İsimlerden önce cumhurbaşkanı adayında olması gereken nitelikler tartışılsa, hem doğru isme ulaşmak, hem de demokrasiyi yeniden kurumsallaştırmak daha kolay ve mümkün olabilir.

Türkiye, eskilerin deyimiyle ‘seçim sath-ı mailine’ girdi. Anayasaya göre son tarih Haziran 2023; en fazla bir yıl içinde seçim yapılması gerekiyor. Ancak, hemen herkes, o tarihe kalmayacağında uzlaşıyor. Ekonominin koşulları, artan pahalılık, işsizlik, yükselen enflasyon ve geçim darlığı iktidarın bir yıl daha ayakta kalmasının zor olacağını düşündürüyor.

Öte yandan, seçimin olağan tarihe kalması karşısında sn Erdoğan’ın 3. kez aday olması da imkansız. 2017 değişiklikleriyle Anayasanın 116. maddesinde yapılan düzenlemeye göre Erdoğan, ancak Meclis’in ‘erken seçim’ kararı alması halinde yeniden aday olabiliyor. Tüm ciddi anayasa hukukçuları bu konuda mutabık ve esasen anayasa hükmü de tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık. Sözü edilen hüküm zaten 116. maddeye ‘3. kez’ adaylığın yolunu açmak için konulmuştu.

Kamuoyu tepkisinin gittikçe arttığı, ekonominin kötü yönetimi yüzünden milletin nefes almakta zorluk çektiği, dış politika ufuksuzluklarının tortusu olan sığınmacıların yığılması nedeniyle öfkelerin kabardığı ortamda, Erdoğan’ın, adaylığının meşruluğunu tartışmaya açtıracak bir hukuk sorunuyla uğraşmak istemeyeceği akla uygun geliyor.

Nitekim, önceki günlerde iktidarın ‘mutemet' köşe yazarlarından biri, seçimin 2023 Kurban Bayramı nedeniyle öne alınabileceğini yazdı. Buna ‘erken seçim’ değil de, ‘öne çekilmiş seçim’ denilebilirmiş. Yazarın yazmadığı husus şu ki, bu erkene yahut öne çekme işlemi için de Meclis kararı gerekiyor. Meclis’in bu kararı alabilmesi içinse 3/5 çoğunluğun, yani en az 360 üyenin oyu şart. İki tarafın da bu kadar oyu yok.

Bu dengeli durum muhalefet açısından bir güvence sayılabilir. İktidarın, istediği tarihte baskın seçim yapabilme gücü yok. Ancak muhalefet uzunca bir süredir seçim istediği için, iktidarın getireceği seçim önerisini temelli red edemez. Ederse kamuoyuna bunu anlatmakta zorlanır. Ama seçim tarihi üzerinde pazarlık edebilir. Seçimin, sıkıştırılmış değil, en az üç aya yayılan bir takvim sonunda yapılmasını sağlayabilir.

Şimdilik ufukta görünen birinci olasılık bu. (Bir de, -son sınır ötesi girişimlerin akla getirdiği- seçimin ertelenmesi olasılığı var ki, bu vahim olasılık ayrı bir yazı ve değerlendirme konusu).

Üç aylık seçim takvimi partilerin aday listelerini -demokratik yöntemler de kullanarak- hazırlamaları ve halka ulaşmaları açısısından makul süre sayılabilir.

Ancak önümüzdeki seçimin, ülkenin geleceği için yaşamsal özelliği var. Milletvekili seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılacak. Bu kez, kimsenin, hiçbir kişi, parti, grup ya da kesimin 2014 ve 2018’deki gibi, bu seçimi -üçüncü kez- yitirme, yitirmeye neden olma lüksü yok.

Ancak, cumhurbaşkanlığı kampanyası için üç aylık süre yeterli olmayabilir. O nedenle aday, seçim takvimi kesinleşmeden makul bir süre önce belirlenmeli, tüm ülke sathında etkili biçimde çalışmasına olanak sağlanmalıdır.

Bizim anayasal sistemimizde ‘cumhurbaşkanı’, devletin varlığının ve milletin bütünlüğünün temsilcisidir. Cumhuriyetten yarım yüzyıl önceye giden anayasacılık denemelerimizde de devlet başkanının konumu aynıdır: Günlük çekişmelerin dışında ve üstünde, ‘tarafsız, güven verici, birleştirici’.

