ANKARA - Koronavirüs aşısı konusunda toplumda yaşanan endişeye ilişkin konuşan TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, “Vatandaşlarımız aşıdan herhangi bir endişe duymasınlar. Yeter ki onay süreci uluslararası ölçeklerde ve tam olarak yapılmış olsun" dedi.  

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Aralık ayı içinde 50 milyon adet olarak temin edeceğini açıkladığı ve İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu onayından sonra uygulanacağını bildirdiği koronavirüs (Kovid-19) aşısına dair toplumdaki tartışmalar sürüyor. En çok tartışılan konuların başında ise Kovid-19 aşısına yönelik olan güvensizlik geliyor. 

Aşıya dair merak edilen soruları Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri ve İmmunoloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Bulut’a MA/ Zemo Ağgöz sordu. 

Kamuoyunda aşıya karşı olan güvensizliğin kaynağı nedir?

Güvensizliğin temel nedeni, pandeminin başından beri şeffaf bir paylaşımın olmaması ile meslek örgütlerinin, sendikaların ve bilim insanlarının bu konuya müdahil olmamasından kaynaklı. Türkiye’de maalesef siyaset, bilim politikalarının önünde gidiyor. Dikkat ederseniz aşılarla ilgili açıklamalarda da belirsizlikler var. Hangi fiyata satın alınacağından tutun, ne kadar doz getirilip, hangi gruplara önce yapılacağına dair birtakım açıklamalar var ama önce 11 Aralık denildi sonra 14 Aralık’ta yapacağız denildi. Bu gibi belirsizlikler toplumda bir endişe yaratır. Pandemilerde sağlık otoritelerinin insanlara son derece güven sağlaması gerekir.

 TTB’nin sürece dahil edilmemesi toplumun aşıya karşı güvensiz olmasını tetikliyor mu?

TTB, sürece dahil edilmediğinde bu kamu sağlığına zarar verir.  Bunun nedenini biz bilebiliyoruz. Çünkü Türkiye’de sağlık alanı maalesef bu büyük bir rant kapısı. Bu rant kapısından büyük karlılık sağlayan şirketler, bunların lobileri ve bunların tesirleri nedeniyle TTB’nin politikaları beğenilmiyor ve işitilmesi istenilmiyor. Ancak kamuoyu bizleri biliyor. Sonuçta biz halkın bütçesini ve sağlığını düşünürüz. Herkese eşit nitelikli erişilebilir sağlık hizmeti isteriz. Bunlarla ilgili mücadele veriyoruz tabii ki bu neo-liberal akımlardan etkilenen, özellikle de akrabaları ve bütün yapıları ile ticarettin içinde olan hükümet tarafından beğenilmez, istenmez. Bu da bizi ilgilendirmez. Biz görevimizi yapmak zorundayız. Bize yapılan herhangi bir saldırı bizi etkilemez. Her şekilde bilim insanı sorumluluğu ve ahlakı içinde açıklamalarımızı toplumu bilgilendirmek için yaparız. Halk da zaten neyi nasıl söylediğimizi biliyor. Şu anda da TTB’ye güven sonsuzdur.

Aşının Rusya’dan, Çin’den, Amerika’dan ya da Almanya’dan gelmesinin hiçbir önemi yok. Önemli olan, bu aşamadaki sunulan belgeler ve bilimsel bilgilerdir.

 Güvensizlikte aşının hangi ülkeden getirileceğinin önyargısı da var mı?

Hayır, aşının Rusya’dan, Çin’den, Amerika’dan ya da Almanya’dan gelmesinin hiçbir önemi yok. Önemli olan, bu aşamadaki sunulan belgeler ve bilimsel bilgilerdir. Bilimsel bilgilerin yayımlanmış ya da yayımlanmamış olması önemlidir. Çünkü eğer bilgi sadece basında çıkmış, medyada dile getirilmiş ve o üreten firmaların açıklamalarıysa; bunlar bilimsel bilgi değildir. Bilimsel bilgi, makalelerle yayımlanır ve uluslararası bilim insanları bu konularda görüşlerini sunar ve bu bilgiyle ‘aşı onay’ı için başvurulur.

Merak edilen konulardan biri de aşı bu kadar kısa sürede nasıl bulunduğu?

