ANKARA - Eğitim Sen’in Genel Başkanlığı'na seçilen Nejla Kurul, eğitimde gelinen aşama ve eğitimde artan eşitsizliğe dikkat çekerek, “Türkiye’de yaşananlar büyük ölçüde değişiyorsa, değişen yönetimin de bu yeni değişim ve dönüşümü hissederek, buna uygun bir doğrultu izlemesi gerekiyor” dedi.

Pandeminin en çok etkilediği alanlardan biri eğitim alanı oldu. Eşitsiz koşullar altında eğitim almak durumunda kalan milyonlarca öğrenci, pandemi koşullarında  eğitim hakkına erişemedi. Pandemi ile birlikte hayata geçirilen uzaktan eğitim sistemi  gerek veliler, gerek öğrenciler gerekse de eğitimciler tarafından eleştirildi. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) yılın ilk 11 ayı kapsayan verilere göre, öğrencilerin yalnızca yüzde 15’i EBA TV’ye ulaşarak eğitim hakkına erişebildi. Geriye kalan yüzde 85’lik kesim ise eğitimdeki eşitsizliğin mağduru oldu. 

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim Sen) 11’inci Olağan Kongresi'nde Genel Başkan olarak seçilen Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Ankara Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen Prof. Dr. Nejla Kurul, eğitimde gelinen aşamayı ve yeni yönetim kurulu ile birlikte yürütecekleri çalışmalar hakkında değerlendirmelerde JINNEWS'e bulundu.

‘Örgütlerde kişiler değişir ama değerleri ve ilkeleri korunur’

Genel kurulda çoğulcu bir sendika olarak çok çeşitli ve farklı bakış açılarıyla karşılaştıklarını dile getiren Nejla, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleriyle birlikte çalışmalarına başladıklarını kaydetti.  Nejla, sendikanın tüzük maddelerine dikkat çekerek, “Tabi biz tüzüğümüzü daha etkin hale getirecek, tüzük maddelerini hayata geçirecek işler yapmalıyız. Böyle bir bakış açısıyla yola çıktık. Örgütlerde kişiler değişir, genel başkanlar değişir, MYK üyeleri değişir ama örgütün değerleri, ilkeleri genel ve doğru refleksleri korunur. Ama bugünün kuşağı, yeni yönetim bir renk verir ve eskinin üzerine bir fark yaratır. O farkı nasıl koyacağımız önemli. Çünkü eğer tüm kişiler aynıysa Eğitim Sen aynı işleri yapıyor demektir. Ama koşullar değişir, hayat değişir ve Türkiye’de yaşananlar büyük ölçüde değişiyorsa, değişen yönetimin de bu yeni değişim ve dönüşümü hissederek, buna uygun bir doğrultu izlemesi gerekiyor” dedi.

'Salt bir meslek sendikası değiliz'

Nejla, demokratik bir toplum istediklerinin altını çizerek, “İnsanların hayatın akışına katılabildiği, kendi özgür yetileriyle ve yetenekleriyle kendini açığa çıkarabildiği, kendini hayatın bir parçası olarak görebildiği, yaşama ait hissettiği bir ülke istiyoruz” dedi. “İçimizdeki tüm farklılıklarla bunu istemek; yerel farklılıkları bir zenginlik olarak görmek ve evrensel değerlerler arasında bir bağ kurmak son derece önemli” diyen Nejla, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama Türkiye’nin içinde bulunduğu durum öyle değil. Eğitim Sen yıllardır baskıcı yönetimlere karşı hep bir mücadelenin içerisinde olmuştur. Eğitim Sen bugün KESK çatısı altında tüm insanların, haksızlığa uğramış, demokratik katılımları engellenmiş, hayatın içerisinde üretim sürecinden itilmiş, işsizlik dahil olmak üzere güvencesiz bir hayatla karşı karşıya kalmış insanların sesi ve sözü olmayı sürdürüyor. Çünkü emek mücadelesi sadece öğretmen ve bilim emekçilerinin mücadelesi değil, 10 milyona yakın işsizin mücadelesi demek. Eğer etrafımızda acılar, çok fazla açlık sınırında yoksul insanlar varsa öğretmenlerin bu gerçeği görmezlikten gelerek çalışma sürdürmeleri mümkün değil. Salt bir meslek sendikası değiliz.  Üyelerimizin ekonomik, toplumsal siyasal, hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yaparız. Bu bizim her dönemde yaptığımız bir şeydir.”

