HANER MERKEZİ- AKP, yeni bir internet düzenlemesine hazırlanıyor. Avrupa ülkelerinin örnek alındığı düzenleme ile "dezenformasyon" ve "yalan haberin" hapisle cezalandırılacağı ifade ediliyor. “Dezenformasyonun nasıl ve neye göre tanımlanacağı” sorusuna dikkat çeken Prof. Dr. Yaman Akdeniz, çalışmayı, “Yeni ve ne olduğu belirsiz bir suç oluşturup muhalif basını ve kişileri susturarak ve sindirerek gelecek seçimlere hazırlanmak” olarak özetliyor. Füsun Sarp Nebil ise "düzenlemenin sosyal medya kullanımını yer altına indireceğine” dikkat çekiyor. Muhalefet, "dezenformasyonla mücadele olarak" tanımlanan amacın “bahane” olduğunu vurgularken; AKP, düzenlemenin “yasaklama, sansür ve ceza düzenlemesi olmayacağını” savunuyor.

Türkiye'de internet kullanımı, 12 Nisan 1993 tarihinde, ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı'na ait yönlendiriciler ve PTT'den sağlanan kiralık hat ile başladı. İnternet macerasının doğum günü olarak kabul edilen bu tarihin üzerinden 28 yıl geçti. 

1997 yılında, Ankara'da görme engellilerine düzenlediği bir protestoya polis müdahale etti. Forum sitelerinde müdahaleyi eleştiren bir yurttaş, üç gün gözaltına alındı. Yargılama sürecinin sonunda 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. O günden bugüne pek çok yasal düzenleme yapıldı; internet özgürlüklerinin güvenlik politikaları ile dengeleri olarak geliştirileceğine ilişkin reform stratejileri açıklandı. İnternet sitelerinin, sosyal medya platformlarının, video paylaşım sitelerinin erişime engellenmesi, engellerin nasıl aşılacağına ilişkin yöntemlerin geliştirilmesini beraberinde getirdi. Aradan geçen 28 yılda, internet kullanımında şu tartışmalar yaşandı:

YOUTUBE'A İLK ENGEL: Youtube, Mart 2007’de Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret içerdiği iddia edilen bir video nedeniyle erişime engellendi. Video, YouTube yönetimi tarafından kaldırılınca yasak da kalktı. Ocak 2008’de YouTube, bu kez de “Türk Ulusu ve Atatürk’e hakaret içeren videoların bulunduğu” öne sürülerek kapatıldı. Bu yasak da kısa bir süre sonra kaldırıldı. Mart 2008 tarihli erişim engeli kararının gerekçesi de yine “Atatürk’e hakaret içeren görüntüler” oldu. Mayıs 2008, Haziran 2010, Ekim 2010, Kasım 2010 tarihlerinde de YouTube’a erişim engellendi.

İNTERNET YASASI YÜRÜRLÜKTE: 4 Mayıs 2007'de, TBMM'de kabul edilen İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, 23 Mayıs 2007 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kanunun yürürlüğe girmesinden Ekim 2008'e kadar 1000'den fazla internet sitesine erişim engellendi.

BEN GİRİYORUM, SİZ DE GİRİN: Başbakan Erdoğan, 2008 yılı sonunda Hindistan gezisi sırasında gazetecilere sohbetinde, Youtube'un yasaklı olduğunun anımsatılması üzerine "Ben giriyorum, siz de girin" dedi.

MANŞETLERLE SAVAŞTIK: 25 Ocak 2012'de dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biz manşetlerle çarpışarak bugünlere geldik" dedi. Erdoğan, sözlerinin devamında, "Adeta manşetlerle savaştık. Manşetlerin ok olup üzerimize yağdığı süreçlerden geçtik. Her sabah yalana, her sabah iftiraya, her saban kirli kampanyalara uyandığımız günlerden bugüne geldik" değerlendirmesini yaptı. 

TWİTTER BİR BAŞ BELASI: Başbakan Erdoğan, 2 Haziran 2013'te, Gezi Parkı protestoları ile ilgili bir açıklamasında, "Twitter bir baş belası. Sosyal medya denen şey toplumun, toplumların baş belasıdır. Twitter'da bu denli yalanlar, yok kalaşnikofla saldırıyorlar. Siz bunu yazarsınız yalanlamayı okumayanlar ne olacak" dedi.

