ben müzisyen olsam ve konserlerim yasaklansa, böyle bir ortamda açlık grevine başvurmayı tercih etmem. salgın başladığında, değişen koşullar sebebiyle açlık grevini bırakırdım.





(sanırım şimdi konuşabiliriz / Ayşe Düzkan Artı Gerçek için yazdı)




bugün, ira mensubu bobby sands’in, 1981 yılında, kuzey irlanda’daki yüksek güvenlikli bir cezaevinde, açlık grevinin 66. gününde can vermesinin yıldönümü. boby sands ölümünden önce parlamentoya seçilmişti, ölümü dünyanın her yerinde protestolarla karşılandı, onun ardından dokuz yoldaşı daha açlık grevinde öldü. mücadeleleri, dilden dile aktarılıyor, edebiyata, sinemaya, müziğe, duvar sanatına ilham veriyor. cezaevlerinde siyasi esirlere uygulanan özel güvenlik önlemlerine karşı verdikleri mücadele kadar, mensubu oldukları irlanda cumhuriyet ordusu da dünyanın başka yerlerinde bağımsızlık için mücadele eden halklara ilham kaynağı oldu. onların “bizim de günümüz gelecek” sloganı türkçede de kullanılıyor.

bizse, aynı gün, ibrahim gökçek’i açlığın kucağından aldık. hem mutluyuz hem de keşke diyoruz, keşke daha önce harekete geçseydik.

öncelikle şunu söylemek isterim. kalabalıkların sokağa çıkmakta herhangi bir sebeple tereddüt ettiği dönemlerde tekil kişilerin harekete geçmesi mümkün ve etkili. yeter ki geniş kitlelerin taleplerini ya da benimseyecekleri talepleri dillendirsinler. bunun en iyi örneği nuriye gülmen’in tek başına başlattığı, daha sonra başkalarının da katıldığı khk karşıtı mücadele oldu. khk’lara karşı ülkenin çeşitli yerlerinde direnenler hâlâ bir avuç ama bu meselenin gündeme gelmesinde çok büyük etkileri oldu. bu, o insanların başka konulardaki görüşlerinden bağımsız bir olgu.

açlık grevi tüm dünyada ve türkiye’de uzun zamandır başvurulan bir mücadele aracı. özellikle cezaevi koşullarında, mücadele etmek için bedenlerinden başka bir aracı bulunmayanlar bu yöntemi etkili biçimde kullandı. tarih boyunca, açlıklarını bir silah haline getirip düşmanlarına yönelten, süfrajetler’den hindistan halkına, ıra, kızıl ordu fraksiyonu savaşçılarına, filistinli esirlere ve tabii türkiyeli devrimcilere kadar herkesin mücadelesinden öğrenilecek şeyler var. (israil zindanlarında açlık grevi yapanlar arasında hamas’la bağlantılı esirlerin bulunduğunu da hatırlatayım.) açlık grevi (ya da ölüm orucu) insanın hayatını riske atması anlamında, feda kültürünün bir parçası. ancak şunu unutmamak gerek, açlık grevi düşmana geri adım attırsa da zarar vermeyen bir eylem biçimi. bu açıdan, pasifist bir eylem tarzı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

diğer yandan, herhangi bir eylemin hayata geçirileceği koşullar çok önemli. burada üç şey belirleyici bence. birincisi devletin tutumu. devletin bugünkü siyaseti, herhangi bir muhalifin ölmesi karşısında kendisini zorlayabilecek bütün kurum ve fikirlerle arasındaki gemileri yakmış durumda. ikincisi, genel durum. her gün onlarca insanın salgın yüzünden canından olduğu bir ortamda ölüm olağanlaşıyor. üçüncü önemli nokta, eskiden olduğu gibi, hükümetle eylemciler arasında bir biçimde köprü olabilecek temas noktaları, insanlar kalmadı, iktidar onlarla arasındaki gemileri de yaktı.

ben müzisyen olsam ve konserlerim yasaklansa, böyle bir ortamda açlık grevine başvurmayı tercih etmem. ben salgın başladığında, açlık grevinde olsaydım, değişen koşullar sebebiyle açlık grevini bırakırdım. ama benim fikrim neden grup yorum üyelerini ya da rahmetli mustafa koçak’ı ilgilendirsin? neden seçecekleri yöntemi, tanımadıkları insanlara danışmak zorunda olsunlar? bir eylemde eylemin biçimi değil, taleplerin doğru olup olmadığı belirleyici.

ibrahim gökçek’in talebinin, çeşitli kurumlar tarafından üstlenilmesi çok olumlu bir gelişme bence, sadece ibrahim aramızda kaldığı için değil. farklı siyasal görüşlerden insanların birbiri için harekete geçebileceğini gösterdiği için, türkiye muhalefetini içten içe çürüten, “ama onlar da…”ları biraz olsun kırdığı için.

ölüm oruçları bitmedi, iki avukat, ebru timtik ve aytaç ünsal, adil yargılanma talebiyle başladıkları açlık grevini avukatlar gününde ölüm orucuna çevirdiler. ebru timtik, bir açıklamasında, "açlık grevi devlete seslenmez çünkü devletlerin vicdanı yoktur. açlık grevi olması gereken yerde olamayanların yarattığı boşluğa seslenir" diyor. biliyorum, herkes aynı önceliklerle hareket etmek zorunda değil, herkes birlikte hareket etmek zorunda değil, hiçbir şey çok kolay değil. ama yine de o boşluğu doldurmak, açlık grevinin sesine kulak vermek gerekiyor, değil mi.

Editör: Haber Merkezi