‘Demokratik bir eğitim perspektifimiz var’

Demokratik toplumun önemine vurgu yapan Nejla, öğretmenlerin nasıl bir toplumda yaşamak istiyorsa sınıftaki öğrencinin de öyle bir toplulukta yaşıyormuş gibi hissetmelerini sağlaması gerektiğini söyledi.Öğrencileri eşitlemek, öğrencilerin güçlerini açığa çıkarmasını sağlamak ve Kürt öğrencilerin ana dillerini korkusuzca konuşabilmelerinin önünü açmak gerekliliği üzerinde duran Nejla, “Aynı zamanda Eğitim Sen’li öğretmen, laik bir eğitim sisteminden, özgür inançları dikkate alan bir zeminde yaklaşmayı bilebilen ve öğrencilerin içinde bulunduğu durumu anlayabilen bir profili temsil eder. Sınıftaki eşitsizlikleri gözleyen, sınıfsal eşitsizliği gözlemleyen, öğrencisini geliştirip desteklemeye çalışan, okul ve Milli Eğitim Bakanlığı düzleminde eşitlik yaratan çalışmalar için mücadele eder. Dolayısıyla bizim böyle geniş bir zeminden, demokratik bir eğitim perspektifimiz var” sözlerine yer verdi.

'Herkes anadilinde eğitim almalı'

Anadilde eğitimin tüm haklar için vazgeçilmez bir hak olduğunun altını çizen Nejla, Kürtler başta olmak üzere, Ermeniler, Suriyeliler, Afganlılar ve Türkiye’de yaşayan diğer halkların kendi dillerinde eğitim alamadığını belirterek, “Türkiye’deki vicdanlı insanların, Türkiye’nin demokratik insanlarının anadilinde eğitim gibi önemli bir konuyu, çok dilli eğitim perspektifi içerisinden ele alıp bu dilde öyküler, romanlar yazmak gibi bir olanağın önünü açması gerekiyor. Türkiye toplumuna anadilde eğitimi yeniden anlatmak durumundayız. Almanya’ya gitmiş bir kişinin kendi dilinde eğitim görmüş olmasıyla bir benzerlik kurarak, Trakya’daki Türk’ün Yunanistan toprakları içinde kendi dilini konuşmasıyla paralellikler kurarak, Türkiye’de yaşayan sayıları milyonları bulan Kürtlerin ve aynı zamanda şu anda yine milyonları bulan Suriyelilerin kendi dilleriyle çoklu bir dilli eğitimin oluşması gerekir” diye konuştu.

‘Haklarımızın peşinde olacağız’

Eğitim Sen olarak eğitim sorunlarının, eğitime dair düşlerin yeniden konuşulması ve hayata geçilmesi için çaba gösterildiğini vurgulayan Nejla, bu mücadelenin somut pratiklerini inşa etmeye çalışacaklarını söyledi. Nejla, “Daha yönetimimiz yeni. Örgütü hissetmek, yeni düşünceler üretmek belki birkaç ayımızı alır ama bundan sonra yapacağımız şey önümüze somut çalışmalar koymak, daha sosyal, demokratik, kültür düzeyi yüksek, laik, anadilinde çok dilli eğitimi savunmaya çalışan ama asıl olarak da hukuk devletinin ilkelerini yerine getirdiği bir Türkiye için mücadelemizi sürdüreceğiz. Tabi eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, demokratik, kültürel, sosyal tüm haklarımızın peşinde olacağımızı ve onları ilerletmek için de çalışmalar içinde olacağımızı ifade etmek istiyorum” şeklinde konuştu.