ÇIT ÇIT ÇIT, VAZGEÇSİNLER: 3 Ocak 2014'te, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Biz tweet hesabımızdan kimseyi rencide edecek, flaş bir şeyler yazalım trend topic olsun hevesinde değiliz. Ama bu öyle bir hastalık haline geldi ki, çıt çıt çıt, sabahtan akşama kadar bunlarla uğraşıyorlar. Bu işten vazgeçsinler öncelikle bakanlar" açıklamasını yaptı.  

TWİTTER MİVİTIR HEPSİNİN KÖKÜNÜ KAZIYACAĞIZ: 17 Mart 2014'e, Erdoğan, "Twitter mivitır, hepsinin kökünü kazıyacağız. Efendim işte, uluslararası camia şöyle der, böyle der, hiç beni ilgilendirmiyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü görecekler" dedi.  

TWİTTER'A İLK ENGEL: Bir gün sonra, İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Mahkemesi kararı ile Twitter'a Türkiye'den erişim engellendi. 

AYM'DEN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KARARI: Anayasa Mahkemesi, Twitter'e erişimin engellenmesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Karar, gereğinin yapılması için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'na gönderildi. 

KARARA SAYGI DUYMUYORUM: Erdoğan, Nisan 2014'te, Anayasa Mahkemesi'nin kararını; "Karara uymak durumundayız, ama saygı duymak zorunda değilim, saygı duymuyorum. Bunun özgürlükle alakası yok" dedi. 

BÖYLE BİR ÖZGÜRLÜK HAYVANLAR ALEMİNDE BİLE YOK: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Anayasa Mahkemesi'nin Twitter kararını, "Sanal alemin ifade özgürlüğü bakımından korunması gerekir, ama insanların hakları da korunmalıdır. Bence çok yanlış bir karardır ve düzeltilmesi gerekir. Bu kararı uygulamak durumundayız, ilave tedbirler de getireceğiz. Efendim, "Sanal alemdir, isteyen istediğini yapar'; böyle bir özgürlük hayvanlar aleminde bile yok. Bireyin hakkı her şeyin üstündedir" diye konuştu.

'WWW" YERİNE "TTT" ÖNERİSİ: Dönemin Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, 19 Nisan 2014'te, "BM ilkeleri gibi sosyal medyanın da tek bir uluslararası kural metni olması gerekir. Aksi durumda, ülkeler daha güvenli olmaları nedeniyle kendi alan adreslerini oluşturabilirler. Bu uzun süreden beri tartışılıyor. ‘www" yerine ‘ttt" gibi bir sistem kurulur. Türkiye ve diğer ülkeler kendi alan sistemlerini kurabilir" açıklamasını yaptı.

BURASI DİNGONUN AHIRI DEĞİL: 3 Ocak 2017'de toplanan Bakanlar Kurulu'nun ardından basın toplantısı düzenleyen Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, ülkedeki terör saldırıları ile ilgili değerlendirmesinde, "Provokatif olarak kullanılan bütün sosyal medya hesaplarını takip ediyoruz. Burası dingonun ahırı değildir” dedi.

WİKİPEDİA YASAĞI: 29 Nisan 2017'de, Bilgi Teknolojileri Kurumu, ‘wikipedia org’ alan adına Türkiye üzerinden erişilmesine engel getirdi. Site, yaklaşık 3 yıl kapalı kaldı. Anayasa Mahkemesi'nin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki kararı ile 15 Ocak 2020'de erişime açıldı.

ZEHİR EVİN İÇİNE GİRMİŞ VAZİYETTE: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık 2017'de, "İnternet kafeler vardı; şimdi iş, evlerde kurulur hale geldi. Artık internetler eve yerleşti. Zehir evin içine girmiş vaziyette. Bu tehlikeden kurtulmamız lazım. Bu çok ciddi bir uyuşturucu müptelalığı. Bu noktada çok ciddi adımlar atmamız gerekiyor" değerlendirmesini yaptı.

İNTERNET YAYINLARINA RTÜK İZNİ VE DENETİMİ: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'na (RTÜK), internet üzerinden yapılan her türlü görüntülü ve sesli yayın üzerinde denetim yetkisi veren yasa, Mart 2018'de, Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 

İNTERNET SİTESİNİN TAMAMINA DEĞİL, ENGELLENMESİNE KARAR VERİLEN KISMINA SINIRLAMA: Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Mayıs 2019’da “Yargıda Reform Strateji Belgesi’ni” açıkladı. Erişim engelleme usullerini gözden geçirdiklerine işaret eden Erdoğan, “İnternet sitesinin tamamına değil, sadece engellenmesine karar verilen kısmına erişimin sınırlanmasına imkân verecek bir düzenleme yapılacaktır. Böylece uluslararası standartlara uygun bir mevzuat altyapısına kavuşmuş olacağız” dedi.

