Katliamı bir kez daha hatırlayalım, hatırlatalım. Roboskî katliamı TSK uçaklarıyla gerçekleşti. 18 çocuk ve genç 34 Kürt köylüsü katledildi. Askeri savcılığın soruşturma sonucu hazırladığı rapora göre, “İnsansız hava aracı (İHA) ile yapılan keşif uçuşları sırasında 28 Aralık 2011, saat 17.20 civarında Haftanin Deresi Vadisi’nde “ısı kaynakları” tespit edildi. 

Bundan yaklaşık yarım saat sonra dönemin 23'üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük tarafından görüntülerin “terörist olarak değerlendirildiği” ve bunun için topçu atışı yapmak istendiği bilgisi 2'nci Ordu Harekat Başkanlığına iletildi. 

Değerlendirme sürecinde top atışına onay verildi ancak hareket halinde grubun hem üç koldan ilerlemesi hem de kafilede motorlu araçların bulunması nedeniyle top atışının yeterli olmayabileceği değerlendirmesi yapıldı. 

Hava harekatının “uygun olacağına” karar verilmesinin ardından dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Orgeneral Yaşar Güler onay için konuyu Genelkurmay İkinci Başkanı’nın makamına götürdü. 

En sonunda ise akşam saat 20.00 sularında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, evinden telefonla hava operasyonuna onay verdi. 

Sınır hattında bekleyen gruba ilk bomba saat 21.43'te, ikinci bomba 22.02'de, üçüncü bomba 22.16'da ve son olarak da dördüncü bomba da saat 22.24'te atıldı.  

İşte böyle… Aradan 11 yıl geçti. Askeri Savcılığın soruşturma raporu aynen böyle olmasına rağmen 34 kişinin bombalarla parçalanarak katledilmesi sonrasında hiç kimse hakkında soruşturma açılmadı. 2018'de Genelkurmay Başkanlığı görevine getirilen Gürel’in görev süresi önceki gün bir kez daha uzatıldı.

Oysa AKP’li yetkililer suçluların cezalandırılacağını söylemişti. Erdoğan gitmediği Roboskî’ye 6 Mart 2012 tarihinde Emine Erdoğan gitmiş, Roboskîli ailelerle buluşmuş, annelerin acılarından söz etmişti. Sıkı koruma altında ve devlet protokolü ile karşılanan Emine Hanım, “Geç de olsa geldik, ağlaştık. Notlarımızı aldık. Hepimizin kardeş olduğumuzu, kimsenin bizi bölemeyeceğini söyledik” demişti. 

Reklam

Ancak aradan 10 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hiçbir gelişme olmadı. Ne Erdoğan ne eşi Emine Erdoğan ne de diğer AKP’liler sorunu ağızlarına aldılar. Dahası bölge halkı haklı taleplerini her dile getirişinde "terör” "terörizm”, “bölücülük” suçlamalarından kurtulamadı. Binlerce üye, yönetici, milletvekili ve belediye başkanı tutuklanan HDP üzerindeki baskı ve kapatma tehdidi sürüyor. Baskılar katlanarak arttı.

Roboskîli aileler acılarıyla baş başa kaldı. Dahası açıklamalarından dolayı haklarında davalar açıldı, cezalara çarptırıldılar, tutuklananlar oldu. Köylüler üzerindeki baskı daha da arttı. AKP, acılar üzerine acı katmayı sürdürdü. Roboskî dosyasını da kapattılar.  

Roboskî katliamından sonra Erdoğan yönetimi ile askerler arasında adeta tarihi bir anlaşma yapıldığını söylemek mümkün. Kürtlere baskı ve şiddet uygulamada tam bir mutabakat içinde hareket ediyorlar. Hukuk iktidardakilerin ağzında çıkan sözlere göre şekillenir oldu. MHP, AKP birlikteliği ile sağlamlaştırılan askeri baskı bölgede her hak ve özgürlük talebinin şiddetle karşılık bulmasına neden oluyor. Hukuksuzluk sürüyor. Bu durumu, en son Çevik Bir’in tahliyesi ile hâlâ içeride hapiste tutulan Demans hastası Aysel Tuğluk olayında görmek de mümkün. 

Erdoğan yönetimi Kürtlere yönelik baskı ve şiddet politikalarını içeride yürütmekle kalmıyor, sınır ötesi harekatlarla Irak Kürdistanı adeta tatbikat alanına döndü. Yüzden fazla karakol kurulmuş bulunuyor. En son geçtiğimiz 20 Temmuz tarihinde Zaxo’daki bombalamada 9 Arap turist hayatını kaybetti. 20’den fazla kişi yaralandı. Rojava kuşatma altında. 

Daha fazla uzatmaya gerek yok… İşte bu koşullarda CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun Roboskî’ye yaptığı ziyaret önemlidir. Acının hâlâ dinmediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Eğer ülkeye adalet gelecekse bu acının dindirilmesi lazım. Olayın aydınlatılması lazım, bu olayı aydınlatacağıma dair söz vermek için buraya geldim” dedi.  

“28 Aralık 2011 tarihinde burada acı bir olay gerçekleşti. 34 evladımızı kaybettik. Bunların 18'i 18 yaşından küçüktü. Acı hâlâ dinmiş değil” diyen Kılıçdaroğlu'nun sözleri “Hak, hukuk, adalet” sloganlarıyla kesildi. “Eğer ülkeye adalet gelecekse bu acının dindirilmesi lazım. Olayın aydınlatılması lazım, bu olayı aydınlatacağıma dair söz vermek için buraya geldim. Adalet olmalı, olay aydınlatılmalı. Olay aydınlatıldıktan sonra ancak helalleşme olabilir” diyen Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır, Van, Urfa, Ağrı, Erzurum gibi birçok ili ziyaret etmesi ve Roboskî’ye gitmesi, acılı aileleri dinlemesi ve açıklamaları oldukça olumlu bir gelişmedir. Ancak yeterli değildir.

Her şeyden önce CHP’nin Kürt sorununu açık biçimde tanımlaması ve çözümü konusunda açık ve net bir programa sahip olarak bir çalışma içinde olması gerekir. CHP, AKP ve MHP iktidarının Kürt halkına yönelik baskı, şiddet politikalarına tavır almalı, sınır içinde ve dışındaki operasyonlara karşı çıkmalıdır.  

Ve Kürt sorununda eşit haklara dayalı çözüm ve demokratik Türkiye programının bir an önce ortaya koymalıdır.