Seçim takvimi yaklaştıkça iktidar hesapları da kızışıyor. Daha açık bir ifadeyle belirtecek olursak AKP-MHP bloku iktidarda kalmak için her yolu mübah saydığını gösteriyor. Zira iktidarın ülkeyi sürüklediği çıkmaz her geçen gün daha da derinleşiyor. Karartılmış geleceğin, ekonomik, sosyal siyasal sonuçları görünür oldukça güç kaybederek itibar yitiren, kaybetme kaygısı içindeki yönetim başta kalmanın telaşına düşmüş görünüyor.

Erdoğan ve kaderini onun iktidarda kalmasına bağlayan erk “Devlet biziz, iktidarı kimseye vermeyiz” demeye getiriyor. İktidarın nimetlerini tepe tepe kullanmış; hak, hukuk, adalet tanımayan yönetim sömürü ve baskı düzenini sürdürmekten yana. Ve görünen o ki bu hesaplardan dolayı oldukça karmaşık bir sürecin içindeyiz artık.

İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen bombalı saldırıyla ilgili gelişmeler de buna işaret ediyor.

Bombalı saldırıda 6 yurttaşımızı kaybettik. Bir kez daha yüreğimiz sızladı. 81 kişi yaralandı. Ancak bombanın patlatıldığı ilk andan itibaren iktidardakilerin tutumu kaygı verici. Bombayı taşıyan ve bırakan kadının cihatçı örgütlerle ilişki içinde olduğu olasılığı çok daha güçlüyken, daha ilk dakikalarda bir çarpıtma ve bombalı saldırıyı bir yerlere bağlama telaşı yaşandı.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil olmak üzere iktidar temsilcilerinin bir bölümü “Terör olayına benziyor” demekle yetinirken, Soylu başka açıklamalarda bulundu. Bombanın patlatıldığı saatlerde omurgasını İslamcı selefi örgütlerin oluşturduğu bölgede açılışlar yapmakta olan İçişleri Bakanı, daha ilk andan itibaren bir manipülasyon çabası içindeydi. Patlamadan sonraki her gelişme her yeni durum iktidarın ve onların güdümündeki medyanın yönlendirme çabalarından daha farklı tablolara işaret ediyor olmasına rağmen karartma çabaları sürüyor.

Dolayısıyla İstiklal Caddesi’ndeki katliama ilişkin olarak anlatılan, uydurulan hikaye inandırıcı olmadı. Ve yazılan senaryo giderek daha karmaşık ve çelişkilerle, yeni sorularla dolu bir hal alıyor. Ve, iktidardakilerin tüm çarpıtma ve farklı sonuçlara varma hesap ve çabalarına karşın kamuoyu, bombalı saldırının ve katliamın arkasındaki güçlerin karartılmak istendiği kanaatine varmış bulunuyor. Başta Erdoğan olmak üzere iktidardakiler bu anımsamadan rahatsız olduklarını beyan etseler de hafızalardaki 7 Haziran 1 Kasım 2015 seçimleri sürecindeki kanlı aylar anımsanıyor.

Her ne kadar 6’lı muhalefet ortak bir dil kullanarak tüm yönleriyle yeterli düzeyde gündeme getirmemiş, iktidarın üzerine kararlıca gidememiş olsa da endişe ve kaygı içindeki toplum, İstiklal Caddesi’ndeki kanlı olayın ardından “Patlamalardan sonra oylarımız yükseliyor” diyen dönemin başbakanının sözlerini anımsadı.

Dolayısıyla önümüzdeki aylar hatta her gün için fazlasıyla kaygı duymak için çok fazla neden var. Bu nedenlerin en başında geleni ise AKP’nin iktidarda kalma çabasının yaratacağı, yaratmak isteyeceği karmaşa ortamıdır.

Bizi bu kaygılara iten yaşanmışlıklar var. Acılarla dolu bir geçmişimiz var. Geride, egemenlerin kendi iktidarlarını korumak için her türlü yolu mübah saydıkları bir tarih var. Osmanlı’da kardeşin kardeşi boğduğu oğulun babayı, babanın oğlunu ağuladığı çok yaşanmışlıklar var. Entrikalar tarihidir iktidarda kalma tarihi ve onlarla övünen, onların mirasçısı iddiasındaki, bir zihniyet...

Patlamayla birlikte daha geçen hafta TBMM’de partileri ziyaret edip, yeni anayasa ve başörtüsü ile ilgili düzenleme için destek arayışında olan AKP ve onu destekçisi MHP liderinin de bu görüşmeleri onaylamış olduğu gerçeği bir anda tersyüz oldu! Bahçeli tarafından yine HDP hedef seçildi, kapatılması istendi.

AKP için ise durum farklı! AKP’nin Kürt sorununu “terör” sorunu olarak göstermede hep bir amacı var. 6’lı masayı parçalamak… Bu vuruşların aynı zamanda İYİP’i oradan koparıp yanına alma hesabına endeksli olduğunu da bir kez daha yaşayarak görmüş olduk. Erdoğan, Akşener’i ve partisini kastederek, “Masayı terk etmek üzere konumunu gözden geçirmeli” derken bu çabasında ısrarcı olacağını da gösteriyor. Bakalım bu hesaplar nerelere varacak nasıl boyutlar kazanacak!

Ancak açık ve net olan emek, barış ve demokrasi güçlerinin sorumluluklarının daha da artıyor olduğudur. Kararlı bir muhalefet ve geniş bir cepheye her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Bilinmez değil ama bir kez daha belirtmekte yarar var; örgütlenme ve mücadele kazandırır, oyalanmak her zaman kaybettirir.