SOSYAL MEDYA TERÖRİSTLERİ: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın Haziran 2020'de yayımladığı Sosyal Medya Kullanım Kılavuzu'nda, "Özellikle kriz dönemlerinde sosyal medyada bilgi kirliliği giderek artmaktadır. Bu tip dönemlerde provokasyon gerçekleştirmek isteyen sosyal medya teröristleri, sanal ortamı oldukça etkin kullanmaktadır" denildi.

BİR DÜZENE SOKULMASI ŞART: 1 Temmuz 2020'de Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz. Burada üzerinde durmamamız gereken asıl konu, özellikle sosyal medya mecralarının nasıl olup da böyle bir kokuşmuşluğun aracı haline dönüştükleridir. Yalanın, iftiranın, kişilik haklarına saldırının, itibar suikastlarının alıp başını gittiği bu mecraların bir düzene sokulması şart" dedi. 

SOSYAL MEDYA PLATFORMLARINA TEMSİLCİ ZORUNLULUĞU: 31 Temmuz 2020’de, sosyal medya platformlarına ilişkin yeni bir yasal düzenleme Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre; Türkiye’den günlük erişimi 1 milyondan fazla olan WhatsApp, Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal ağ sağlayıcılara Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu getirildi. Bunun sağlanmaması karşısında idari para cezaları ve çeşitli yaptırımlar tanımlandı. En popülerlerinin de aralarında olduğu sosyal medya platformları, yasanın yürürlüğe girmesinin ardından Türkiye’de temsilci belirledi.

“SOSYAL MEDYAYA HİÇ OLUMLU BAKMIYORUM”

Tüm bunların ardından Türkiye, bir kez daha internet yayınlarına ilişkin yeni bir düzenlemeyi tartışmaya başladı. 12 Ağustos 2021’de Erdoğan, “Sosyal medyaya hiç olumlu bakmıyorum, Meclis’in açılması ile birlikte bir çalışmanın yapılması gereğine inanıyorum. Çünkü bunlar salim akılların veya aklı selimlerin hedefini adeta saptırıyor” dedi.

“SOSYAL MEDYA BAŞKANLIĞI…

Bu açıklamalardan yaklaşık 1 hafta sonra, yeni bir yasal düzenlemenin sinyalleri verilmeye başlandı. Buna göre; Bilgi Teknolojileri ve İletişim Başkanlığı ya da Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nda ‘Sosyal Medya Başkanlığı’ kurulacağı; sosyal medyadan hakarete 2 yıl, yalan haber yayana da 5 yıl hapis cezası verileceği iddia edildi.

“YASAKLAMA, SANSÜR, CEZA DÜZENLEMESİ OLMAYACAK”

Türkiye’de 64 milyon sosyal medya kullanıcısının olduğunu belirten TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı ve AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Yapılacak sosyal medya düzenlemesi bir yasaklama, sansür, ceza düzenlemesi olmayacak. Çağdaş ülkelerde, Avrupa’da hangi uygulamalar varsa biz, Türkiye’de de aynısının olmasını istiyoruz” açıklamasını yaptı.

“BİZ BUNLARLA UĞRAŞAMAYIZ, BAŞKA ÇARESİ YOK BU İŞLERİN”

Erdoğan, 29 Ağustos 2021’de, “Twitter gibi sosyal medya platformlarının burada sadece kuru kuruya bir ofis açmasını kastetmiyoruz. Gelecekler, burada personeliyle, her şeyiyle bulunacaklar ve herhangi bir ihlal durumunda cezası da verildiği zaman bu cezaları da tahsil edilecek. Şu an itibarıyla bakıyorsunuz Twitter’ın, Facebook’un, hiçbirisinin herhangi bir yanlış iş yaptıkları zaman muhatap alınabilecek bir özellikleri yok. Biz bunlarla uğraşamayız. Bedel ödeyecekler. Başka çaresi yok bu işlerin” dedi.

