İSTANBUL- İktidarın gündeme getirdiği “yargı reformu” söylemlerini değerlendiren ANAP eski Genel Başkanı Nesrin Nas, “Hukuku üstün kılacak, demokratik, Türkiye’yi daha özgür kılacak anlamında bir reform yapmaya iktidarın yapısı müsait değil. Kendi iktidarlarının altını oymaktır bu” dedi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından tartışmaya başlanan reform söylemleri gündemdeki sıcaklığını korurken, reform görüşlerini dile getiren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı tarafından tehdit edilmişti. Tehditlerde bulunan Alaattin Çakıcı için yargı ise ancak günler sonra devreye girerek, soruşturma başlatmıştı. Yeni reform tartışmaları ve yaşanan gelişmeleri ANAP Genel Başkanı Nesrin Nas değerlendirdi.

‘Reform söylemi halkı oyalamak amacıyla gündemde’

Ülke gündemde olan reform söylemleri üzerinde duran Nesrin, iktidarın reform yapmaya müsait politikalardan uzak olduğunu söyledi. İktidarın reform söylemlerinin aksine uygulamalarda bulunduğu politikalara bakmak gerektiğini dile getiren Nesrin, gündemde olan hukuk reformu için, “Hukuk reformu yapmaları için bazı yeni yasalar çıkarmaları ya da anayasayı değiştirmeleri gerekmiyor. Anayasanın 90’ıncı maddesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını hayata geçirmeleri yeterli. Mevcut yasaları uygulamakta direnen bir iktidarın ‘reform’ söylemini sadece belli kesimleri oyalamak amacıyla gündeme getirdiği çok net” dedi.

İktidarın reform söylemlerinin altında ekonomide yaşanan krizin büyük bir etkisi olduğuna dikkat çeken Nesrin, “İktidar, ekonomideki sıkışıklığı aşabilmek için batıdan gelecek olan kaynaklara muhtaç. Batıya hoş görünmek ve batıya ‘bir şeyler yapıyoruz’ mesajını vermek amacıyla reformu gündeme getirildi” değerlendirmesinde bulundu.

‘AKP-MHP’den reform çıkması muhtemel değil’

Nesrin, Cumhurbaşkanının hiçbir denetime tabi olmadığına işaret ederken, iktidarı tehlikeye gireceği için reform yapamayacağını söyledi.  kaydetti. İktidarın reform yapamayacak olmasının diğer bir nedeninin ise MHP ile olan ittifakı olduğunu söyleyen Nesrin, “Erdoğan’ın Bahçeliyi tercih etmesinin sebebi siyasetin alanını beraber belirleyecek olmaları olmuştu. Güvenlik sınırları içinde kendileri dışında herhangi bir siyasi aktöre, sivil toplum kuruluşu, muhalefete izin vermeyecek politikalar izliyorlar. Bu politikaları da ‘beka sorunu’ ve ‘Türkiye’nin güvenlik meselesi’ gibi söylemelerin içine hapsettiler. Zaman içinde AKP giderek Bahçeli’nin yaklaşımını benimsedi ve beraber bu yapıyı kurdular. Bu yapıdan da reform çıkması muhtemel değil” dedi.

‘Reform AKP-MHP iktidarının altını oymaktır’

AKP-MHP iktidarının hukuk dışılık, kural dışılık bir düzenine yükselip güçlendiğine dikkat çeken Nesrin, “Hukuku üstün kılacak, demokratik, Türkiye’yi daha özgür kılacak anlamında bir reform yapmaya iktidarın yapısı müsait değil. Kendi iktidarlarının altını oymaktır bu. Onun için bu yapıyı değiştiriyoruz demek ‘Biz bu iktidardan vazgeçiyoruz’ demektir” şeklinde konuştu.  “Bahçeli burada Alaattin Çakıcı kartını bir anlamda AKP içindeki reform söylemlerinin önünü kesmek için kullandı” diyen Nesrin, şöyle devam etti: “Çakıcı kanalıyla güya muhalefeti hedef aldılar. Ama aslında siyasetin tamamını hedef alan ve ‘burada neyin ne olacağına biz kara veririz’ diyen yeni devletinde ne olduğunu bize bütün çıplaklığıyla gösteren bir adım attı. Ve muhtemelen Bahçeli reform söylemlerinin ardından erken seçim kartını çıkarttı. Zaten akabinde reform sözcükleri geri alındı.”

‘Çete örgütleri devletin kendisi haline gelmeye başladı’

“Kamunun kaynaklarının bir ailenin elinde olduğunu” söyleyen Nesrin, Devlet Bahçeli’nin bu duruma ilişkin bir tepkisi olmadığına dikkat çekerek, “Bahçeli’nin de buna hiçbir itirazı yok muhtemelen aynı şekilde bu yapının bir parçası. Öbür tarafta Alaattin Çakıcı, Sedat Peker, Mehmet Ağar bütün bunların olması artık devletin de bambaşka bir devlet olduğunu hatta devlet olmadığını küçük devletçikler diyebileceğimiz bir takım örgütlerin artık devletin kendisi haline gelmeye başladığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.

‘90’lı yıllardan çok daha kötü bir durumdayız’

“1990’lı yılların devlet-mafya ilişkisine” değinen Nesrin, “Şimdi çeteler devletin bütününe egemen olmaya başladı. Bahçeli koalisyonun ana ortağı ve bir anlamda iktidarı ayakta tutan ana güç olduğunu düşünürseniz onun oraya getirdiği Çakıcı ve Çakıcı benzeri örgütlerin varlığı artık o devletin merkezine yerleştiği anlamına gelir. 90’lı yıllardan çok daha kötü bir durumdayız. Bahçeli ‘Hangi siyasi aktör, siyasi parti meşrudur hangisi değildir’ bunun kararını belirliyor. HDP’nin uzun süredir Bahçeli’nin tasvir ettiği ve Erdoğan’ın da desteklediği devlet katında meşru bulunmadığını, sürekli olarak suçlu ilan edildiğini biliyoruz. Şimdi sıra Cumhuriyet Halk Partisi’nde. O arada baroları, insan hakları örgütlerini ve TTB’yi de hepsini suçlu ilan etti” şeklinde konuştu.

‘Rejim için önemli olan varlığını sürdürmektir’

Türkiye’nin bu iktidarla umutlu bir geleceği olmadığını kaydeden Nesrin, Kürt sorununda yaşanan gelişmeleri buna örnek gösterdi. Nesrin, şöyle konuştu: “Bu tür tekçi rejimlerde tüm halkın kaynaklarını emerek, istedikleri gibi yönlendirme gücünü ellerine alırlar ve bu imkana sahip olduktan sonrada bu kaynaklar tükenene kadar bütün yapıyı kendi uhdelerine alırlar. Burada halkın yüzde 95’inin yoksulluk kapanına kısılmış olması, çoğu insanın adaletsizlik nedeniyle perişan olması, insanların pandemi nedeniyle birer birer ölüyor olması bu tür rejim için çok da önemli değil. Onlar için önemli olan kendi varlıklarını sürdürmektir.”

Yoksullaşmanın ve ülkedeki karamsar tablonun temelinde iktidarın, anayasasızlaştırma ve siyasetsizleştirme politikalarının olduğunu aktaran Nesrin, yapılması gerekenin “iktidarın el değiştirmesi” olduğunu aktardı.

(JINNEWS)

Editör: Haber Merkezi