İSTANBUL - Kayyım uygulamasının kabul edilemez olduğunu ve demokrasiye inanan herkesin sesini yükseltmesi gerektiğini belirten sanatçılar, Wan’da ortaya konan direniş örneğinin sonuç aldığına işaret etti.  

Kent Uzlaşısı'yla CHP'den seçilen Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasının ardından yerine kayyım atanması ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) yönetimindeki Mêrdîn, Êlih ve Riha’nın Xelfetî belediyelerine kayyım atanmasına sanatçılar tepki gösterdi. Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan sanatçılar, Nur Sürer, Orhan Aydın, Lale Mansur, Suavi ve Orhan Alkaya, uygulamaya sessiz kalınmamasını istedi. 

SÜRER: YANLIŞTAN DÖNÜLSÜN

Belediyelere kayyım atanmasının gelinen aşamada bir spor haline dönüştüğünü belirten Nur Sürer, "Esasında bu beklenen bir şeydi. Çünkü bu hükümet için, belediye seçimlerinden sonra Kürt illerinde kayyım ataması gerçekten bir spor haline geldi. Halkın seçtiği bir insanı sen kendi başına nasıl görevden alırsın. Yine bu valilerde ne kadar meraklıymış belediye başkanı olmaya. O zaman seçimlere girip belediye başkanlığına aday olsalarmış. Batılı bir ülkede yıllarca insanların başına gelmeyecek olaylarla biz günde otuz beş kez karşılaşıyoruz. 12 Eylül faşizmi bizim için berbat bir şeydi, ama biz Kenan Evren denen faşistin olduğu 12 Eylül döneminde dahi sokakta eylem yapıyorduk. Yani bu ülkeyle derdi olan bir sanatçı olarak çok üzgünüm ve canım çok sıkkın artık" ifadelerini kullandı. 

Ses çıkarılmaması halinde kayyım uygulamasının sadece Kürdistan'la sınırlı kalmayacağına dikkati çeken Sürer, "Yani daha yakın bir zamanda Esenyurt'ta Kürt belediye başkanı tutuklanıp yerine kayyum atandı ve bence İstanbul'da daha birçok belediyeyi gözünü kestirip 'Ne konuşmuş, ne etmiş, 10 sene önce kiminle konuşmuş' şeklinde araştırmalara başlamışlardır bile. Aslında bir yanıyla amaç İstanbul'da İmamoğlu'na uzanmak. Demokrasiye inanan bir insan olarak bir tepkinin olması şart diyorum. Çünkü seçilmiş bu insanlar ve sizin adaylarınızdan kat kat fazla oy almışlar. O zaman sen il veya ilçedeki insanları nasıl mahrum bırakabilirsin. Umarım bu yanlıştan bir an önce dönülür" diye konuştu. 

AYDIN: KAYYUM FAŞİZMDİR

Kayyım politikasını faşizm olarak tanımlayan Orhan Aydın, "Esenyurt'ta başlayan ve bir sürek avına dönen bu uygulama bir an önce son bulmalıdır. Halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanları görevlerini yapmalıdırlar. Kayyumun neyi amaçladığı çok açıktır: Kayyum faşizmdir. Kayyum atamayla ilgili Kanun Hükmünde Kararname ilk çıktığı zaman ona itiraz etmeyen, onu Anayasa Mahkemesi'ne götürmeyen CHP, kayyum denen bu faşist uygulama kendisine yöneltilince ayağa kalktı. Daha önce 65 il ve ilçeye kayyum atandı bu ülkede. Keşke ilk bu kayyumlar atandığında sesimizi yükseltseydik ki o zaman bu uygulamayı durdurabilirdik" şeklinde konuştu. 

Wan'da devreye konulmak istenen ancak halkın direnişiyle geri çekilen kayyum adımına işaret eden Aydın, aynı duruşun bugün de ortaya koyulması gerektiğini vurgulayarak, "Van halkının o günkü kayyum uygulamasına karşı duruşunu ayağa kalkarak alkışlamıştık tüm ülkede. Aynı şeyleri yapmak gerekiyor. Van halkının gösterdiği ve yine ülkede insanların gösterdiği dayanışmayı ortaya koymak gerekiyor. Çünkü ortada açıkça bir dayatma var ve bu 21'inci yüzyıl dünyası ve Türkiye'sine hiç yakışmıyor" diye belirtti.