Siyasiler ve uzmanlar, yeni internet düzenlemesinin olası etkilerini ANKA Haber Ajansı için değerlendirdi:

“ZATEN FAZLASIYLA DENETLEME İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Yakın tarihte İfade Özgürlüğü Derneği’nin ‘EngelliWeb 2020 Raporu’nu yayınladıklarını belirten Prof. Dr. Yaman Akdeniz, şunları söyledi:

“Bu raporun içeriğinden de görüleceği üzere; gerek ağırlıklı olarak BTK (öncesinde kapatılana kadar TİB), gerekse RTÜK, internet ve sosyal medya platformları söz konusu olduğu zaman sıklıkla erişim engelleme yetkilerini kullanan idari kurumlar. 2020 sonu itibarı ile Türkiye’den 467.011 web sitesi, 764 farklı kurum (mahkemeler ve yetkili kurumlar) tarafından verilen 408.808 farklı kararla erişime engellenmişken ve üstelik 2020 sonu itibarı ile 150.000 URL adresine, 7.500 Twitter hesabına, 50.000 tweete, 12.000 YouTube videosuna, 8.000 Facebook içeriğine ve 6.800 Instagram içeriğine de 5651 sayılı Kanun ve diğer hükümlere istinaden erişim engellenmişken daha fazla regülasyona veya yeni bir kurum veya kuruluşa ihtiyaç olmadığı aşikardır. Zaten fazlasıyla bir denetleme ile karşı karşıyayız.”

Akdeniz, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“YETKİLER GENİŞLETİLECEK, YENİ SUÇ TİPLERİ YARATILACAK”

“RTÜK'e yetki 2018 yılında verildi ve ilgili yönetmelik 2019 yılında yürürlüğe girdikten sonra bu yeni yetkisini kullanmaya başladı. 5651 sayılı Kanun'da ise en son Temmuz 2020'de köklü değişiklikler yapıldı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi tekrardan bu yetkiler genişletilecek, yeni suç tipleri yaratılacak ve internet ve sosyal medya daha fazla kontrol altına alınacak. Tüm bunlar, ancak AKP'nin bir sonraki seçim hazırlığı olarak değerlendirilebilir. Seçim sürecinde ise amaç, başta muhalif görüşlü medya olmak üzere muhalif görüşlü herkesi susturmak ve sindirmek olacak.

“MERKEL, ALMAN SAVCILARINA KOŞMUYOR”

Aslında detayları tam bilmemekle birlikte Türkiye'de planlanan yeni düzenlemeyi Almanya veya Fransa veya herhangi bir Batı Avrupa ülkesi ile karşılaştırmayı doğru bulmuyorum. Geçen sen de sosyal medya platformlarına Türkiye'de zorunlu temsilci bulundurma yükümlülüğü getirilirken Almanya örnek gösterildi. Ortaya çıkan düzenlemenin ise Almanya ile örtüşen pek bir yanı yoktu. Kaldı ki Almanya'da Şansölye Merkel, mahkemelere başvurup haber sitelerini engelletmiyor, böyle bir yaptırım da yok zaten. Veya Şansölye Merkel ‘şahsıma hakaret edildi’ diye Alman savcılarına koşmuyor. Almanya'da Wikipedia'nın engellenmesi söz konusu olmuyor. Keşke gerçek anlamda Almanya örnek alınsa.

“DEZENFORMASYON, NASIL VE NEYE GÖRE TANIMLANACAK”

Bizde ise yakın tarihte Anayasa Komisyonu Başkanvekili Ali Özkaya, ‘Sosyal medyada dezenformasyon yapanlara 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve sosyal medyayı bir süre kullanamama gibi cezalar getirilmeli’ önerisinde bulunmuştu. Şimdi de bu model üzerinden bir tasarı ortaya çıkacak gözüküyor. Bu kapsamda ‘dezenformasyon’ nasıl ve neye göre tanımlanacak belli değil. Avrupa Birliği ülkelerinde de yıllardır ‘zararlı içerik’ tanımı üzerinde tartışılır. Kime ve neye göre basında yer alan haber veya içerikler ‘dezenformasyon’ olarak değerlendirilecek? Dezenformasyon yapan basın mensupları ve/veya paylaşım yapan herkes, hapis tehlikesi ile karşı karşıya kalacak.

