ACİL ÇIKIŞ KAPISI Türkiye'de hiç bir zaman demokratik koşulların iktidarı olmadı. Her zaman bir beladan kurtulmak için acil çıkış kapısına ihtiyaç duyuldu.

ACİL ÇIKIŞ KAPISI

Türkiye'de hiç bir zaman demokratik koşulların iktidarı olmadı. Her zaman bir beladan kurtulmak için acil çıkış kapısına ihtiyaç duyuldu. Şimdi yaşadığımız da budur. Yangından kaçacak acil çıkış kapısı arıyoruz.Ve sonra yeni yangınları hazırlayan başka bir anlayışın peşine takılıyoruz.
Her ne zaman eteklerimiz tutuşsa ehveni şer'e sarılıyor ve geleceği kurtaracak hiç bir proje üretemiyoruz. Toplumsal kokuşmayı nasıl alt edeceğimiz üzerine kafa yormak yerine, kokuşmanın bir parçası oluyoruz. Bunu hayatın her alanında hissetmek mümkün. Bu toprakların entellektüelinden tutun da aydını, yazarı, çizeri, sanatçısına kadar hepsinde bir deformasyon görmek mümkün.
Birbirlerine karşı, bencilleşme, çamur atma, dedikodu yapma, ayağından çekme gibi ego ve narsizmin dayanılmaz çekiciliğinde kendi tüylerini parlatmak derdine düşmüşler...Topluma ışık olacaklar, birer şatafatlı lazer ışığı gibi kendi merkezlerinden yanıp sönmekteler.
''Geleceği nasıl kurtaracağız?'' sorusuna hiç bir zahmetli yollarını, taktiğini, stratejisini göstermeden ''devrim yapacağız'' cevabını verenleri ise kimse ciddiye almamaktadır. Doğadaki ve toplumlardaki süreçlerin mekanik bir sistemle dönmediğini, bizim dışımızda bize rağmen iradelerinin olabileceği gerçeğine karşı açamadığımız duyargalarımızın körleşmesi midir? Artık toplum, kalıplaşmış, denenmiş ama sonuç alınamamış olguları hala ısıtılıp yeniden ortaya getirilen ekşimiş yemekten yemek istemiyor.
Ayrıca, bilinçsiz, bastırılmış çocukluktan kurtulamayan bir toplum kumaşından çıkarılacak elbiseyi ölçemeyen terziler gibiyiz. ''Tepeden ve üst bilgiyle'' aşağılıyoruz ''bu toplumdan bir b.k olmaz!'' O halde bu toplum, içinden çıktığımız ama ona yabancılaştığımız bir yerden öte gitmiyorsa, senin aydınlığın da dibine ışık veren mum kadar...
Ve ayrıca bu topraklarda yüzlerce yıl yaşanan, katliamlar ve travmalar var, yüzleşmeden üstü örtülen/örtülmeye çalışılan... Belki de biriken cerahatın patlamaya ihtiyacı var, belki de, henüz patlamadan iyileştirilmeye...Öncelikle bunlar aşılmadan sağlıklı yurttaş vatandaş kaynaşması asla olmayacaktır.
Gelelim güne: Seçimler yaklaşırken kırk tilki dolaşıyor ortalıkta ama kuyrukları değiyor birbirine. Nihayet Türkiye sağ ittifakını buldu, -zaten hiç sol olmuşmuydu ki - HDP'yi yemeye çalıştılar ama çok sertti dişleri kesmedi... Ya da HDP'ye dokunan yanar mantığı. Yanar tabii yıllardır düşmanlaştırdığınız iki halkın kini sizi de yakar!
Velhasıl öyle bir tercihle karşı karşıya geldik ki, daha önce bizi öldüren faşistlerle, şu anda bizi öldürmekte olan faşistlere karşı birlik çağrısı karşısında dumura uğradık.
Seçim öncesi psikolojiyi şöyle ifade edersem umarım yanılmam.
Havasız bir tünelin içindeyiz ve tek derdimiz nefes almak, kaçış kapıları görüyoruz ama kapının dışında nefes alınacak yeterli oksijenin olup olmadığını az çok kestirebiliyoruz. Önümüzde, arkasında mavi gökyüzü ağaçlar kuşlar dereler olan geniş bir alana açılacak bir kapı yok.Tek derdimiz nefes almak. Nefes alacağımız yer ise açık hava değil, ellerinde oksijen tüpleri olan ve bizim ne kadar nefes alabileceğimize karar vericiler var karşımızda.Eh ne yapalım, buna da şükür... Önümüze konulan seçenekler bunlar maalesef. Ne mücadele edecek gücümüz, ne birlikteliğimiz var. Hele bir nefes alalım ve hayatta kalalım da, çıkmayan canda umut vardır... Teselli ve umut olmadan insan varoluşunu katlanamıyor işte. Peki geleceği nasıl kurtarmalıyız sizce?
Muazzez Uslu Avcı