ANTALYA- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ SÖYLEŞİ; Oyun yazarı, oyuncu ve oyun yönetmeni Doğuş ELDEN Gazeteci Hamza ÖZKAN’a Türkiye’deki mevcut sanat, Tiyatro ve yazarlık tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "Tiyatroya başladığım günden beri aslında hayal ettiğim bir şeydi bu.

 

ANTALYA- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ SÖYLEŞİ; Oyun yazarı, oyuncu ve oyun yönetmeni Doğuş ELDEN Gazeteci Hamza ÖZKAN’a Türkiye’deki mevcut sanat, Tiyatro ve yazarlık tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "Tiyatroya başladığım günden beri aslında hayal ettiğim bir şeydi bu. Kendime ait küçük bir sahne. Hele ki bu sahne büyüdüğüm şehirde olunca benim için daha da bir anlam kazandı. Önemli olan tabi ki üretmek. Sahne bana özgür bir alan tanıyor. O üretimleri gönlünce sergileyebileceğin, seyirciyle paylaşabileceğin çok konforlu bir alan bu. Elbette artıları olduğu kadar zor yanları da var ” diye belirten Elden, Sanat insanı harekete geçirir. Onda düşünsel ve duygusal olarak bir etki alanı yaratır. Bu etki alanı kişiyi besler ve geliştirir. Benim için sanat, ticari kaygılardan ve belli şablonlardan sıyrılıp üretebilmek demektir. Özgürlük demektir. İncelik demektir. Düşünce demektir. Ve en nihayetinde insan demektir. İnsanın ruhunun derinliklerine ulaşma çabası demektir. dedi. Elden’nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle;



 

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Doğuş Elden uzun zamandır oyun yazarı, oyuncu ve oyun yönetmeni olarak tiyatroya hizmet veriyor. Peki Doğuş Elden kimdir, hayata nasıl bakıyor, kendisini hayatın neresinde görüyor?

1984 yılında doğdum. İlk, orta ve liseyi Antalya’da okudum. Hukuk eğitimi almak için şehirden ayrıldım. Ama kısa bir süre sonra Hukuk eğitimini yarıda bıraktım ve yazmaya başladım. Tiyatroyla tanışmamda yazarak oldu aslında. Kendi kendime kısa oyunlar yazıyordum. Aslında oyun bile denemez de onlara… Küçük denemeler diyelim. Aklıma ne gelirse yazıyordum. Ciddi anlamda kitap okumaya da bu dönemde başladım. Oyunculuk fikri hiç aklımda yoktu. Derdim sadece yazmaktı. Bir süre sonra yazmak ve tiyatro iç içe girdi. Kendi tiyatromu kurma ve yapma ısrarımda biraz da bu yüzden aslında. Bana ait hikayeleri anlatmak isteği. Bu aynı zamanda benim hayata bakışımı da yansıtıyor. Kendi tiyatromu kurmadan önce tabi çeşitli tiyatrolarda çalıştım İstanbul’da. Kıuzguncuk Sanat Tiyatrosu’nun Kuzguncuk’taki üç katlı ahşap binasında Ariel Dorfman’ın “Araf” isimli oyununu tasarlayıp yönettim. Oyun ahşap binanın farklı odalarında geçiyordu. Benim için çok değişik ve öğretici bir tecrübe oldu. Daha sonra arkadaşlarımın kurduğu Beyoğlu’ndaki “Culter” isimli oluşumda, bu kez kendi yazdığım “Beyoğlu’nda En Kırmızı Akşamüstü” isimli oyunu yönettim. Aynı zamanda oyundaki Metin karakterini oynadım. Bir de tek kişilik deneysel bir çalışmam olmuştu. “Hiç” isimli bir oyun yazıp yönettim. Daha geriye gidersek öğrencilik yıllarımda sınıf arkadaşım Uğur’la beraber kendi kurduğumuz tiyatro grubumuzda “Masum Katiller” isimli oyunumu seyirciyle buluşturmuştuk. Kendimi hayatın neresinde görüyorum sorusuna gelince, bunun galiba bende tam olarak bir cevabı yok. Yaşadıklarımıza ve içinde bulunduğumuz koşullara göre değişebiliyor bu. Bazen hayatın başında, bazen ortasında, bazen de sonunda hissedebiliyorum. Şaire göre ortasındayım aslında. Ama bilmiyorum.

 

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Bir tiyatrocu olarak Antalya’da bir sahne açmak sizin için nasıl bir anlam taşıyor?

Tiyatroya başladığım günden beri aslında hayal ettiğim bir şeydi bu. Kendime ait küçük bir sahne. Hele ki bu sahne büyüdüğüm şehirde olunca benim için daha da bir anlam kazandı. Önemli olan tabi ki üretmek. Sahne bana özgür bir alan tanıyor. O üretimleri gönlünce sergileyebileceğin, seyirciyle paylaşabileceğin çok konforlu bir alan bu. Elbette artıları olduğu kadar zor yanları da var. Onları da es geçmemek gerek. Kira, ağır vergi yükü, stopaj, prim vs. Bu süreçte bütün bunlarla da ilgilenmek zorunda kalıyorsunuz. Yine de insan sonunda batacağını bilse bile böyle bir maceraya girmekten kendini alamaz. Bazen enerjiniz düşer, pes etme noktasına gelirsiniz. Ama o anlarda bile, ne bileyim şöyle boş sandalyelere bakarsınız, ışıkları yakıp söndürürsünüz. Bir garip hissedersiniz. İşte o his bütün bu anlamın kendisidir. Tarifi olmayan bir anlamı vardır artık hayatınızda o yerin. Bu yüzden o sahneye sahip olmak değildir mesele, o sahneyi açabilmek, sürdürebilmek, yaşatabilmektir.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Sanatın içinde olmak nasıl bir süreç, hangi aşamalardan geçiyor insan?