2017 Anayasa değişikliğinde abartılı yetkiler verilirken dahi, cumhurbaşkanının bu tanımı ve hatta ‘görevini tarafsızlıkla yapacağına’ ilişkin yemin metni aynen korunmuş.

Oysa bugün sayın Cumhurbaşkanı, parti genel başkanı olmanın ötesinde, partizan bir anlayışla görev yapıyor, bu tutumuyla da devletin, yurttaşları karşısında olması gereken tarafsız ve güvenilir konumuna da; milletin bütünlüğüne de, makamın saygınlığına da zarar veriyor.

Bu nedenle, önümüzdeki seçimde muhalefetin temel hedefi, bugünkü antidemokratik ‘şahsi yönetim’ anlayışını hukuk sistemimizden çıkarmak ve Türkiye’yi ‘demokratik hukuk devleti’ yapmaktır. Bu hedefi gerçekleştirmenin ilk şartı da, ‘devletin güvenilirliğini ve milletin bütünlüğünü gözeten anlayışla yeni cumhurbaşkanı’ seçmeyi başarmaktır.

Bugünkü sistemin hukuka, adalete ve medeniyete aykırı olduğunu bilen ve bu ‘şahsi’ yönetim modelini değiştirmeyi içselleştirerek göreve başlayan yeni cumhurbaşkanı, Türkiye’nin demokratik yapıya kavuşmasının önünü açacak, süreci hızlandıracaktır.

O nedenle, önümüzdeki seçimde muhalefetin adayının seçilmesi şarttır.

Anketlere ve sokağa yansıyan geçim sorunlarına bakarak işin kolay olduğunu sanmak, böyle sanarak kişisel heveslere, hırslara, particilik kaygılarına kapılmak umut kırıcı sonuçlara yol açabilir.

Sokaktan gelen mücadeleci bir siyasetçi olarak Erdoğan’ın, 2014’de yolsuzluk tartışma ve iddialarına, 2018’de sergilediği fütursuz ve savurgan tutumuna karşın seçilmeyi başardığını, kendisi için çok zor koşulları aştığını hatırlamak yeteri kadar öğretici olabilir.

O nedenle, cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi, bu belirlemede gözetilecek nitelikler son derece önemli. Seçimin sonucunu olduğu kadar, demokrasinin yeniden inşa sürecinin başarısını da asıl etkileyecek olan budur.

Ülke olağan durumdaymış, kim seçilse bir şey değişmezmiş gibi, nitelik tartışması bir yana bırakılarak, isimler üzerinden arayışlara girilmesi ve kamuoyunun birkaç isim çevresinde kümeleşmesine yönelik çalışmalar, iyi niyetli bile olsa, bu aşamada sakıncalıdır.

Öncelikli tartışma, cumhurbaşkanı adayında -ya da daha umutlu bir deyişle Türkiye Cumhuriyetinin yeni Cumhurbaşkanında- olması gereken vasıfların neler olduğudur. Bunu tartışmanın vaktidir; hatta vakit geçmekte, nitelikler konuşulmadığı için, hevesli siyasetçilerin bireysel girişimleriyle ortam ciddiyetini yitiriyor.

Bu vasıfların neler olması konusundaki düşüncelerimi gelecek yazıda paylaşmaya çalışacağım.

Önce vasıfların konuşulduğu bu süreçte, olması gereken doğrultuda ilerlemek kolaylaşır, hem ismin ve resmin netleşmesi sağlanır, hem de seçimin kazanılması halinde demokrasinin yeniden inşası güvenceye kavuşur.

Türkiye 81 il; ve bazı iller birden fazla seçim bölgesine ayrıldı. Milletvekili adayları kendi illerinde halka ulaşmaya çalışırken. Cumhurbaşkanı adayı her seçim bölgesine en az bir, bazılarına birden fazla ulaşmak zorunda ve ihtiyacında olacak

O nedenle, süreç -telaş etmeden- hızlandırılmalı, milletin bütününün güven ve sevgisiyle yola çıkacak adaya, halka ulaşması, ülkeyi dolaşması, milletle kucaklaşması için yeterli süre verilmelidir.

Not: Yazarımızın yazı Artı Gerçek'ten alınmıştır