Ölülerimizi Beklerken -1 Bu sabah yine elim kolum boş geldim sana. Sonbahar güneşinin çevreyle birlikte başındaki serviyi de aydınlattığı saatlerdeydik.

 

 

 

Ölülerimizi Beklerken -1

Bu sabah yine elim kolum boş geldim sana. Sonbahar güneşinin çevreyle birlikte başındaki serviyi de aydınlattığı saatlerdeydik. Sen ve ben; karşılıklı bakıştık. Aklıma Adana otogarındaki halimiz geldi. Ben aşağıda, sen arabada birbirimize bakıyorduk. Sen gidecektin, ben kalacaktım. Mahsundan da mahsun halim seni üzmüş, son dakikasında arabandan inip yanıma gelmiştin. Otobüs şoförüne ne dediysen artık, adam bir daha sarılışımızı, vedalaşımızı beklemişti. Oysa şimdi yanıma yeniden gelme olanağın yoktu ki, sarışalım. Önümde birbuçuğa bir metrekarelik toprak yığınına bakıyorum. Altında kemiklerin olduğundan eminim sadece. Yine de geldiğimi duyumsadığını düşünüyorum, belki de yıldönümünü atladığıma esefleniyorsun; kim bilir…

Yeşil otlar bereketlice sarıp sarmalamış toprağını. İsmet Abinin kırmızı çiçeği mezar taşındaki adına bakar vaziyette sağlamca durumda. Geçen baharda birlikte gelişimizde mi ekmişti, yoksa yıldönümünde mi, çıkaramadım. Ayakucunda annemle babamın toprağından getirdiğimde mezarlık çiçeği da duruyor, biraz dallanıp budaklanmışlar hem de. İsmet Abi, mezarının yanına ucu demirli bir alet bırakmış. Onu elime alıp biz insanların yabani dediğimiz otları biraz yoldum ama atmadım, toprağının üzerine koydum. Gelmeyen sonbahar yağmurları, kış yağışı altında toprağına toprak olarak geri dönsünler diye. Karar verdim o an; bir dahaki sefere, toprağını baştanbaşa ve rengarenk karanfille donatacağım. Herhalde İsmet Abi ile yaparız herhalde.

Çevrede, elinde su bidonu ile dolaşan çocuk yoktu. Mermerlerini yıkayamdım. Tabii ya, okul zamanı!

Fotoğraflamaya geçtim, seni, sağını solunu… sağ yanındaki Mürüvvet Hanımın kırık mezar taşının kaybolduğunu görünce, kederlendim. Yıllar yılı komşun diye onu da ziyaret etmiş olurdum; belki bir teselliydi bu. Ölüler aleminde yalnız kalmadığın gibi gelirdi bana. Sol yanındaki Kızıltuğ Ailesi mezarlığı yine öyle; çok bakımsız kalmış, kimse uğramıyor uzunca zamandır oraya.

Sıra Ekrem’e geldi. Gittim, az aşağıda, solunda kalan yuvasına. Görmeye gelenler olmuş onu; genç eller değmiş toprağına, genç akıllar süslemiş mezarını besbelli. Kasımpatılar rengarenk, hem de büyük öbekler halinde. Az dikkat edince, saksılarıyla toprağa gömüldüklerini anlıyorum çiçeklerin. Seviniyorum bütün ölülerimiz adına. Selam ve sevgilerimi sunup fotoğraflıyorum bu güzel haliyle. Sonra Ekrem’den sana uzanan yolu kadraja alıp çekiyorum. İkiniz aynı karedesiniz şimdi. Dönüş yolunda bir daha vedalaşıyorum seninle. Aklımda, ancak üç yıl sonra mezarına ilk gelişim, annemin taşına dayanıp ağlayışı ve haykırışı…

Bir ziyareti daha sonlandırıp ayrılıyorum oradan. Yine geleceğim, yine yeniden duyacağım sesini kulaklarımda, mütevazı gülüşlü yüzün gözlerimin önünde olacak.