Eski aşı teknolojileriyle yeni aşı teknolojileri birbirlerinden çok farklı. Bundan 9-10 yıl önce SARS ve MERS dünyada söz konusu oldu. Bunlar akraba virüsler ve zaten onlarla ilgili birtakım çalışmalar vardı. Bu çalışmalar sıfırdan başlamadı. Bu akraba olan virüslerle ilgili çalışmalardan kaynaklanan bilimsel veriler, birleştirilerek klinik öncesi çalışmalar büyük bir hızla yapıldı. Hem informatik (bilişim) hem biyoteknoloji alanındaki gelişmeler çalışmaları hızlandırıyor. Bu çalışmalarda klinik aşamalara geçtiğinde, verileri toplarken eskiden kâğıt kalem kullanılarak birtakım kayıtlar alınırdı. Ama şimdi artık kayıtlar elektronik ve dijital ortamda cep telefonu gibi yapılar kullanılarak yapılıyor ve veriler gönüllüler üzerinden hızla toplanıyor. O yüzden çalışmalar hızlı ilerliyor, geçmişle kıyaslamamak gerekiyor. Diğer yandan Kovid-19 aşısı için acil kullanım izni verildi.

Kovid-19 aşısı için neden acil kullanım izni verildi?

Kocid-19 hastalığının dünyada meydana getirmiş olduğu sosyo-ekonomik kriz, küresel sağlık krizi nedeniyle acil kullanım izni verildi. Yarar-risk oranına bakılıyor burada. Kovid-19’da aşının bütün risklerine rağmen getireceği yararın çok daha büyük olduğu bilimsel olarak düşünüldüğü için kurumlar tarafından böyle bir yöntem izleniyor.

 Tartışmalı konulardan biri de Faz 3, Faz 4 aşamaları. Bu aşamalar nedir?

Faz 3 aşamasında; ilaç ve aşı üreticileri bir aşının güvenilir, koruyucu ya da tedavi edici olduğunu ortaya koyduktan sonra bunu piyasaya sunarlar. Ancak Faz 4 çalışması toplum içinde yapılır. Bunun kolay anlaşılabilmesi için şöyle söyleyelim; bir araba modeli icat edildiğinde bu arabanın deneme pistindeki tek başına sürüşü trafiğe çıkışındaki verimliliğiyle aynı değildir. Çünkü trafikte pek çok değişken vardır. Bunları laboratuvarda ölçemezsiniz. Bu ülkenin genetik yapısı, diğer hastalıkların yoğunluğu, beslenme bozuklukları, sosyo- ekonomik durum, demografik durum gibi durumlar bu aşıların veya ilaçların toplum içindeki davranışlarını değiştirirler. Bütün bu değişkenleri Faz 3 ile ölçebilme imkânınız yok. O piyasaya verildikten, kullanıldıktan sonra 5-10 yıl boyunca gözlenerek, meta analizler yapılarak istatistikte gözlenen konulardır. Hatta birçok ilaç ya da aşı kullanımdan sonra piyasadan çekilmiştir. Çünkü beklenen verim, toplum içinde gözükmemiştir. Bu çalışmaları da ileride göreceğiz

 Firmanın, ‘Benim aşım yüzde 97 güvenlidir, yüzde 95 güvenlidir’ gibi verdiği bilgilerin bilimsel bir mahiyeti yok. Bunun makale ve rapor olarak sunulması lazım.

Şu an Kovid-19 aşısını uygulayan ülke var mı?

Şu anda İngiltere kendi ruhsatlandırmasını yaptı. Rusya yine kendi aşısını kendi ülkesi için tescilledi ve uyguluyor. Çin de 2 tane aşısını kendi ülkesi içinde tescilleyip nüfusuna kullanıyor. Elbette ki bunun bir ülkenin ruhsatlandırmasından çıkmasına gerek yok, her ülke tescillemesini kendi yapabilir. Ama işlenecek süreç bilimsel olarak aynıdır. Yani ne kadar güvenilir? İnsanlarda yan etkileri nelerdir? Yüzdeleriyle hafif yan etkileri, şiddetli yan etkileri, orta etkileri gibi. Antikor üretiyor mu? Üretmiyor mu? Koruyuculuğu var mı?

Çin’den getirilecek aşının Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından onaylanması yeterli mi?

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu bağımsız bir organizasyon değil. Türkiye’de maalesef batılı çağdaş ülkelerden farklı olarak hem denetleyen hem ruhsatlandıran hem de satın alan kurum tekel. Yani devlet eliyle yapılıyor. Halbuki özerk kuruluşların denetçi ve ruhsatçı konumda olması gerekir. Böyle bir yapılanma Türkiye’de maalesef ki kurumsal olarak olmadı. ‘Hangi belgelerle? Nasıl onaylandığı?’ soruları yanıtlanmalı ve bu aşı kesinlikle kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmalı. Firmanın, ‘Benim aşım yüzde 97 güvenlidir, yüzde 95 güvenlidir’ gibi verdiği bilgilerin bilimsel bir mahiyeti yok. Bunun makale ve rapor olarak sunulması lazım. Bizler de onay veren kurum ve belgeleri incelersek, kendilerine de zaten bu konuda görüş sunabiliriz.

Türkiye, bilimsel belgeler sunmadan aşı uygulamasına geçer mi?