Sonu olmayan bir yol bu. Anlamak, düşünmek, yaratmak bütün bu aşamalardan geçip ortaya bir eser çıkarabilmek tabi ki çok değerli bir duygu. Tabi sanat konusunda ahkam kesecek bir konumda görmüyorum kendimi. Sadece şunu diyebilirim; Sanatı herkes kendince yeniden tanımlayabilir. Onu üreten kadar o üretime bir okuyucu, bir izleyici, bir dinleyici olarak katılan da o sanatın bir parçasıdır. Güzel bir müziği dinlerken, duygularımızın o melodiye kapılıp gitmesine nasıl engel olamıyorsak, ya da iyi bir roman okuduğumuzda o cümlelerin içinde kaybolup gidiyorsak, işte bu bizi başka bir gerçekliğe taşıyan, başka bir alan açan sanatın ta kendisidir. Sanat insanı harekete geçirir. Onda düşünsel ve duygusal olarak bir etki alanı yaratır. Bu etki alanı kişiyi besler ve geliştirir. Benim için sanat, ticari kaygılardan ve belli şablonlardan sıyrılıp üretebilmek demektir. Özgürlük demektir. İncelik demektir. Düşünce demektir. Ve en nihayetinde insan demektir. İnsanın ruhunun derinliklerine ulaşma çabası demektir.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Nazım’ı Beklerken oyunu nasıl ortaya çıktı?

Çok uzun zamandır Nazım’ın şiirlerinden bir oyun ortaya çıkarmayı istiyordum. Geçen yaz masaya oturdum, şiirleri seçtim ve onları belli bir kurgu içinde sıralayarak oyunu ortaya çıkardım. Oyunda bizim anladığımız yönüyle belirli bir karakter yok. Ama her şiirin bir karakteri var aslında. Başka başka karakterler bunlar. Hepsinin ortak noktası da o sonsuz bekleyiş aslında.



ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Tiyatrunuzdan söz ettik ama “Nazım’ı Beklerken” oyununuz Basın ve sosyal medyada yerini aldı. Tiyatroya sizi iten ne oldu? Yeni projeler olacak mı bu sezon?

Yukarıda da dediğim gibi tiyatroyla tanışmam yazarak oldu. Yazmak bana sahneye çıkma konusunda da cesaret verdi. Tabi hikaye anlatma isteği ağır basıyor burada. Tiyatro hikaye anlatmak için en uygun sanat dallarından biri.

Bu sezon tabiki yeni projeler olacak. Şu an üzerinde çalıştığım ve yazma sürecini tamamlamak üzere olduğum iki oyunum var. Onları bir an önce prova edip sahnelemek istiyorum. Beni çok heyecanlandıran iki hikaye. Sıradan, samimi ve hayatın içinden. Aynı zamanda bugüne kadar yazdığım en otobiyografik oyunlarım da diyebilirim bu iki oyuna.



ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Türkiye’nin geleceğine dair endişeleriniz nelerdir, bu gidişat sizi, sanatı ve özelde de Tiyatro nasıl etkiliyor?

Ülkesini düşünen her yurttaş gibi tabiki gelecekle ilgili benim de kaygılarım var. Her gün yeni bir gündem oluşuyor takip etmekte zorlanıyorum. Bakalım memlekette bugün ne olacak diye uyanmakta hoş bir durum değil tabi. Ama yine de umutsuzluğa kapılmamak lazım. Sanat özellikle de tiyatro, geçmişe baktığımızda da bütün bu zor, karanlık dönemlerden geçerek ayakta kalabilmiş ve varlığını, gücünü korumuştur. O yüzden umutluyum. Bir şekilde üretmeye devam etmemiz lazım. Bütün zorluklara rağmen, yazmaktan, oynamaktan ve anlatmaktan vazgeçmemeliyiz. Pandemiyle birlikte bu süreç daha da zorlaştı. Devletin sanatla ilgili kalıcı bir politikası yok. Hiçbir zaman olmadı. Keza yerel yönetimlerin çoğu içinde bu geçerli. Hal böyle olunca bireysel bir takım çabalarla kendi başımıza işi kotarmaya çalışıyoruz. En azından benim için durum böyle. Kalıcı bir kültür sanat politikası üretmek ve geliştirmek lazım. Bunun için özellikle kültür bakanlığının ve yerel yönetimlerin sanatçılarla çalışması lazım. Onları dinlemeleri lazım. Onlara destek olmaları lazım. Onların sorunlarına çözüm üretmeleri lazım. Herkes beylik laflarla bu işi kotarmaya çalışıyor. Sözde hepsi sanatsever ve sanatın yanında. Oysa benim gördüğüm kadarıyla onlar sadece sanatı yönetme ve yönlendirme çabasındalar. Sanatın önündeki bu protokol zihniyeti son bulmalı. Sanatta protokol olmaz. Birliktelik olur, dayanışma olur, üretim olur. Ama protokol olmaz. Eğer gerçekten sosyal bir devletseniz, sanatın gelişmesi için onu koruyup kollamak, gelişmesine katkı sağlamak zorundasınız. Onun karşısında durarak hiçbir yere varamazsınız.



ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Zaman ayırıp, sorularımıza yanıt verdiğiniz için Ötekilerin Gündemi olarak teşekkür ediyoruz…

Ben teşekkür ederim Ötekilerin Gündemi'ne.. Başarılar