“YENİ VE NE OLDUĞU BELİRSİZ BİR SUÇ TİPLEMESİ”

Dolayısıyla yeni ve içeriği çok da net olmayan bir suç tiplemesi ile karşı karşıya kalacağız. Yapılmak istenen, yeni ve ne olduğu belirsiz bir suç oluşturarak muhalif basını ve kişileri susturarak ve sindirerek gelecek seçimlere hazırlanmaktır. Bu yeni düzenlemenin başka bir amacı ise yoktur.”

Bilişim ve internet sektörü uzmanı Füsun Sarp Nebil ise şu değerlendirmeleri yaptı:

“AKP, bu sefer yapacağı sosyal medya düzenlemesini ‘Dezenformasyon’ başlığı ile sunuyor. Yüzyıllar öncesinden bu yana dezenformasyon tüm dünyada uygulanan bir yöntem. Savaş sanatını yazan Sun Tzu bile askeri savaştan önce diplomasiyi, ondan daha önce de dezenformasyonu öneriyor. Bu açıdan ülkemizde -hele seçim yaklaşıyorken- bir dezenformasyon düzenlemesi yapmak lazım. Ama nasıl bir düzenleme? Avrupa’daki duruma baktığımızda öne aldıkları hususlar 4 tane. İş birliği ve ortak akıl kullanma, vatandaşları bilinçlendirme, özel sektör firmalarından -tabii ki yerli olanlardan- destek almak ve dezenformasyona yönelik tespit, analiz yazılımlarının geliştirilmesi gibi bir eylem planı oluşturmuşlar.

“SOSYAL MEDYA KULLANIMINI YER ALTINA İNDİRMEYE YARAR”

Peki AKP’nin yapmayı planladığı nedir? İktidara geldiği andan itibaren, yaptıkları kötü ya da beceriksiz icraatlerin ya da bu icraatlere gelen eleştirilerin halka ulaşmasının önünü kesmek için adım adım medyayı ele geçiren bir parti oldu. İnternet ve sosyal medyayı ise global olduğu için bunu ele geçiremiyorlar. Bunun yerine düzenlemelerle önünü kesmeye uğraşıyorlar. Tabii ilk yaptıkları, internetin fiber olarak yayılımını engellemek. Bu da bir sansür. Ama onun dışında 2007’den bu yana devamlı düzenleme çıkarıyorlar.

Daha geçen sene yeni bir düzenleme yaptılar güya. Peki neden yeniden çıkarıyorlar? Çünkü kendilerine göre bir şey yapmaya uğraşıyorlar. Bu da ters tepiyor. Şimdi baktığımızda, ‘hapis cezaları’ ve ‘para cezaları’ ile bir şeyler yapmaya uğraşacakları anlaşılıyor. Ama bu ancak sosyal medya kullanımını yeraltına indirmeye yarar. Yani bu sefer takma isimler artacak ya da göremedikleri ortamlarda insanlar tepki gösterecek. Özeti ‘boş işler bunlar.”

“DEZENFORMASYON BAHANE”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel ise şunları söyledi:

“Son günlerde yapılan açıklamalar, iktidarın bir sosyal medya düzenlemesi hazırlığı içinde olduğunu aslında hepimize gösteriyor. Tabii ki burada bahane, dezenformasyon. Dünyada konuşulan bir mesele dezenformasyon, ama Türkiye örneğine baktığımız zaman aslında sansür, otosansür, özellikle muhalifleri susturma çabasının da çok ön planda olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede; her fırsatta muhalif sesleri terörist ilan eden anlayış, maaşlı trolleriyle bütün muhalif seslere, milletvekillerine montajlarla komplo kuran anlayış, bugün iz dönüp ‘dezenformasyona karşı bir düzenleme yapıyoruz’ derse biz buna çekinceli yaklaşırız.

Çünkü Türkiye’de hukukun üstünlüğü hayata geçmiyor. Demokratik kurumların içi boşaltılmış durumda. Bundan kaynaklı olarak biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu her fırsatta söylüyoruz. Bir yıl önce düzenleme yapmaya kalktınız. 5651 sayılı Kanun’u düzenlediniz. Ne oldu? Biz dedik ki bu süreç yanlış. Önce bütün paydaşlarla konuşun. Bütün paydaşlarla bu süreci yönetelim dedik. Ama karşılık bulamadık. Bildiğini okudular. Bir partinin mutfağında hazırladıkları tasarıyı, alelacele Meclis Başkanı’na sundular. Sonra gördük ki Meclis Başkanlığı’ndan komisyona geldi ve birçok sorun içeriyor. İtirazlarıma kulak asmadan geçirdiler ve dediler ki ‘sosyal medya kuruluşları temsilcilik açsın, işte şu cezaları getiriyoruz’. Bir yıl geçmeden yine aynı konuları konuşuyoruz.