‘Eğitim çok geniş bir alanı kapsıyor'

Pandemiden önce de eğitimde eşitsizlikler olduğunu aktaran Nejla, pandemiyle birlikte bu eşitsizliklerin daha da derinleştiğini kaydetti. Eşitsizliklerin sınıfsal ve kültürel nitelikler taşıdığını ifade eden Nejla, şu sözleri kullandı: “Çeşitli hiyerarşi ve ayrımlar barındırıyordu ama pandeminin başlangıcıyla birlikte bu eşitsizlikler çok daha açık bir biçimde ortaya çıktı. Çünkü evdeki hayatları görmeye başladık. Eskiden çocuklar okula geliyorlardı, eğer internet varsa diğer öğrenciler kadar internete erişiyor, akıllı tahtalar varsa diğer öğrenciler kadar bu tahtanın imkânına erişebiliyordu. Okul, eksikleri kapatma alanıydı aslında. Evde olmayan malzemelere ulaşmasını sağlayan, iyi ve güzel öğretmenlerle karşılaşmasını sağlayan bir alandı. Ama pandemiyle birlikte ne yazık ki tüm dünyada olduğu gibi bizde eğitimde ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldık. Çünkü evde geçen hayatlara dair, ilk kez bu kadar az olmakla birlikte değerli bir bilgiye sahibiz. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un açıklamalarından birinden, 6 milyon öğrencinin evinde tablet, internet erişim olanakları ve bilgisayar olmadığını öğrendik.  18 milyona yakın da ilkokul, ortaokul ve lise öğrencisi var. 6 milyonun dışında kalan öğrenciler de internete ne kadar erişiyor, elindeki tablet ne kadar uygun, bilgisayarı ne kadar uygun buna dair de bilgi bilmiyoruz. Eğitim 50 milyon insanı ilgilendiren bir şey. 18 milyon ilkokul ve ortaokul düzeyinde, 7 milyon üniversite öğrencisi var her birinin anneleri, babaları, servis şoförü ve eğitimde çalışan diğer insanları düşündüğümüzde eğitimin çok geniş bir alanı kapsadığını görebileceğiz.”

‘Asıl mesele toplum sağlığı değil’

Uzaktan eğitimin hiyerarşik bir tarafı olduğunu dile getiren Nejla, söz konusu eğitimin bir merkezden tek yönlü bir bilgi aktarımı olduğunu kaydetti. Türkiye’de en 28 gün bir kapanma gereksinimi  olduğunu vurgulayan Nejla, şöyle dedi: “Sosyal devlet güvencesi veren bir kapanma olmalı. Bu kapanmanın yapılmasıyla pandeminin gerilemesi söz konusu olacak. Biz bunun yapılmasını talep ediyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı da çalışmalarını başardığında bir iki ay sonrasında Türkiye’de yüz yüze eğitimin seyreltilmiş programı bir nebze gözden geçirilmiş bir yüz yüze eğitimin söz konusu olabileceğini düşünüyoruz. Ama iktidarın buna sıcak bakmadığını da biliyoruz. Çünkü asıl mesele toplum sağlığı değil. Asıl mesele ekonominin sürdürülebilirliği. Eğitim şu anda bir boşlukta gibi gözüküyor. Bir ekranın penceresinden baktığımızda, kapalı öğrenci siluetlerinin arkasında hayat var ve biz o hayatı yeterince hissedemiyoruz. Bu yüzden ilk çağrımız Milli Eğitim Bakanlığı'na olmak durumunda. Pandemi günlerinde eğitime dair ne biliyorsa kamuoyuyla paylaşmasını istiyoruz. Gerçeklerden kaçamayız.”

‘Devlet sivil toplumun farklı inançlarına karşı mesafeli olmalı’

