2019 yılının son günleri, yağmur yüzümü acıtacak denli hızlı düşüyor bedenime. Bir dilenci elimi tutuyor, yokluğunda penceren kapanmasın, gibi bir şeyler mırıldanıyor.

 

 

 

2019 yılının son günleri, yağmur yüzümü acıtacak denli hızlı düşüyor bedenime. Bir dilenci elimi tutuyor, yokluğunda penceren kapanmasın, gibi bir şeyler mırıldanıyor. Bir ev emekçisi en güzel gülümseyişini bahşediyor Ortaköy'e. Üşümüş vaziyette cifeden içeri atıyorum kendimi. Gözlerim yanan sobada, eteklerim sırılsıklam, şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor Erhan. Sonra iki iyi dostun hasretle kucaklaşmasını izliyor mekân. Birbirini anlayan insanlar arasında suskunluk sorgulanmıyor. Ya da susmanın bir dil olduğunu bilen insanlardan dost ediniyorum.

 

Erhan'ın sigara dumanıyla göz gözeyim, Zeynep'ten ayrıldığından beri iyi değil aslında; saçları, gür sakalları birbirine karışmış. Masası William Sorayan'ın kitaplarından görünmez olmuş. Mezopotamya'da yıllarca birlikte yaşamış Aria halklarının dil ve kültürleri üzerine bir tez bu, diyor. The Human Comedy'nin basım yılını görünce inanamıyorum, evet üçüncü baskı, diye bir ses geliyor geriden.

 

 

Sokak bildiğim sokak, radyo duyulmaz oluyor. Dünkü çocukların hepsi öldü, diyor Erhan. Hıncımı, sarılmamış bir acıya teslim ediyorum. Yüreğimde bir yük kamyonu, her yerde parçalanmışlık kokusu. Camı afişliyor Erhan, hayat denen serüvenin ortasında Roboskili Çocuklar!

 

Kendini sistemin var olmasına adayan, karşılığında biraz daha köleleşen insan ordusu işe yetişme telaşındalar. Ruhum itirazla isyan arasında. Ellerim bacaklarımda, gökyüzünün, bulutların izlerini taşıyor. Yüzümü yokluyor ellerim, kendi hapishanemin izlerini öpüyor.

 

Zerrin Oktay'ın, Elfene Yayıncılık'tan çıkan Şen adlı kitabına uzanıyorum.

Bizim gibi toplumlarda insan olmanın yalnızlığını, öfkesini yüklenmiş güzel bir kadın Zerrin. Hegemonyayı yaşamış, yaşamakta olan bireyin huzur arayışı hem trajik hem de politik bu coğrafyada.

Zerrin de kendi gölgesini yazarken hepimizin maskesini çekip alıyor. Toplumun iktidar erkiyle kesişen eril ve muktedir okumalarını, Gencer üzerinden yapıyor.

 

Gölgeler içinde kendi gölgesini arayan, çıkış-kaçış isteğine karşın aynı yere dönen, duygularıyla mantığı arasında gelgitler yaşayan bir adam Gencer. İktidarın boğan, tüketen, yok eden gücünü simgeleyen bir baba; bu boğucu, yıpratıcı iklimin gölgesinde, geleneksel rollerin dışına çıkmayı bilmeyen bir ana...

Ve tüm kültürel figürlere, ritüellere karşı kendi serüvenini, özgürlüğünü başat gören bir kadın, Şen! Gizemli bir kişilik, soğuk mevsimlerin eşiğinde sıcacık bir ruh, yalın hüzünsüz sözler, yeryüzünün kirlenmiş varlığını reddeden bir ev, dostlar ve hesapsızlık!

 

Çevremizde tanıklık ettiğimiz sağırlaşma, körleşme bizi derin bir çaresizliğe iter zaman

Zaman. Fikri sizinle kesişen, yazgısı sizinle örtüşen, çelişen çatışan bütün insanlar gibi bir

Sığınak ararsınız. Arayışınızın kefareti bazen yalnızlık bazen de serüvenine, çekiciliğine bilmeden kapıldığınız bir aşktır...

 

Erhan, enfes bir  kahveyle geliyor yanıma, Şen’i eline alıp bu da Zerrin'in hikâyesi yani, diyor. Tanıyor musun diyorum, gülümsüyor, Arendt der ki, hayat bir anlatıdır! Yani tanışmam için okumam gerekiyor, kitabı masasına bırakıyor.

 

İş yerine dönerken düşünüyorum, hayat karşısındaki mahcup ısrarımız yeni yılda da devam edecek. Vedalaşmayı, bağışlamayı, özür dilemeyi yine yeniden öğreneceğiz. Abartılı, eksik hayallerimiz olacak elbette, tanıklıklarımız olacak yaşadığımız tarihe.

Eski takvimi diğerlerinin yanına gömeceğiz, elmaları elma ağaçlarının altına

Ya güvercinler kadar ömrü olmayan çocukları neyleyeceğiz

Ufka doğru çırılçıplak yürüyen ömürsüz kadınları

Artık gözünde hiçbir güneş ışığının şavkımadığı  anaları neyleyeceğiz?