“MERKEL’E HAKARET ETTİĞİİÇİN GÖZALTINA ALINAN DUYDUNUZ MU”

‘Almanya’yı örnek alıyoruz’ diyorlar. Ben önce şunu sormak istiyorum. Hukukun üstünlüğü endeksinde Almanya nerede, Türkiye nerede? 128 ülke arasından Türkiye 107’nci sırada, Almanya ise 6’ncı sırada. Diğer taraftan Almanya’nın demokratik kurumları oturmuş. Adaletin ve yargının bağımsız olduğunu herkes biliyor. Türkiye’de tam tersi uygulamalarla karşılaşıyoruz. Muhalif sesleri her seferinde terörist ilan eden, suçlayan, 14 yaşındaki çocukların cumhurbaşkanına hakaret ettiği için gözaltına alındığı bir ülkeden bahsediyoruz.

Diğer taraftan siz, Merkel’e hakaret ettiği için gözaltına alınan birini duydunuz mu? Ya da eleştirdiği için gözaltına alınan birini duydunuz mu? Ya da Merkel’in avukatlarının gece gündüz Almanya’da mahkeme kapılarında şikayet dilekçeleri verip ‘şu bana hakaret etti’ dediğini duydunuz mu? Duymadık.

Türkiye adına baktığımız zaman, Almanya’yı örnek gösterirken sadece bir algı yönetimi söz konusu. Biz de diyoruz ki bu yasa çıktığında evet çeşitli uygulamalar var ama detaylarına çok iyi bakmak gerekiyor. Asıl, usulü örnek alalım önce. Almanya’da usul yıllarca tartışılmış. Üniversiteler, paydaşlar, kurumlar, hukukçular, meclisteki siyasiler bu tartışmaların içinde olmuş. Sonrasında bir yasa hayata geçirilmiş ki orada da yasa aslında gerçek kişileri koruma çabası içinde.

Bakın Türkiye’de tam tersi niyet var. Türkiye’de niyet, Adalet Kalkınma Partisi’nin iktidarını sürdürme çabası. Gerçek kişileri kurtarmak, korumak çabası içinde değiller. Tam tersi, kendi iktidarlarını sürdürebilme çabası içindeler. Bir de bir başka tarafı var işte. Dezenformasyondan bahsediyoruz. Yalan haberden bahsediyoruz. Cumhurbaşkanı’nın kendisi çıkıp, ‘İngiltere’de aşı 100 pounda vuruluyor’ diyor. ‘100 euroya vuruluyor’ diyor. Sonra bunun yalan haber olduğunu biz sosyal medyadan teyit ediyoruz. ‘Afganistan’dan göçmen gelmiyor’ diyor. Sosyal medyada sonra görüntüler yayınlanmaya başlayınca hep dezenformasyon Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılıyor. Tekrar diyor ki ‘Göçmen sorunu var Türkiye’de.’ Bunları da birleştirdiğimizde ya da ‘Süleyman Soylu’nun akrabaları Sağlık Bakanlığı’na şu ihaleyi almış’ haberine yayın engeli geldiğini görüyoruz. Ya da ‘Adalet Kalkınma Partisi’nin Ankara İl Başkan Yardımcısı’nın şu ihaleyi almış olduğunu, Genel Müdür Yardımcısı olduğu şirketin ihale almış olduğu’ habere yayın engeli geldiğini düşünüyoruz.

“HAPİS CEZALARININ KONUŞULUYOR OLMASI DAHA KORKUTUCU”

Aslında bu ifade özgürlüğü halkın haber alma özgürlüğü ve diğer taraftan da sansür meselesi içinde önemli bir denge. Bu dengenin doğru kullanılması gerekiyor. Vatandaşın hakları korunacak. Öbür taraftan da ifade özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğü, internet erişim özgürlüğünün korunması gerekiyor. ‘Sosyal medya içindeki dezenformasyona hapis cezası’ getireceğiz dediler. Bu daha da korkutucu bir mesele bence. Türkiye’de bu hapis cezalarının konuşuluyor olması, aslında sansürü, otosansürü daha çok önceleyeceğini düşünüyor. Biz CHP olarak bu meselenin sansür meselesi olmasını değil, gerçekten ifade özgürlüğü, haber alma özgürlüğü ve internete erişim özgürlüğü dengesinde korunarak yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

