AK Parti, MHP ortaklığının otoriter milliyetçi muhafazakâr Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunlarını kronikleştirmesinin yanı sıra, kısa sayılabilecek bir zaman diliminde neredeyse her alanda yapısal ve köklü yeni sorunlar üretti.

Bu yeni sorunların en başında yargı, yürütme ve yasamanın tek elde toplanması geliyor. Ancak yeni sorunlar bununla sınırlı değil. Toplum, devlet kurumları, toplumsal kuruluşlar, yapılar ve cumhuriyetin kuruluş felsefesi yeniden formatlanıyor. Türk milliyetçiliği ve 20. yüzyıldan kalma muhafazakârlık ekseninde yapılan formatlama; değişik boyutlarda çeşitli yeni sorunlar, gerilimler ve çatışmalar üretiyor. 

Cumhurbaşkanının cami avlusunda, siyasi rakiplerine, aydınlara, sanatçılara ve muhalefete parmak sallayan konuşmalarının ve Diyanet İşleri Bakanının siyasal içerikli konuşmalarının gelenekselleşmesi bu dönemde yaşanmaya başlandı. Yüksek yargı organları başkanlarının iktidar lehine, muhalefet aleyhine siyasal tutum almalarının alenileşmesi de bu dönemde oldu. Siyasetin ve toplumsal hayatın her bir kompartımanı tekçi ve milliyetçi muhafazakâr ve piyasacı yaklaşımla, otoriter bir biçimde dizayn ediliyor.

Cumhur İttifakı’nın iki ortağı gelecek seçimlerde bir biçimde elde edecekleri başarıyla Cumhuriyetin ikinci yüzyılında daha otoriter, daha Türk milliyetçisi, daha muhafazakâr Cumhuriyet inşasını tamlamış olacaklar. En azında bu hedefe ulaşmalarını sağlayacak taktik ve stratejiyle hareket ediyorlar. Önlerinde ciddi bir engel görmüyorlar.

Bu konuda iki parti arasında ciddi sayılabilecek bir görüş ve hedef farklılığı olduğu iddia edilemez. Ya da buna dair bir emare şimdilik yok. AK Parti ve MHP, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir Türkiye’de yaşamak istediklerini açık ve net ortaya koymuş durumdalar. Sadece yasamada ve yargıda olup bitenlere baktığımızda bile yeni Türkiye olarak nasıl bir ülke hedeflendiği görülüyor.

Bu, Cumhuriyetin ilk yüz yılının mağdurlarının, ezilenlerinin, dışlananlarının mücadelesini yürüttükleri, hayalini yaşadıkları Türkiye’den, her alanda çok daha geri; özgürlüklerden, sosyal eşitlikten, adaletten çok daha uzaklaşmış bir ülke olacak.

Cumhur İttifakının karşısında konumlandıklarını iddia eden Millet İttifakı ve birlikte parlamenter sisteme dönüş hazırlığı çalışması yürüten partilerin ortak alternatif önerileri, seçim sathı mahalline girdiğimiz çok açık olan şu günlerde hala açıklanmış değil.

Ancak muhalefet partilerin tekil açıklamalarından anlaşıldığı kadar; AK Parti, MHP ortaklığının otoriter milliyetçi muhafazakâr Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde restorasyona gidilmesinde ortaklaşabilecekleri anlaşılıyor.

Bu restorasyonunun siyasal karakterini, çatısını yine Türk milliyetçiliğinin ve muhafazakârlığının hassasiyet ve yaklaşımlarının belirleyeceği anlaşılmakta. Yani Cumhur İttifakının inşa etmek istediği radikal milliyetçi muhafazakâr otoriter sistem, cumhuriyetin ikinci yüzyılında, gerici restorasyona tabi tutularak muhafazakâr duyarlılıklar, bizzat cumhuriyetin kurucu partisi eliyle bir biçimde ve belli ölçüde içerilecek. Özgürlükçü laikliğe kapı aralamadan, devletçi laikçilik yeni formatında korunacak. Bunun işaretleri, “muhafazakâr toplumsal gerçeklik”  bahanesi altında veriliyor.

Aynı zamanda, birinci cumhuriyetin dışladığı ve artık uluslararası bir sorun ve konu boyutunu kazanmış olan Kürtlerin haklarının tanınması konusunda, Türk milletçiliğinin hassasiyetleri bahanesiyle büyük ölçüde öteleyici bir strateji izleniyor. Veya bu mesele, en azından şimdilik bu altı partinin öncelikli konularından değil.

