Bazen istesem de günün bir anından tutamıyorum, esir düşüyorum sanki, bir sağırlık belki de başka bir sey adını bilmiyorum. Size de olmuştur mutlaka. Ne bir çığlık ürkütebiliyor beni o anda, ne de yeşermiş iki dal fesleğen mutlu edebiliyor....
Yağmur usul usul çalıyor baharın son şarkısını. Masalla, rüyadan arta kalanlar arasında bir yerde duruyorum. Yıpranmış, çıplak kalsa da kimsenin dönüp bakmayacağı bedeniyle uyumuyor, uyutmuyor gece. Aynada yüzüme takılıyor gözlerim,...
Eylül çok varsıl, kanaatkar. Paramparça serildi şehir önüme, herkesten kaçıp gitmek istiyor sanki. Uykusuz bir geceydi, zaten derin soluklu uykularım olmadı hiçbir zaman. Su içme bahanesiyle yataktan çıkışım, pencere seansları, göz kapaklarım...
Mayıs tutuşacak bir Haziran'ı vadederek yüreğime değiyor. Koynumda yorgun bir İstanbul gecesi, bacaklarım çarşafa büklüm büklüm dolanıyor. Dile düşmek istiyorum, yerle gök arasında bir karaltıdan ötesi olmadığımı ...
İnsana inanmaya çok eğimli oldum hep. Bilmiyorum çocukluktan kalan bir öğreti, belki de ötesini bilememek. Damar damar olmuş zayıf eller, düşük omuzlar, hüzünlü gözler, hep kaygılandırdı beni. Bazılarının günahı yüzüne vururmuş....
Kuşatılmışlık duygusu içindeyim. Baktığım her yerde ölümcül haliyle şiddeti görüyorum. Din, milliyetçilik, ahlak, çıkar, ne fark eder adını siz koyun. Ötekileştirilmiş kimliklerimin kaç Eylül edeceğini düşünüyorum. Kaç? Kaç!...
Farklı olmayı ayrıcalık değil, eksiklik, yetersizlik, kusur olarak gören bir toplumda değerlerinle yaşamak zor. Vapurda sırılsıklam aşık çift her bahaneyle öpüşüyorlar. Karşılarında oturan beyefendiyse dehşet dolu bakışlarını üzerlerine...
Yazmak, umut taşımak buluşmayı ummaktır. Geçmişi özümsemek geleceğe bakabilmektir. Benim gibi veda etmesini bilmeyenler içinse çok zor bu yazıyı kaleme almak. Gittiğinden bu yana yaşam yine muazzam bir hızla akıyor, adına corona...
Yazılarımı toparlıyorum bana ait her şeyi, ağır aksak gidiyor ama gidiyor işte. Çocukluğuma bakıyorum, ilk gençliğime dokunuyorum, erken yaşadıklarımdan pişmanlık toplamıyorum, geç kaldıklarımdan özür diliyor, selam gönderiyorum...
Atakan'ı anlayamazdım yeğenim böyle bir çocukluk yaşayıp böyle bir delikanlı olmasaydı. Bu kafa işleyişine sahip çocuklara, gençlere yaşının çocuğu ol, arkadaşlarınla gez toz, hayatın tadını çıkar deseniz de, maalesef sonuç...
2019 yılının son günleri, yağmur yüzümü acıtacak denli hızlı düşüyor bedenime. Bir dilenci elimi tutuyor, yokluğunda penceren kapanmasın, gibi bir şeyler mırıldanıyor. Bir ev emekçisi en güzel gülümseyişini bahşediyor Ortaköy'e....
Kadının namusu, bu coğrafyada ailesinin ve toplumun onuru kabul ediliyor, bedenimiz üzerindeki tasarrufumuz, toplumsal özgürleşme mücadelemiz de, aslında bir çok beyinde hoş karşılanmıyor. Kutsal eş, kutsal anne, kadının cinselliğini...
İki olgu yaşamla esaslı bir bağ kurmamı sağladı.Biri samimiyet diğeri nezaket. Sabah işe giderken akşam dönerken, selam ve vedalaşma sözcükleriyle yürürüm.Nehir e de bunu tavsiye ediyorum.Ellerin, sözcüklerin hayata değsin...
İstanbul, farklı dillerde, farklı inançlarda anıları binlerce defa koynuna alır. Tanpınar' ın dediği gibi, Bir şehri sevmek, Aşk' a sebep aramaktır. Ya da Fikret ' in dediği gibi, Ey bin kocadan artakalan bive-i bakir. Seviyorum...
ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ; Sıradan bir yağmur damlası mahsur kaldı saçlarımda, onu Bizanslı bir gazeteci gördü. Çok eskiden güzel bir kadın, diye fotoğrafladı... Kıvrılıp büklüm büklüm koynuma giriyor bu sabah İstanbul.Gündüzü...
Aman Tanrım,diyorum bu ne gürültü? Sabahın bu saatinde darbuka sesi, bu enerjik dans şaşırtan cinsten.Konuşmayı çok seven kara yağız ve oldukça güzel bu halkı susturmayı başaran tek şey bu işte.Hislerini vücutlarıyla anlatmaya...