MUHTAR

Bundan kırk yıl öncesiydi… Büyük ablalarımdan biri liseyi bitirmiş, üstelik taekwondo gibi bir sporda başarıları var. Polis olmaya heveslendi. O zamanlar atamalar için liseyi bitirmiş olmak yeterliydi. Kişinin güvenlik soruşturması ise ikamet ettiği yerde, konu komşular ve mahalle muhtarlarıyla bizzat görüşülerek yapılıyordu. Bizimki, kesin kabul edilecek diye dört gözle sonuçları beklerken, postacının getirdiği evrakta olumsuz yazısını görünce bayağı bir üzülmüştü. Tabi babam bu işlerin nasıl olduğunu biliyormuş... Üstü kapalı, dedikoduya mahal vermeden, kimlerden kaynaklı olduğunu bulabilmek için ufak çaplı bir araştırma yapmış. Mahalleye gelen soruşturma ekiplerine, devleti temsil eden muhtarımız yardımcı olmuş. Bizden sadece birkaç ev ötede oturan sevgili komşumuz, “ Onlar ahlaksız, or..budur. O adamın kızları hep öyle… Kendisi Sünni ama Kürd’dür, üstelik komünist Kızılbaşlarla arası çok iyidir…” diyerek devletimizi bir or..budan, Kızılbaşlardan korumanın yüksek bilinciyle görevini ifa ettiğini öğrenmişti. “Hepsi or..budur” dediği ben, henüz sekiz-dokuz yaşlardaydım.Tabi ki bu lafların peşine düşüp hesap sormak gibi bir niyeti olmadı babamın. Çünkü faşist devletin ete kemiğe bürünmüş, minyatürize edilmiş formatında bir adamdı. Üstelik devleti temsil ediyordu, her türlü kötülük ve çirkinlik gelebilirdi.

Vatandaşın muhtarlıkla her türlü işi için, basit bir ikametgâh belgesi lazım olduğunda bile ”mühür parası” adıyla ücretlendirirdi. Fitneliği yüzünden çıkardığı sopalı-bıçaklı kavgalar, attığı iftiralarla insanların itibarları ve gönüllere verdiği zarar ziyanın haddi hesabı yoktu. İftira atıp fitnelik çıkarırken Alevi-Sünni ya da Kürd-Türk ayrımı gözetmeden yapıyordu ama. Bir tek bu konuda tarafsız davranıyordu. Haram-zıkkım yemede hiçbir beis görmeyen bu adamın başına, daha sonra or..bular , Kürd ve Kızılbaşlar kadar taş düşmedi. Yalnız bir sonraki seçimlerde mahalleli Kürd Kızılbaş komşulardan birini muhtar seçerek ona anlaması gereken dersi verdi. Yeni seçilen muhtar seçimin hemen ertesi günü, azalarıyla birlikte nezaket ziyaretine gitmeyi ihmal etmedi. Ders aldı mı?..Bilemiyorum ama mahalle kavgaları ve komşular arası huzursuzluk bitti. Muhtarlığı müsebbibiyle kapısına gidenler yanına uğramaz oldu. Uzun yaşadı, kanser hücreleri onu yatağa düşürene kadar da pusuda bekledi. Hak, rahmetine kabul etti mi orası bilinmez, ama ardında yediden yetmişe gönüllerde nefretler bırakarak öldü.

Muhtarın“…Sünni ama Kürd’dür, üstelik komünist Kızılbaşlarla arası çok iyidir.” sözü, devlet aklı, resmi ideolojinin en kısa özetiydi. Devletin; her ne kadar 1928’de Anayasa’dan hükmü çıkarılmış da olsa kendine seçtiği din ve size seçtirdiği Sünni-Hanefi mezhebinden olmanız makul vatandaşlık için yetmiyordu. Kızılbaş komşularla iyi geçinmek gibi büyük bir suç işliyorduk. Kaldı ki o Kızılbaşlarla akrabaydık. Evet, hem de yakın akraba… Sistemin Türk-İslam sentezi zorbalığı ve uygulamaları, akraba olduğumuz gerçeği ve bilinci ile insani değerlerimizi sentezleyememişti. Sanırım, muhtar ve onun temsil ettiği sistemi rahatsız eden de buydu.

Sistemin dayattığı siyasal rejim, toplumda muhtar gibi insanlarla karşılığını buldu ve level atladı. Artık resmi ideoloji, yeni biçimi olan otoriter, muhafazakâr Siyasal İslam’a dönüştü. Bundan sonraki adım da rejimin alacağı şekil bellidir. Yüz yıllardır imha, inkâr ve asimilasyonuna uğrayan bu toprakların kadim halkları ve kültürleri(maddi-manevi) Siyasal İslam’la adeta bir daha yeşermemesi için kökü kazınıyor.

Demokratik, adil ve barış içinde bir yaşam için verilen mücadelenin güzel ve küçük bir örneğiydi o muhtarı alaşağı etmek. Benzer örneğini memlekette yaşar mıyız, kestiremiyorum ama zor bir ihtimal gibi görünüyor. Çünkü bu ülkenin kaderini adalet ve barış isteyenler belirlemiyor; onlara sadece direnmek, acı çekmek ve bedel ödemek düşüyor…