İktidarın dini kurumlara gizli ödeneklerde bulunduğunu ve eğitimin İslami’leştiğine işaret eden Nejla, “2021 Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesinde sivil toplum kuruluşlarına bir kaynak transferi yaptığını görüyoruz. Ondan kısa süre önce çıkarılmış bir yasayla desteklenen sivil toplum kuruluşlarının adlarını Türkiye kamuoyu bilemeyecek. Oysa biz bilmek istiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı kuşkusuz demokratik kitle örgütlerini ve sivil toplum kuruluşlarını destekleyebilir. Burada desteklenen sivil toplum kuruluşuna sormamız gereken şey şu; ‘Devlet seni denetliyor, siyasal iktidar seni destekliyorsa sen onun güdümüne giriyor musun?’ Güdümüne girmediği sürece kamusal alanda biz kurumları destekleyebiliriz. Fakat bunu ayırımcı bir tarzda yaptığımızda, siyasal iktidara yakın, siyasal İslamcı dernek, vakıf ve diğer kurumların desteklendiği bir sürece evrilirse, siyasal iktidarın ayırımcılığı en zirvede yaptığını gözlemiş oluruz. Bu laiklikle çelişen bir durum. Devletin, sivil toplumun farklı inançlarına karşı bir mesafe koyması gerektiğini biliyoruz. Bu çok ciddi bir sorun. İslam’ın belli bir mezhebi üzerinden okullarla ilişkilenmek, zorunlu din dersi gibi uygulamaları hala laikliğe aykırı bir uygulamayı sürdürmek çok büyük bir sorun” ifadelerini kullandı.

‘Baskılar, yolsuzlukları konuşmayalım diye artıyor’

Devlet ve toplum ilişkilerinin çok sorunlu bir hale geldiğinin altını çizen Nejla, iktidarın 18 yıllık iktidarı boyunca her geçen süre baskı politikasını arttırdığına dikkat çekti. Tüm bu yaşanan sorunların yanı sıra Türkiye’de ciddi bir yoksullaşma  olduğunun altını çizen Nejla, “Yasaklar almış başını gidiyor. Parmağınızı kıpırdatsanız ya da herhangi bir şeye itiraz etseniz, üzerinize baskılar geliyor. Buna sosyal medya da dâhil. Her bir sözünüz bir tür hakaret olarak algılanabiliyor. Baskılar, yolsuzlukları konuşmayalım diye artıyor. Devletler, insanlar içindir. Yurttaşların ceplerinden çıkan, tasarruflarından oluşan kaynaklarla dolaylı veya doğrudan vergilerle yaşamlarını sürdürürler. Devletin kullandığı kaynaklar ödünç alınmıştır. Devlet, insanların daha iyi, daha demokratik bir ortamda kendilerini ifade etmelerinin önünü açmak için vardır” dedi.

‘Devlet hiç bu kadar toplumun üzerine çökmemişti’

AKP’nin MHP ile ittifakı sonrası baskıların daha da arttığını söyleyen Nejla, “Başlangıç sözleri unutuldu. Bundan AKP tabanının da rahatsız olduğunu tahmin edebiliyorum. Böyle bir şeyi hayal etmemişlerdi ve siyasal İslam Türkiye’de böyle bir hayatı toplumun geniş bir kesimine yaşatmak durumunda kaldı. Devlet hiç bu kadar toplumun üzerine çökmemişti” sözleriyle iktidar baskılarını eleştirdi.

‘Kayyıma izin verdiğinizde her yerde olma olasılığı var’

Toplum ve sivil toplum üzerindeki baskılara değinen Nejla, STÖ'lere yönelik kayyım atamayı hedefleyen ve geçtiğimiz gün Meclis'ten geçirilen yasaya  tepki gösterdi. Nejla, “Bir zaman bir yerde kayyıma izin verdiğinizde her yerde olma olasılığı var. Bir kişinin bir haksızlığa maruz kalması durumunda ses çıkarmazsak, herkesin o haksızlıkla karşı karşıya kalma olasılığı var demektir. Biz Eğitim Sen olarak bu sürecin karşısında olduğumuzu belirtiyoruz. Diğer sivil toplum örgütleri de ‘bu bize dokunmuyor’ demesin. İktidarlar değiştiğinde bu kez başka siyasal iktidarlar yine topluma kayyım atar hale gelebilirler. O yüzden artık bütün zekâmızı, bütün duygularımızı tek bir yere bağlamış olabiliriz. Bugünkü hiyerarşik sistemde saraya bağlamış. Zekaları bir başka zekaya bağlamanın çok aptallaştırıcı etkileri vardır. Hepimiz düşünemez, konuşamaz ve bir şey yapamaz hale gelebiliriz. Bu çok ciddi bir süreç Türkiye’nin demokratik kamuoyu bu konuda çok duyarlı olmak zorunda. Yurttaşların da desteklerine ihtiyacımız var” dedi.  

Editör: Haber Merkezi