MALATAYA- Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ayla TUNÇDEMİR, Ötekilerin Gündemi’ne konuştu.

1-İstanbul sözleşmesi denince aklınıza ilk ne geliyor?

İstanbul sözleşmesi denince aklıma ilk gelen şey; 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ nde görülen ve karara bağlanan Opuz- Türkiye kararıdır.Bu kararla ilk defa bir ülke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde aile içi şiddetle ilgili bir davada mahkum olmuştur. Mahkeme, Türkiye’nin şiddet gören bir kadının, savcılığa başvurduğu halde, onu kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmetmiştir. Kararda aile içi şiddet, mahkeme tarihinde ilk defa, “kadına karşı bir tür ayrımcılık olarak” değerlendirilmiştir.İstanbul Sözleşmesi nin sinyalleri bu kararla verilmiştir.Türkiye’ nin de süreçteki etkin rolünün en önemli sebebi bu karardır.Bilindiği gibi, Türkiye, sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan ilk ülke. Sözleşmeyi, herhangi bir maddeye çekince koymaksızın, imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalamış ve 14 Mart 2012’de de onaylamıştır.

2-Sözleşmeyi hukuksal açıdan nasıl yorumluyorsunuz? Şiddeti önleme konusunda yeterli görüyor musunuz?

İstanbul sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve hane içi şiddetin önlenmesi konusunda kapsamlı, bütüncül bir yaklaşıma sahip.Şiddeti önleme, mağdurları koruma,suçluları cezalandırma, şiddeti önleme için politika yapma …Sözleşme Taraf Devletleri tüm bu alanlarda kadına yönelik şiddet ve hane içi şiddetle mücadele etmek ve engellemek için önlemler almaya davet ettiği gibi, sözleşmede alınacak önlemler hakkında detaylı düzenlemeler de var.

Ayrıca sözleşme maddeleri uyarınca İstanbul Sözleşmesi’ nin uygulanmasını denetlemek üzere bir uzmanlar komitesi( GREVİO) de var.

Yani yeterli bir yasal düzenleme var. Ancak sorun her zamanki gibi uygulamada. Hiçbir yazılı bir metin tek başına kadına yönelik şiddeti önlemeye yetmez. Sözleşmelerdeki veya yasalardaki yazılı kurallar uygulanırsa ancak o zaman şiddet son bulur.

Ayrıca şunu da belirteyim; İstanbul sözleşmesi kabulünün ardından başta 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmsİne Dair Kanun olmak üzere olumlu adımlar atılmış olsa da; uygulamada ciddi sıkıntılar yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir.Türkiye nin genel politikalarında hala kadın erkek eşitliğinin temel alınmaması, kadının geleneksel rollerinin ön planda tutulması sözleşmenin uygulanmasının önündeki en büyük direnç noktalarından biridir.

3-Toplumda bir kesimde sözleşmeye muhalefet ediyor..? - Evet, sözleşmeye muhalefet edenler; sözleşmenin Türk aile yapısını ve toplumsal değerleri bozduğunu iddia ediliyorlar. Onlara göre ülke genelinde evliliklerin azalması ve boşanmaların artmasının da sebebi de İstanbul sözleşmesi…

Oysa evlilik yaşının ilerlemesinin, aile başı çocuk sayısının düşmesinin, boşanma oranının artmasının sebebi İstanbul sözleşmesi değildir.Ülkedeki toplumsal, ekonomik ve sosyal değişimdir.Yani İstanbul sözleşmesi olmasaydı da bunlar olacaktı.Burada şunu da belirtmek gerekir ki;

Sözleşmenin amacı, aile yaşamını ve / veya aile yapılarını yeniden düzenlemek değildir; Aynı şekilde, “aile” tanımını içermez ve belirli bir aile ortamı türünü de desteklemez. Sözleşme, hükümetlerin evde risk altında olan ya da aile üyeleri, eşleri veya yakınları tarafından tehdit edilen mağdurların güvenliğini sağlamalarını gerektirmektedir.

  1. kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemeyi amaçladığı için, başvuruyu yasal olarak evli çiftlerle sınırlandırmamakta, aynı veya farklı cinsiyetten olup olmamasına bakılmaksızın tüm partnerlere, evli olsun ya da olmasın koruma sağlamaktadır. Hiçbir mağdur grubu, medeni hallerine veya sözleşmenin kapsadığı diğer ayrımcılık gerekçelerine dayanarak koruma kapsamı dışında kalmamaktadır.

İstismar(şiddet) içeren bir ilişki içinde yaşayan herkes için, konvansiyon, güvenlik, koruma ve destek sunmayı ve şiddetten uzak bir hayatın yeniden inşa edilme olasılığını hedeflemektedir. Bu özellikle çocukların dahil olduğu yerlerde önemlidir, çünkü evde kötü muameleye tanık olmak da çok yıkıcıdır. Çocuklarda yaşam boyu süren sonuçları vardır, bu nedenle bu sözleşme şiddete maruz kalan ailelerde velayet hakları üzerindeki güvenliği önceliklendirir.

