İşçi Sıdkı Aydın. İş cinayetleriyle her yıl yüzlerce işçinin canını alan inşaat sektöründe çalışırken ağır bir iş kazası geçirdi.

İşçi Sıdkı Aydın. İş cinayetleriyle her yıl yüzlerce işçinin canını alan inşaat sektöründe çalışırken ağır bir iş kazası geçirdi. 5. kattan sırt üstü düştü, kaburgaları kırıldı, kafatasında çatlak oluştu. Şirket sadece 300 lira verip kapının önüne attı. Adeta çöpe atar gibi! Açtığı dava 5 yıldır sürdüğü halde hiçbir sonuç alamadı. Avukat parasını ödemek için çektiği kredileri ödeyemez hale geldi. O da Meclis’in önüne gelerek bir AKP milletvekiliyle görüşmek istedi. Ama Saray’ın partisi ona milletvekili yerine polis gönderdi. O da protesto amacıyla, yanında getirdiği benzinle kendisini yaktı.

Meclis’in önünde kendisini yakan işçi, ekonomik krizin bir sembolü oldu. Tıpkı 2001’de Başbakanlık önünde yazarkasa atan esnaf gibi. Aslında halkın derinden yaşadığı, ama finansal yöntemlerle sürekli ertelenen kriz, artık ertelenemez hale geldi. Ödemeler zinciri zorlanmaya başladı, koptu kopacak bir noktaya geldi. Ki, ekonomik krizin nirengi noktası ödemeler zincirinin kopmasıdır (çeklerin ödenememesi, senetlerin protesto edilmesi, kredilerin batması vb.). Suudi Arabistan ve Katar’dan pompalanan sıcak para akışlarıyla ödemeler zincirinin sürmesi bir biçimde sağlansa da, özellikle Suud’daki “Prensler Operasyonu”ndan sonra bu akışta da kısıntı yaşandı. Katar’dan gelen akış ise hacimlenerek sürüyor.

Fabrikalarda, işyerlerinde işçi ücretlerinin ödenmesinde ciddi (bazen ayları bulan) gecikmeler yaşanıyor. Devletten ihale alan şirketler aylardır ödemelerini alamıyor. Esnaf 6 ay vadeli çekleri kırdırmakta zorluk yaşıyor – ya kırdıramıyor, ya da çok yüksek para ödemesi gerekiyor, kârını faktoring şirketlerine bırakmak zorunda kalıyor. Bütün büyük bankalar, yüzlerce milyon TL’lik ödenmeyen alacaklarını %5 gibi oranlarla (örneğin 700 milyonluk alacağı 32.5 milyon TL’ye) varlık yönetim şirketlerine satıyor. Mafyanın yasallaşmış hali olan bu şirketler ise acımasız yöntemlerle vatandaşı bunaltarak, psikolojik işkence yaparak borçları tahsil etmeye çalışmaktadır.

Ancak bankalar devlet güvencesi altında, yüksek faizlerle sömürü çarkını sürdürmekte, banka karları “dudak uçuklatmaktadır” (Halkın yoksulluktan perişan olduğu 2017 yılında banka kârları %30 artmıştır). Emekçi halk borç kölesi haline gelirken, bankaların kredi hacmi 2 trilyon TL’yi aşmıştır (5 sene önce, bunun yarısıydı). Sanayide kâr oranları dibe vururken, ekonomi asalaklaşmakta, durgunlaşmakta ve işsizlik tavan yapmaktadır. Kredi Garanti Fonu (KGF) ile kullandırılan krediler, bankalara devlet garantili kazanç sağlarken, büyük oranda borç ödemeleri için kullanılmış, yatırıma ve isthidama dönüşmemiştir.

İşte bu noktada İzmir’de soyunarak maaşlarının ödenmemesini protesto eden işçi sahneye çıkar. İŞKUR’un İl Müdürlüğü önünde isyan eden Battal Sağır adlı bir işçi, üzerindeki kıyafetleri bina önüne fırlatarak “İşçiyim ben, aç işçi! Benim hakkımı savunmuyorlar, patronun avukatlığını yapıyorlar” dedi. 8 aydır ücretinin yatırılmadığını söyleyerek hakkını aradı. Kriz o denli derinleşmiş durumda ki, sadece işsizler değil, çalışan işçiler de açtır, ücret alamamaktadır. İzmir’deki işçi üstüne basa basa “Protesto ediyorum” diyordu, “Hakkımı savunmayan devleti protesto ediyorum”. Polis ise, çevrede cep telefonuyla çekim yapan vatandaşları engellemekle meşguldü.

Devlet kaynakları artan oranda savaş harcamalarına giderken, vergi soygunu büyüyor. Bütçe açığı 50 milyar TL’ye yaklaşırken, özellikle sağlık sistemindeki kötüleşme gözle görülür hale geliyor (Ki, bu AKP’nin en iddialı olduğu alandı.) Küçük bir ada ülkesi olan sosyalist Küba, kansere ilaç üretirken, 800 milyar dolarlık ekonomisiyle kapitalist Türkiye’de kanser hastalarına ücretsiz tedavi yoktur. İşte burada da karşımıza, kanser hastası, üniversite öğrencisi Dilek Özçetin çıkıyor. Beş yıl önce, yolsuz bakan Erdoğan Bayraktar’dan kanser ilaçlarının ücretsiz olmasını istemişti. Paraya tapan bu bakan, genç kadının eline para sıkıştırınca, bir onur isyanıyla parayı iade etmiş ve “insanlık adına büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Belli ki siz hayatınızda çaresizliği hiç yaşamamışsınız” demişti. İşte o genç kadını geçtiğimiz günlerde kaybettik. Ondan geriye o soylu çıkışı ve insan onuru kaldı.
Çok alametler birikiyor, yoksulların ve ezilenlerin isyanı dipten gelen bir dalga gibi mayalanıyor.