“YALANLARI ORTAYA ÇIKARAN SESE KARŞI SANSÜR”

Getirilen yeni düzenlemeyle birlikte aslında sosyal medyada kendini ifade eden, etmek isteyen vatandaşları, bir de hapis cezası kılıcı sallayarak ‘bak sana bulaşırız, seni hapis cezası ile cezalandırırız’ tehdidi ile susturma çabası, bir sindirme çabası, bir otosansür çabası olduğunu düşünüyoruz. Meclis’te bir Dijital Mecralar Komisyonu var. Ben de CHP sözcüsüyüm. Bu komisyonda çalışılmamış, sadece bir partinin mutfağında hazırlanan; akademinin, özellikle diğer paydaşların, sosyal medya hizmeti veren kurumların görüşleri alınmadan hazırlanmış bir tasarının, bir yasanın aslında bir gerçekliği yok. Türkiye’ye katkısı yok. Sadece bir algı yönetimi içindeler. Almanya’da var biz de olsun çabasıyla özellikle iktidarın sosyal medyadan yükselen sese, Cumhurbaşkanlığı’nın yalanlarını ortaya çıkaran, iktidarın yanlış yönetimini ortaya seren sese karşı bir sansür çabası olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu neden gündeme geldi, bu dönemde? Aslında iktidarın orman yangınlarındaki başarısızlığı ortaya çıktı. İktidarın sel felaketindeki başarısızlığı ortaya çıktı. İktidarın göçmen politikasını yönetmedeki başarısızlığı ortaya çıktı. Bunları açık açık gözler önüne seren sosyal medya paylaşımları zinciri var. Bu da iktidarı rahatsız ediyor. Tekrar söylüyorum; halkın ifade özgürlüğünden ve haber alma özgürlüğünden yana taraf tutuyoruz.”

“BU KAVRAMLAR, HUKUKUN TANIMLAYABİLECEĞİ KAVRAMLAR DEĞİL”

İYİ Parti Adalet ve Hukuk Politikaları Başkanı Bahadır Erdem, yasal düzenleme çalışmasını, “yeni bir sansür yasası hazırlığı” olarak değerlendirdi. Erdem, şunları söyledi:

“Yalan haber veya dezenformasyon yapanları, yayanları 1 yıldan 5 yıla kadar cezalandıracakmış. Bu kavramlar, hiçbir surette hukukun tanımlayabildiği kavramlar değil. Kime göre dezenformasyon? Bunun bir tek amacı var. Bütün muhalif görüşleri, tüm muhalif fikirleri sosyal medyada, Twitter'da, Instagram'da, internette susturmak. Prompterdan kendisine verilen soruların cevabını bile okuyan Sayın Cumhurbaşkanı, geçenlerde ‘ben bu sosyal medyayı sevmiyorum, onaylamıyorum" dedi. Zaten millet de Sayın Cumhurbaşkanı'nın sosyal medyayı onaylamasını hiç beklemiyordu. 

“SOSYAL MEDYA OLMASA BU ÜLKENİN HUKUKSUZLUKLARDAN HABERİNİN OLMASI MÜMKÜN DEĞİL”

Sosyal medya olmasa bu ülkenin, bu milletin yapılan kötülüklerden, hukuksuzluklardan, yanlışlardan hiçbir surette haberinin olması mümkün değil. Kim verecek bu haberleri, yandaş medya mı? Düşünebiliyor musunuz ki bir yangında, bütün dağlar yanarken Tarım Bakanı, ‘Uçağımız yok, Türk Hava Kurumu'nun elinde uçak yok’ dedi. Ertesi gün ‘Türk Hava Kurumu'nun elinde uçak var’ dedi. Devletin bakanlarının hangi söylediğinin doğru, hangi söylediğinin yalan olduğu hiçbirimizin bilmediği, kendilerinin bilmediği; kendi söylediklerini daha 24 saat geçmeden değiştirdikleri bu iktidar, seçimler yaklaştıkça, seçimde kaybettiğini gördükçe medyanın yüzde 90'ından fazlası elinde ve emrinin altındayken bununla da yetinmeyip sosyal medyayı sansürlüyor.