Bilimsel belgeler sunulmadığı taktirde böyle bir şey yaparlarsa bu tıp etiği açısından, bilimsel açıdan büyük bir hata olur. Toplumda eğer aşıya bağlı sorunlar yaşanırsa bunun sorumlusu doğrudan Sağlık Bakanlığı olur. Böyle yapmayacaklarını umuyoruz. Yani böyle bir riski almayacaklarını düşünüyoruz. Gerçi pandemide yaptıkları şu kadar hatayı gördükten sonra yapmayacaklarını da kimse söyleyemez ama umarım hatalardan bir ders almışlardır ve hem meslek örgütleriyle hem bilim dünyasıyla bu ruhsatlandırma ve tescilleme sürecini konuşurlar.

Buradan seslenmek istiyorum. Aşıyla ilgili güvensizlik duymasınlar ve aşı karşıtlarına inanmasınlar. Onaylanırsa en başta bizler aşı olacağız.

Bilimsel veriler ışığında onaylanan aşıya güven yeterli mi?

Vatandaşlarımıza buradan seslenmek istiyorum. Bir kere aşıyla ilgili güvensizlik duymasınlar ve aşı karşıtlarına inanmasınlar. Aşı karşıtlarının aksine, başka ilaç sektörlerinin, lobi faaliyeti içinde olabileceğini düşünsünler. Çünkü aşı her zaman en ucuz yatırımdır. Koruyucu hekimlik yatırımıdır. Koruyucu hekimliğe yatırdığınız bütçedeki para size sağlık harcamalarındaki cari açığınızda azalma yaratarak, geriye dönüşü çok daha yüksektir. Vatandaşlarımız aşıdan herhangi bir endişe duymasınlar, temennisini buradan iletiyorum.

 Siz aşı olacak mısınız?

Evet, onaylanırsa en başta bizler aşı olacağız. Bu aşılarla da kendimizi, ülkemizdeki diğer insanları korumaya çalışacağız. Aşı geldiğinde ilk yaptıracaklardan biri benim. Nereden geldiğinin önemi yok. Yeter ki bilimsel belgelere güven duyalım ve onay süreci de uluslararası bütün ölçeklerde tam olarak yapılmış olsun.

 Tek seferlik yapılacak aşı yeterli olacak mı?

‘Hasta olanlar tekrar hasta oldu, 2-6 ay sonra biz tekrar aşı mı olacağız?’ gibi endişeler var. Bu aşının teknolojisi açısından doğru bir yaklaşım değil. Çünkü antikor üretimi olduğunda yine T hücre yanıtına da bakılıyor. T hücre yanıtı/ bağışıklığı hatta biz İmmunolojide buna bellek diyoruz; daha uzun sürelidir. Yaşam boyu koruyucu da olabiliyor. Onları da tabi ki aşı uygulandıktan sonra uzun bir süre izleyerek öğrenebileceğiz. Bunlarda sadece antikor yanıtı aranmıyor aynı zamanda T hücre ve diğer koruyucu hücrelerinin de ne olduğunun bilinmesi gerekiyor.

 Türkiye’ye getirilecek aşı miktarı yeterli mi?

Gelen aşı miktarı Türkiye için yeterli olmayacak. İlk olarak sağlık çalışanlarına 65 yaş üstü ve astım, KOAH, hipertansiyon, obezite gibi hastalıkları bulunduranlara öncelik tanınacak. Bu nüfus için getirilecek miktar yeterli şu anda. Daha sonra tabi toplumun diğer kesimine, 65 yaş altı, belki bir hastalığı olan, daha sonra hiç hasta olmayan insanlara da yapılması gerekiyor. 83 milyon nüfusumuzda bir de 5 milyon mülteci var. Yani 88 milyon insana bu aşıyı getirmeleri gerekir. Çin’den getirilmesi planlanan aşı, iki doz uygulanacak. Bu da yaklaşık 170 milyon gibi bir rakam ediyor. Getirilen 50 milyon aşının sadece toplumun üçte birine yani öncelikli gruplara yetebileceğini düşünebiliriz.

 Aşılara dair incelemeleriniz var mı?

Evet, bu gibi belgelendirmeler ve kurumlara yapılan başvurular şeffaf bir şekilde veri tabanından görülebiliyor. Hatta Kovid-19’un döneminin özelliği nedeniyle de pek çok yayına telif hakkı ödenmesi gerekirken, konunun aciliyeti nedeniyle bu yayınlar kamuoyuna açık bir şekilde paylaşılıyor. Biz bütün yayınlara ve belgelendirme süreci içerisinde ruhsatlandırma konusunda teslim edilmiş belgeleri, veri tabanından izleyebiliyoruz. Binlerce belge inceledik. Bu bilgileri 9’uncu ay raporumuzda açıklayacağız.

Editör: Haber Merkezi