''Yapayalnız olduğunu fark etmekten korkan o kadar çok insan var ki, diyor Andre Gide, "en sonunda kendilerini bulmaya hiç uğraşmıyorlar. "Yalnızlık şairlerin beslendiği bir melankoli kaynağı mıydı, ya da romancıların sık sık karakterlerini betimlemekte baş vurdukları bir yeraltı gizi miydi? Tercih mi, zorunluluk mu, dışlanma mı? Eğer yalnızlığın nedeni toplumdan saf dışı edilmenin kederi ise, götürdüğü yer boşluk ve endişe ise insanlarda ruhsal sıkıntılar yaratacağı kuşku götürmezdir.

''Yapayalnız olduğunu fark etmekten korkan o kadar çok insan var ki, diyor Andre Gide, "en sonunda kendilerini bulmaya hiç uğraşmıyorlar.
"Yalnızlık şairlerin beslendiği bir melankoli kaynağı mıydı, ya da romancıların sık sık karakterlerini betimlemekte baş vurdukları bir yeraltı gizi miydi? Tercih mi, zorunluluk mu, dışlanma mı?
Eğer yalnızlığın nedeni toplumdan saf dışı edilmenin kederi ise, götürdüğü yer boşluk ve endişe ise insanlarda ruhsal sıkıntılar yaratacağı kuşku götürmezdir.
Endişe insanın içini kemiren kurt olduğu kadar diğer insanlarla bağı da kemirir. İnsanların birbirinden birer bulaşıcı hastalık taşıyıcısı gibi kaçmasından, birbirine düşman olamaya kadar giden bir süreçtir.
Tam da totaliter sistemlerin istediği gibi, yalnızlıktan bunalan ve boşalan içimizi doldurarak, insanların dayanılmaz hale gelen yalnızlığından kurtulması için özgürlüğünden vazgeçip, kendini aşağılayacak, zulüm edecek kötülüğü seçmesine kadar giden bir süreçtir. ''endişeliyiz şimdimizden, geleceğimizden, kendimizden/ içimizi kemirdikçe küçük kurt /büyüyor içimizdeki boşluk'' dizelerimde işlediğim gibi...
Yalnızlığın kuyusu, endişe bizi yutmadan önce kendimizi kurtarmakla sorumluyuz.Yalnızlığı seçilen ve seçilemeyen diye ayırmak mümkündür. Bir kendi isteğimizle yalnızlığı seçmek var. Fazlaca dolmuş kafanın süzgeci dışında bıraktığı tortulardan uzaklaşması. Kendiyle baş başa kalma ihtiyacı.
Hayat içinde daha önce yaşamış deneyimlerinin bir daha başka bir kılıfla karşısına çıkmasından çekincesi. Belki de onca yaşamışlığın deneyimin sonuncunda geldiği durakta tekrarları görmekten imtina etmektir.
Yalnızlık, yalnızlaşma, insanın kendi iradi seçimi dışında, sistemlerin zoru ve dayatması ile tecrit edilme, sürgün edilme, baskı rejimlerinde konuşma ve insan etkinliklerinin sınırlanması ile de olabiliyor. Ancak kişinin kendi iradesi ile seçtiği ve hatta haz aldığı yalnızlıkla dayatılan yalnızlık arasındaki fark; özgürlük ve tutsaklık arasındaki fark gibidir. Kendi seçtiğin yalnızlık, kendi başına kalmanın hazzı, hayatın tortularından süzülmek ve rafine durumunun sadeliği içinde kendini bulmak lezzetidir.
Diğeri sistemlerin dayattığı; sansür, kısıtlama, tecrit, mahkumiyet ve sürgünler ile olan yalnızlıklar. İnsanın içini en çok buran ve boşluk hissinin en çok duyulduğu dışarıdan etkiyle zorlanan yalnızlıklardır. Hiç bir sürgün yoktur ki, sılasının, ailesinin, özlemini çekmeden içinde bulunduğu durumdan hoşnut kalsın. Görüş ve düşüncelerinden dolayı vatanını terk etmek zorunda bıraktırılmış, nice sürgün vardır ki; yüzlerine bakmakla bile iç burukluklarını ve sızılarını hissedebilirsiniz. O koca şehrin kalabalığı bir uğultudan öte gitmez onun için, caddelerdeki insan seli kimi zaman onu dibe çeken, kimi zaman kıyılarında sürükleyen sel boğuntusundan farklı değildir.
Bazen kendine gider insan/ onca kalabalık varken/ bir üretim bandından geçermiş gibi/ tek tipleşmiş yüzler/değmez insan gözleri birbirine/ Yalnızız kendimize bile...
Diğer taraftan yaşadığın toplumun içinde olduğun halde kendini yalnız hissetme durumu vardır: Toplumun sistemleştirilmiş, edilgen tek tipçi davranışı içinde kendi öz iradenizle koyamadığınız tavırlar ve davranışların kısıtlanması ''öteki'' olma durumunuz. Dilinizin, kimliğinizin baskılanması, toplumun içinde marjinal kalmak ve istesen de iletişime geçememekten doğan yalnızlıktır bunlar...Haz duyulan yalnızlık terk edilmek değil, insanın kendini iradesiyle seçmesidir.
Bir de insanı boğan acı ve hüzne gark ettiren yalnızlık vardı ki; bu en çok toplumsal dejenerasyonlarla oluşan, bireysellik ile taçlandırılan fakat sanki özgürlükmüş gibi tekliğin dayanılmaz ağırlığıdır. Çünkü kimse kimsenin umurunda değil, herkesin önce ben'i vardır. Bencillik, kıskançlık, birbirinin üstüne basıp geçmek, kendinden başka diğerlerini yok saymak ve... Bir gün o tekliğin, boğucu karamsarlığın boşluğunda sallanan öznenin hiç'e düşüp düşmeme arasında gidip gelen dayanılmaz ağırlığı en acı yalnızlık olmalı...
Bilgelikten gelen yalnızlaşma ile, dayatılan, sürgünlükler ve tecritlerden doğan yalnızlık aynı şey mi? Ayrıca bir de toplum ile uyumu bozulan içinde sürgünler yaşayan yalnızlar var, aynı toplumun içinde olup ve aynı acıları yaşayan ama o acıları yaşatanlara karşı bir araya gelmek yerine, birbirinden kaçan, birbirine değmekten korkan, diğerini yük olarak gören yalnızlar...
12.4.2015 Muazzez Uslu Avcı