Bu yasa; enflasyondan, geçim sıkıntısından bunalmış toplumun, umut veremediğiniz, geleceğine netlik ayarı yapamayan gençlerin itiraz ve öfkesine yönelik bir odak değiştirme işlevi görmektedir

Villada yahut rezidans benzeri bir sitede yaşamıyorum. Hiç yaşamadım. Lüks aracım yok. Hiç olmadı. Şehir içi ulaşımda toplu taşıma araçlarını sık kullanırım. Üst gelir grubuna mensup değilim. Hayatım boyunca (ve hakarete uğradığım başka vesilelerde) kaçıncısı olduğunu hatırlamadığım şekilde belirttiğim gibi Metin Toker'in torunu da değilim.

Dahası -geçenlerde yazmış olsam da anımsatayım- semtimizde yürüyüş yaptığım bir sabah, sahipsiz bir köpek tarafından ısırılıp, adıma karne düzenlenerek dört doz kuduz aşısı olmuşluğum var. (Silikleşse de diş izleri bacağımda halen durur.)

Hâl böyleyken, sahiplenmeyen/sahiplendirilmeyen hayvanların toplanıp öldürülmesini istemiyorum. Bu amaçla bir kanun çıkarılmasını insanlık dışı buluyorum.

Çocukların mahallelerinde özgürce oynayabilmesi, okula gidebilmesinin, köpekler öldürülmeden de mümkün olabileceğini bunca yıldır gazetecilik yapan bir yurttaş olarak biliyorum. "EĞER GERÇEKTEN İSTENİRSE" tabii diye de ekliyorum.

Şu kadarını yazmak bile tuhaf geliyor ama -karşı karşıya olduğumuz izan düzeyi bakımından galiba yazmak da gerekiyor- hayvanları toplu biçimde öldürmenin önünü açan bu yasaya karşı çıkmam, sahipsiz hayvan sorunu yok, sorunun çözülmesini istemiyorum demek değil.

Mücadele için yeni güç odakları gerekir Mücadele için yeni güç odakları gerekir

Hayvanların resmen ve cebren öldürülmesine karşı çıkmam; sahipsiz, saldırgan hayvanların saldırdığı yaraladığı küçücük çocuklara yetişkinlere üzülmediğim, rahatsız olmadığım anlamına da gelmiyor.

Bu kadar doğal ve yalın olan, rahat anlaşılabileceğini düşündüğümüz bir konuda aksi anlamları çıkaranlara, Allah akıl fikir versin diyesim var. Ama mevcut siyasi iklimde bu aklın ve bu fikrin artık çok başkalaştığı da ortada.

* * * 

Kendimden biraz söz etmemin sebebi var:

Yasa geçip iktidar milletvekillerinin TBMM Genel Kurul salonunda muzaffer birer komutan duruşuyla gülerken poz verdiklerini gördüğümde haberi, "Burada dursun" diye paylaştım. Sosyal medya sayfam için bir hafıza notuydu. Hepsi bu. Ardından katliam yasasına destek veren takipçilerin takipten çıkmasını rica ettim. Evet rica.

Sahipsiz hayvanların resmen ve cebren öldürülmesinin önünün açılmasından övgüyle söz eden / söz edecek mesajların sayfama düşmesini istemedim çünkü.

Saniyesinde başladı cinsiyetçi, kaba ve hakaret dolu mesajlar. Hakaret kelimelerini tabii ki anmayacağım ama sırıtma emojileri eşliğinde bir kamyon dolusu öldürülmüş köpek fotoğrafı vahşetinden, yaklaşım olarak Süleyman Soylu ile yan yana durduğum gibi fantastik bir bağlantıya, villada yaşayan benim (!) konfor alanımdan "salladığıma", gazeteci objektifliğimden uzaklaştığımdan büyük bir kibir içinde olduğuma kadar muhayyileyi zorlayacak mesajlara maruz kaldım. İşin bence dikkat çekici yanı, sosyal medyada zaten takip etmiyorken, takipten çıkılmasını rica ettiğim bir mesaja, bu denli saldırganca bir öfke ile gelinmesiydi. (Kutuplaşmanın geldiği eşik ve bir kitledeki ruh halini yansıtması açısından.)

Bir de sitem edenler vardı.

Sahipsiz köpeklerin, ötanazi denilen riyakâr kelime altında iğne ile öldürülecek olmalarına karşı çıkıyorum diye beni bugüne desteklemekten pişman olduğunu (gazeteciler desteklenmek için gazetecilik yapmaz), yanlış tanıdığını söyleyenler oldu. Sonra Altılı Masa'yla ilgili bağ kurmakta zorlandığım bir takım tuhaf yorumlar da okudum. Yazının başında belirttiğim gibi Metin Toker'in torunu zannedildiğim için merhumun üzerinden hakaretlere de uğradım.