MANSUR: BU BÖYLE SÜRDÜRÜLEMEZ

Kayyım politikalarıyla beraber ülkede son dönemde yaşanan olayların izahı olmadığını söyleyen Lale Mansur, "Bir yanıyla Kürt olduğu için tutuklanan insanlar varken diğer yanıyla Abdullah Öcalan'ın Meclis'e getirilmesi tartışması arasında hiçbir tutarlılık ve inandırıcılık yok. Bu bir demokrasi uygulaması değildir. O zaman niye seçim yapılıyor ki? Ne adalet ne hukuk, herhangi bir şey kalmadı. Kayyum atamaları, kadın ve hayvan katliamları, bebek çetesi, enflasyon gibi sorunların yüzde biri medeni bir ülkede olsa ne bakan kalırdı ortada ne başka bir şey. Yani hiçbir şey işlemiyor. Korkunç bir süreç içerisindeyiz ve bu böyle sürdürülemez" diye kaydetti. 

Yaşananlarda CHP başta olmak üzere muhalefetin de büyük bir payı olduğunu vurgulayan Mansur, şöyle devam etti: "Nihayet CHP kayyum atamasının ne olduğunun farkına vardı, ama Güneydoğu'da ilk kayyumlar atandığında hep beraber bağırsalardı bugüne gelmeyecektik zaten. Ama bunun sürdürülemez olduğunu biliyorum. Buradaki teme iş partilere düşüyor. Belki de hepsinin Meclis'i terk etmesi gerekebilir."

SUAVİ: DEMOKRASİNİN MERKEZİNE SIKILMIŞ KURŞUNDUR

"Kayyum demokrasinin merkezine sıkılmış bir kurşundur" diyen Suavi, şunları söyledi: "Seçilmiş insanların demokrasinin genel prensipleri gereği atanmış insanlarla adeta takas edilircesine mevki değişimine itirazım var ve bunu kabul etmemiz mümkün değil. Kayyumun istisnai halleri kanunla belirlenmiş olsa dahi günümüzde özellikle son 10 yıl itibariyle bakıldığında adeta bir yönetim biçimine dönüştü. Hal böyle olunca da sandığa gitmenin, oy kullanmanın demokrasi kültürü üzerinden vatandaşlara seçme hakkının sabote edildiğini söyleyebiliriz. İçişleri Bakanlığı kanuni olarak kendi yetkisini kullandığını vs. söyleyip bir şeye dayandırdığını söylüyor olabilir, ama önemli olan görevden alınanın yeri kimin göreve başlatıldığıdır. İşte bu noktada diğer seçilmiş insanların meclisi yan yana toplayarak yeniden seçilmişlerin içerisinden bir başkan seçmeleri mümkün iken başkanların görevden alınmalarının hemen ardından oraya bazı insanların atanmış olması, diğer seçilmişlerin de güvenilmediği ya da güvensizliği noktasında bir çelişkiyi de beraberinde taşımaktadır. Sadece başkan değil, belediye meclisinde oturan herkes seçilerek geldiği için onların arasında demokratik anlamda bir başkan seçilmesi dururken tüm bunları elinin tersiyle iten bir anlayış. İşte tam da işaret etmek istediğim budur."

Suavi, kayyım uygulaması ve yaşanan diğer sorunların çözümünde barışa ihtiyaç olduğunu belirterek bu taleplerin halklar tarafından yükseltilmesi gerektiğinin altını çizdi.  

İmamoğlu’ndan ‘kurultay’ iddialarına yanıt İmamoğlu’ndan ‘kurultay’ iddialarına yanıt

ALKAYA: İRADE GASPIDIR

Kayyım politikalarının halk iradesine dönük bir gasp olduğunu söyleyen Orhan Alkaya ise,"Belediye başkanlarının 'masumiyet karinesi' hakkını olduğu kadar, belediye meclislerini, dolayısıyla seçmeni yok saymaktır. Anayasa, yasalar ve içtihatların sistemli olarak ihlal edilmesi karşısında kanıksamama hakkımızı kararlılıkla korumak zorundayız" dedi. 

MA / İbrahim Irmak