Büyük usta Nâzım Hikmet’in o ünlü şiirini duymayan, bilmeyen azdır.

“Hürriyet Kavgası”dır şiirin adı.

Son iki cümlesiyle yetinelim:“Safları sıklaştırın çocuklar,bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.”

Tek adam rejimi altındayız ve nefes almakta zorlanıyoruz.

Faşizm bu değilse ne!

Hapishaneler düşünce suçlularıyla, muhaliflerle dolu. Kürt siyasetçiler, demokratlar ağzını açınca hapsi boyluyor. HDP’nin kapatılma davası sadece Kürt halkının değil, tüm Türkiye’nin başındaki Demokles’in kılıcı halinde sallanıp duruyor. Kürt gazeteciler, Gezi davası tutsakları hâlâ hapiste. İstanbul ve Diyarbakır Newroz kutlamalarında yüzlerce Kürt gözaltına alındı. Tek suçları slogan atmak…

Muhalif televizyonlar hedef tahtasından indirilmiyor. Basına ve mahkeme kapılarındaki gazetecilere her gün yeni cezalar yağıyor. Basın, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlükleri rafa kaldırıldı. Yasama, yargı, yürütme tek adam yönetimince bir merkezden icra ediliyor. Ne yasa ne Anayasa tanıyorlar.

Hiç uzatmayalım, derin tahlillere, tarihten örneklere; Marksist literatüre, göndermelere, alıntılara gerek yok. Savaş ve şiddet politikalarıyla iktidarda kalma çabası sürerken, Türkiye koyu bir diktatörlük sürecine doğru sürüklenmektedir.

Seçimlere bu zor koşullarda gidiyoruz. Sürecin daha da baskıcı bir aşamaya evrilmek istendiğini gösteren veriler az değil.

Ülkenin bir bölgesinde on yıllardır kan akıyor. AKP-MHP iktidarı savaş ve şiddet politikalarında ısrar ediyor. Savaş hali sürüyor. Hak ve özgürlük namına bir şey yok ülkenin bir bölgesinde. Basın açıklaması yapılamayan Türkiye’yi seçimden sonra nereye taşıyacaklarını tahmin etmek hiç de zor değil.

Kürt sorunu kanatılarak ayakta kalma çabası var. Milyonlarca Kürt’ün demokratik, barışçı talepleri şiddetle bastırılıyor. “Savaş istemiyoruz, bize barış gerek, eşitlik, özgürlük gerek; demokratik haklarımızı istiyoruz” diyen Kürt halkının sesine yanıt vermek yerine, savaş politikalarında ısrar ediliyor. Dahası savaş ve şiddet politikaları “beka sorunu” olarak gösterilip iç ve dış düşman söylemiyle milliyetçilik harlanıp duruluyor.

AKP iktidarında sınır ötesi de ateş yeri oldu. Operasyonlar sürüyor. Suriye toprakları El Nusra kalıntılarıyla, cihatçılarla işgal edilmiş durumda.

İşsizlik, yoksulluk, enflasyon had safhadayken, kuru soğanın kilosu 35 lirayken, işçiler 8500 TL asgari ücrete, emekliler açlık sınırının altındaki bir yaşama mahkum edilmişken, savaşa ve savaş aygıtlarına milyarlar yatıran bir iktidar altındayız. Ve önünde poz verilen savaş o aygıtları, milliyetçiliğin gururu; ulusal şahlanışın göstergesi olarak sunuluyor.

Oysa çöp konteynerlerinin başında anneler var, yaşlı insanlar, babalar atıkları ayıklıyor.

Safları sıklaştırmaya ihtiyacımız var.

Sımsıkı sarılmalı ezilen halklar, emekçiler, işçiler…

Despot iktidardan kurtulmanın tek yolu var, o da şimdiden birleşmek, mücadeleyi birlikte sürdürmek ve Erdoğan iktidarına son vermektir.

İktidardakiler, hukuksuzluklarını sürdürerek seçimlere hazırlanıyor. 3. kez cumhurbaşkanı adayı olamayacağı ve yine üniversite diploması hakkındaki soruları ikna edici bir biçimde yanıtlayamamış olan Erdoğan, yeniden aday oldu ve YSK da tüm bu hukuksuzlukları olağan karşılayarak onaylamış oldu. YSK’nin daha önceki icraatlarını sıralamaya gerek yok.

Yine, Erdoğan’ın suskunluğuna dikkat çekiliyordu, bunu anlamlandırma çabası vardı. Ancak Erdoğan’ın önceki gün İyi Parti Başkanı Meral Akşener hakkındaki tehdit dolu sözleri “açılışın” yapıldığının göstergesi gibiydi. Dün İyi Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına silahlı bir saldırı gerçekleştirildi.

Seçime 43 gün var. İktidar her türlü hesabı devreye sokacak görünüyor. Artık kıyasıya bir mücadele süreci içindeyiz. Bu süreçte emek, barış ve demokrasi güçleri kazanmaya odaklanmalı, tek adam iktidarına son vermekle beraber, TBMM’de güçlü bir işçi ve emekçi, halk temsiliyeti için kararlı adımlar atmalı. Safları sıklaştırmalı…“Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.”