Değiştirilen kanun maddesi, tıbbi gerekçeler dışında hayvanlara veya onların karnındaki yavrulara zarar vermeyi yasaklıyordu. Bu ifade metinden çıkarıldı.

Sözün özü, başka çözüm mümkünken, hayvanların sahiplenilmediği zaman öldürülmesi gereken bir hasım olarak görülüp bunun ucu açık, belirsiz bir kanun maddesine aktarılması, insanlık değerlerine de uygarlığa da aykırıdır.

Asıl sorun, başka yollarla çözülebilecekken, sahipsiz hayvanların gözümüzün önünden alınıp götürülecek ve öldürülecek olmalarının normalleştirilmek istenmesidir.

"Eğer gerçekten istenirse"

"Çocukların mahallelerinde özgürce oynayabilmesi, okula gidebilmesinin, köpekler öldürülmeden de mümkün olabileceğini bunca yıldır gazetecilik yapan bir vatandaş olarak biliyorum" dedim. "Eğer gerçekten istenirse" diye de ekledim.

TBMM Başkanı ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, bu göreve seçilmeden önce partisinin doğa ve hayvan haklarından sorumlu genel başkan yardımcısıydı. Karaca, 2019 yılında TBMM'de bu konuda bir komisyon kurulduğunu tam altı ay boyunca çalıştıklarını, sahipsiz hayvanlara yönelik en doğru ve adil çözümü bulmak için TBMM bütçesinden ilgili ülkelere gidip yerinde inceleme yaptıklarını ancak bütür partilerin uzlaşısıyla hazırlanan raporun dikkate alınmadığını söylüyor.

Karaca'nın iki gün önce Tele-1 yayınında yaptığı şu açıklama, bugünkü niyeti ve köprülerin altından akan suları gayet iyi sergiliyor:

"Yaklaşık altı ay boyunca, 5199 sayılı kanunun eksiklikleri üzerine, popülasyon ve bu sorunun çözülmesi için yapılması gerekenleri araştırdık. Bunu yaparken meselenin en iyi şekilde çözüldüğü ülkelerde ne yapıldığına baktık. Belki de parlamento tarihinde bir ilkti. Konuya ilişkin tüm sivil toplum örgütleri katılımıyla, 132 sayılı Komisyon raporu hazırlandı. Hiçbir muhalefet şerhinin olmadığı. Belki de parlamento tarihinde bir ilkti. O zaman beş siyasi parti vardı Meclis'te. 5 siyasi parti grubunun tüm maddelerde uzlaştığı bir ortak komisyon raporu.

55 öneri yer almıştı ve bugünkü Cumhur İtttifakı'nın bileşenleri olan AKP ve MHP de imzaladı. Ocak 2020'de hayata geçirilmesi için Meclis'te okundu ve kabul edildi. Altı ay içinde hayvan popülasyonunun tespiti yapılacaktı. Tarım Orman Bakanlığı'na bağlı kuruluşlar yapacatı. Bunu için de Hayvan Hakları Fonu kurulacaktı. Kaynakları da belirlenmişti. Kısırlaştırma seferberliği, barınaklarının sayısının arttırılması. Bir sistem kurulacaktı. Şimdi eğer 2020 başından bu yana geçen süre içinde bu Komisyon raporu uygulansa, o önerileri yasalaşsaydı bugün kısırlaşırma seferberliği tamamlanmış olacaktı. Hayvan ticareti yasaklanıyordu, üretim engelleniyordu. Hayvanlar yerinde yaşatılıyordu."

Sorunu bu kadar geniş olanaklara sahip bir devlet kapasitesi içinde sahipsiz hayvanları öldürmeden çözmek mümkünken, toplu öldürmenin önünü açacak nitelikte, belirsiz bir maddeyi yasalaştırmak, bugün yaşanan ekonomik buhrandan ve iktidarın muhalefeti sıkıştırma politikasından bağımsız değildir.

Bu yasa; enflasyondan, geçim sıkıntısından bunalmış toplumun, umut veremediğiniz, geleceğine netlik ayarı yapamayan gençlerin itiraz ve öfkesine yönelik bir odak değiştirme işlevi görmektedir.

Kaynak: https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/sahipsiz-hayvanlar-ve-ekonomik-buhran,45832