Türkiye’nin siyasal krizinin en önemli konu ve sorunlarından birisi, neredeyse kayyım konusu dışında tartışma konusu dahi edilmiyor. Keza partiler ve seçim yasası gibi Kürt meselesinin kangrenleşmesine yol açan yasal ve anayasal düzenlemeler ağızlara dahi alınmıyor.

Bütün bunların ötesinde Millet İttifakını oluşturan partilerin, iktidarın Kürt meselesini HDP karşıtlığına indirgediği pratik uygulamalarına destek veren tutumları; durumun daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal almasına yol açıyor.

Millet İttifakı’nın iki partisinin, HDP ile ortak fotoğraf vermeme politikasına, Kürtlerin büyük önem atfettikleri çözüm sürecini AK Parti ile hesaplaşma konusu yapmaya devam etmeleri de başlı başına bir sorun teşkil ediyor.

En son HDP milletvekili Semra Güzel’in milletvekili olmadan önce PKK kampında sevgilisiyle çektirdiği fotoğrafları nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması doğrultusundaki parti tutumlarını dillendirirlerken; yine çözüm sürecini suçlayan tutumlarını tekrarladılar.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Gezer’le birlikte çözüm sürecinde görev alanlarla ilgili de fezleke getirilmesini talep etti. Ve “eğer fezlekeleri getirmezlerse biz iktidar olup bu fezlekeleri getireceğiz” tehdidinde bulundu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ da aynı konuda “İmralı’ya masa attıkları dönemde, açılım döneminde o fotoğraf çekilmiş. Dolayısıyla bu fotoğrafın muhatabı doğrudan doğruya Erdoğan’dır” diyerek ortağının tutumuna destek verdi.

CHP’nin buna benzer tutumları,  “helalleşme, çözümün için muhatabımız HDP, demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçecek “ gibi sözlerle verilmeye çalışılan pozitif  mesajları fazlasıyla gölgeliyor ve kafaları karıştırıyor.

Böylece bugün iktidarın HDP’ye karşı yürüttüğü tasfiye politikalarına değil, iktidar partisinin dünkü doğrularına karşı çıkarak Kürt meselesindeki yaklaşımlarını sergiliyorlar. En azından şimdilik başka türlüsü yok. Kürt meselesi söz konusu olduğunda sadece “bu işi, biz daha iyi yaparız kıvamında” bir muhalefet söz konusu.

Dahası bu konuda muhalefetin rotasını belirlemede etkin konumda olan İYİ Parti, birçok tutumuyla Kürtlere, kendi iktidarlarında daha kötü bir durumun kendilerini beklediğinin haberini veriyor.

Bunun son örneğini, İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz bir televizyon programında, HDP’nin kapatılması gerektiğini düşündüklerini çok açık ifade ederek sergiledi. Keza haklı olarak akşam sabah yargının Sarayın emrinde olduğundan şikâyet eden Millet İttifakı partileri, söz konusu HDP milletvekilleri olduğunda “yargıda aklansınlar gelsinler” diyerek Sarayın talimatıyla gündeme gelen HDP’li Kürt milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına evet oyu vermeyi göğüslerini gere gere savunabiliyorlar.

Seçimi kazanmak için Erdoğan’ın HDP’li Kürtlerin oylarına ihtiyacı yok görünüyor. Ama muhalefet, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak için HDP’li Kürt seçmenlerin oyunu almak zorunda.  Bunun bir tek yolu var, HDP’yi dışlayan, Türk milliyetçiliği eksenli ve sadece muhafazakâr duyarlıklara açık kapı bırakan restorasyon siyasetinin terk edilmesi gerek.

Değilse CHP’nin İkinci Yüzyıl Beyannamesi çöpteki yerini almaktan kurtulamaz. CHP’nin ulusalcı kanadı ve İYİ Parti bunu tercih ediyor gibi görünüyor. Ulusalcılar, partiyi Kılıçdaroğlu’ndan kurtarmakla, İYİ Parti lideri de kendisine başbakanlık kapısını açmakla yetinen bir tutum içinde, ama bu gömlek Türkiye’ye dar gelir. Bilinsin ki bu dikiş tutmaz.