,Nûbihar Yayınları

  • Seyyahların Anlatımlarıyla BİTLİS VE AHALİSİ,Baran Zeydanlıoğlu

  • bitlisname.com

  • Kürt Şehri Bitlis,Wilhelm Köhler