“AKP’NİN AMACI SUÇU ENGELLEMEK DEĞİL”

Sosyal medya olmasa Şahan Gökbakar, o yangınların ortasından yayınları yapıp devletin kurumlarına ‘Buradaki yangıları söndürün’ diye bağıramayacaktı. Sosyal medya olmasa, iki gün evvel Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz'ın devletin görevini yapan trafik polislerine ‘ş…….’ dediğini hiçbirimiz duymayacaktık. Sosyal medya ve internet yoluyla kimse kimseye hakaret etme hakkına sahip değil, suç işleyemez. Ancak AKP'nin amacı, kimsenin kimseye suç işlemesini engellemek değil; bu ülkeye sansürü daha da ağır bir şekilde getirmek. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, bunlar son çırpınışlar. Bu ülkenin, bu dünyanın Z kuşağı, internetle yetişen, bilişim kuşağını sansürlerle durdurmanın imkanı yok. AKP ilk seçimde gidici. Bu yaptığı sansür, olsa olsa gidiciliğini daha da hızlandırır.” 

“NEYİN YALAN, NEYİN GERÇEK OLDUĞUNA KİM KARAR VERECEK”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın ise“ Hükümetin dezenformasyonla alakalı bir yasa teklifi ile geleceği anlaşılıyor. Neyin yalan, neyin gerçek olduğuna kim karar verecek? Yani buna hükümet karar verecekse muhalif basın üzerindeki baskılar daha da artacak demektir” dedi. Dalgın, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:  

“İfade özgürlüğünde Türkiye'nin durumu pek parlak değil. Twitter'dan en fazla içerik kaldırtan ikinci ülkeyiz. Basın özgürlüğünde dünyada 153'üncüyüz. Hukukun üstünlüğünde 107’nciyiz. Demokrasi, 104’üncüyüz. İnternet hürriyetlerinde Zimbabwe'nin bile gerisindeyiz. Bu anlamda hürriyetlerin daraltılması yönünde bir şey olma ihtimali var. Ama bekleyip göreceğiz. 

Dezenformasyon bir problem. Bunu aşmak için ne yapmak gerekir diye baktığımızda, 5 adım lazım. Birincisi, katılımcı bir süreç. Sosyal medya şirketlerini, vatandaşları, muhalefet partilerini, sivil toplumu kapsayan bir süreç işletilmesi lazım. Çok örnek verilen Almanya'da bu hep böyle yapıldı. İnşallah ‘ben yaptım oldu’ şeklinde ilerlemeye devam etmez. İkincisi, şirketlerde bir şeffaflık lazım. Biliyorsunuz bu haberler algoritmalar ile paylaşılıyor. Bu algoritmaların denetlenebilir hale gelmesi lazım. Bu da küresel iş birliği ile mümkün. Nasıl halka açık şirketler bilançolarını denetlettiriyorlarsa bu firmaların da haber ve reklam ve algoritmalarının bir kısmını açmaların gerekecek. Bunun için de küresel bir iş birliği gerekiyor. 

“YALAN HABERİN BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ HEYETLER TARAFINDAN BELİRLENMESİ LAZIM”

Üçüncüsü, hesap veren düzenlemeler lazım. Yalan haberin objektif kriterlerle bağımsız ve tarafsız heyetler tarafından belirlenmesi lazım. İktidarın karar verdiği bir şey olmaması lazım. Bunun neticesinde şirketlerin de aksiyon almasını sağlamak lazım. Dördüncüsü, vatandaşların bilinçli olması lazım. Sosyal medya okur yazarlığını hem okullarda hem de yaşam boyu eğitimle tüm vatandaşlarımız için sağlayacağız. Vatandaşların bilinçli olması lazım. 

“BASKIYI ARTIRIRSANIZ DEZENFORMASYONUN YAYILACAĞI KANALLARI ARTIRMIŞ OLUYORSUNUZ”

Nihayet siz genel olarak özgürlükleri sağladığınızda, dezenformasyona çok fazla yer kalmıyor. Ya da daha az yer kalıyor. Baskıyı artırırsanız dezenformasyonun yayılacağı kanalları artırmış oluyorsunuz. Türkiye'yi genel olarak evrensel kalitede hak ve özgürlüklere ulaştırdığımızda, bu işleri biraz azaltmış olacağız. Fakat bu işe, bir basını, ifade hürriyetlerini baskılama vesilesi olarak değil, küresel bir problemi çözmenin yöntemi olarak bakmak lazım.”

Kaynak:Haber Kaynağı Pencere

Editör: Haber Merkezi