DİYARBAKIR - Tutuklu gazeteci Ömer Çelik, hasta tutuklular için "duvarların ardına dikkat kesilmeli" çağrısı yaparak, "Sesimiz ne kadar çoğalırsa, duvarlar o kadar çabuk yıkılır" dedi.  

Diyarbakır’da 8 Haziran’da gözaltına alındıktan sonra 15 meslektaşıyla birlikte 16 Haziran'da "örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanan gazeteci Ömer Çelik, tutulduğu Diyarbakır 2 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde yaşanan hak ihlallerini kaleme aldı.  

'İÇERİ' VE 'DIŞARI' ARASINDAKİ FARK

Çelik’in yazısı şu şekilde: "Hakikati görünmez kılmak için uzaydan medet umanlar, oraya ayak basma narasından çıkmayanlar, koca bir ülkeyi orada yaşamaya çalışanların dünyasını zindana çevirirken, politikalarına karşı çıkan itiraz ve isyan eden her onurlu nefesi boğmak için elinden geleni ardına koymuyor. Hani genel bir kanıya dönüştüğü gibi ‘içerisi’ ile ‘dışarısı’ arasında artık fark kalmadığı gerçek olsa da, üçüncü mahpusluk deneyimimde ve bana oldukça çarpıcı gelen bir fark var aslında. O da mahpuslardan çalınan duvar! 

BİRİ DUVARIMIZI ÇALDI

'Dillerin, kültürlerin, inançların vs. ötesine geçip bireylerin arasına bile duvarlar ören, kendisinden olmayanın üstüne beton döküp ülkeyi taşa çeviren, bunu ısrarla da sürdüren iktidar hangi duvarı çalmış diye?' gibi sorular gelebilir akla. Hemen izah edeyim, zindanların fiziksel olarak tanımlamanın objektiflerinden biri olan dört duvardan biri yeni yapılan cezaevlerinin koğuşlarında eksik. Bulunduğumuz F Tipi kamufle edilmiş Yüksek Güvenlikli Cezaevine sevk edilmeden önce iki meslektaşımla birkaç hafta böylesi bir yerde tutulduk. Mekân algınızı alt üst eden geniş kenarlı üçgen bir havalandırma tasavvur edin zihninizde. Aynı şekilde demir tellerle kuşatılmış üçgen bir gökyüzü! Ve bu durumun beslediği kör hücreden böylesi bir havalandırmaya adım atmama isteği, isteksizliği…

Hal böyle iken, sevgili Ahmet Kaya’nın seslendirdiği o muhteşem şarkıya; 'Biri duvarımızı çaldı' cümlesini de ekliyorsunuz, bulutlara sevdalanmaktan vazgeçmeyerek. Yine örneğin dört duvar arasındasınızdır. Üç duvar anlayın siz. Genişledikçe genişleyip kuantumla ancak ölçüye vurulabilecek bir zamanı kitap okuyarak doldurmak istiyorsunuz. Fakat getirilen sınır iki ayda ancak 10 kitapla denk. Tv kanalları ise muhalif kanallar yok. Gazeteye uzanayım diyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin bu yönlü uygulama üzerine yapılan başvuruya ‘ihlal var’ demesine rağmen Yeni Yaşam ve Evrensel gazetelerine yanıt bile verilmiyor. Ortada hukuki bir gerekçe olmadığı için. 

İKTİDARIN GÜNCELLEDİĞİ FİYATLAR

Cezaevindeki yurttaşların belini büken enerji harcamaları kaleminden, elektrik faturaları büyük sorun. İktidar ve medyasının tanımlamasıyla cezaevindeki fiyatlar sürekli güncelleniyor. Semaver, buzdolabı ve televizyon kullanım karşılığında Ağustos ayı elektrik faturası 256 lira geliyor. Kavurucu yaz sıcaklığında biraz olsun serinlemek için vantilatör kullanan odaların faturaları 500 TL'yi bulabiliyor. İşin bir başka boyutu, hakkınızda kesinleşmiş hüküm bulunmasa da, tutuklama kararı ile cezalandırılıp, zorla tutulduğunuz bu mekanlarda zorunlu kaldığınız elektrik faturasını da yine siz ödemek zorunda kalıyorsunuz. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gibi 'Ödemiyorum' diyecek olsanız da sonuç almanız mümkün değil. Fatura ücreti hesabınızdaki paradan kesiliyor. Böyle olunca; pratik bir tepki ve protesto geliştiremiyorsunuz. Mevcut uygulamalarla ulaşılacak nokta duvarların arasında elektriksiz kalmak ne yazık ki.

GAZETECİLİĞE DEVAM

Bu sıraladıklarım ile beraber hasta tutukluların durumunda, tahliyesi ertelenen mahpuslara uzanan pek çok sorunla sarılı zindanlar. Özgür basının görevi bu gerçekleri kamuoyu ile paylaşmak. Ben de bir nevi olay mahallinden bildirme görevini yerine getirmeye çalışsam da, vicdan sahiplerine düşen sorumluluk duyarlılıklarını arttırıp, duvarların ardına dikkat kesilmek olmalı. Sesimiz ne kadar çoğalırsa, duvarlar o kadar çabuk ve kolay yıkılır çünkü..." 

Editör: Haber Merkezi