Ailelere yönelik gerçek tehdit, şiddetin kendisidir,şiddet mağdurlarına yönelik koruma ve desteklemeye yönelik önlemler aile için bir tehdit oluşturmaz.

4-Hatırlarsanız, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasına neden olan olay Diyanet İşleri Başkanı’nın, LGBTİ+ bireylerle ilgili ayrımcı ifadelerliydi, bu konuda ne diyeceksiniz?

Evet Diyanet İşleri Başkanı LGBTİ bireylerini ayrımcı ifadelerle hedef gösterdi.Bundan cesaret alan İstanbul Sözleşmesi karşıtları da sözleşmenin ‘eşcinselliği koruduğunu’ ve bunun toplumsal ahlakı olumsuz etkilediğini gibi iddialarda bulundular.

Sözleşme taraf devletlere sözleşmedeki hükümleri hiçbir temelde ayrımcılık yapılmaksızın uygulama görevi veriyor, buna mağdurun haklarının cinsel yönelim farkı gözetilmeksizin korunması da dahil. Sözleşmeye yönelik eleştiride bulunanlar, sözleşmedeki cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet gibi kavramları toplumsal yapıya ve geleneklere bir ‘tehdit’ olarak nitelendirirken, iddiaları dile getiriş biçimleri ise sıklıkla ve sonuçlanıyor. Medyada yer bulan bu tarz söylemler toplumsal cinsiyet temelli şiddet vakalarının artmasında rol oynuyor. Nitekim, araştırmalara göre Türkiye, 2008-2018 arasında kayda geçen 51 vaka ile, Avrupa’da en fazla trans cinayetinin yaşandığı ülke maalesef…

Bu anlamda KADEM’ in lgbt bireylerini dışında tutarak İstanbul sözleşmesini destekledikleri şeklindeki açıklamasını samimi bulmadığımı söylemek istiyorum..Çünkü İslanbul sözleşmesi her türlü ayrımcılığa karşı ve cinsel yönelim gözetilmeksizin mağdur haklarının korunmasını öngörmektedir.

Aslında, tarikatların ve bazı aşırıcı uç siyasi oluşumların siyasetteki etkisinin artması ile birlikte İstanbul sözleşmesine muhalefet arttı. Bu çevreler İstanbul Sözleşmesi’ne muhalefet ederken her ne kadar ‘türk aile yapısı zarar görüyor, ‘toplumda eşcinselliği özendiriyor’ gibi gerekçeleri öne çıkartsalar da aslında düşmanlık ettikleri şey ‘eşitlik’ felsefesinin kendisidir. Bu kesimler kendi inançları dışında hiçbir inancın eşit yaşam hakkına saygı duymuyorlar. İnsanların medeni hali, sağlık durumu, cinsel yönelimi, yaşı vb. nedenlerle de ayrıştırılmasına ve zayıf görünenin yok edilmesine dayalı faşizan bir düşünceye sahipler. Özellikle 2015 yılında toplanan TBMM Boşanma Komisyonu’ndan beri kadın-erkek eşitliğine karşı olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışımaktadır.

Tüm ezilenlerin haklarını detaylı bir şekilde düzenleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek siyasi iktidarın şiddetten yana olduğunu anlamına gelir.. Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmede sıralanan tedbirleri uygulamakla yükümlüdür, bu devletin temel sorumluluğudur..

Hükümet,uluslararası sözleşmeler konusunda Anayasa’nın 90. maddesi uygulanmak zorundadır. Bu sözleşme tıpkı ceza kanunu, medeni kanun gibi uygulanmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek demek; Türkiye’nin evrensel hukuktan, temel insan haklarını korumak konusunda varılmış olan uzlaşmadan, hukuk devleti olma konusundaki taahhütlerinden vazgeçmesi demektir.

İstanbul Sözleşmesi kadın hakları mücadelesinde büyük bir hukuki dayanaktır.Kadınlar için büyük bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesi yaşatılmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi’ne yapılan saldırı, kadın haklarına yapılan bir saldırıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmaması, beraberinde binlerce kadının katledilmesine neden olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Kadınların hala şiddete uğradığı ve katledildiği bir süreçte İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasını çok üzücü bulduğumu ve şiddeti arttırmaktan başka bir işe yaramadığını belirtmek isterim.

5-Kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın örgütlerinin çalışmaları hakkında ne diyeceksiniz?

Şiddetle mücadelede başta kadın örgütleri olmak üzere sivil toplum örgütlerinin önemi çok büyük., Türkiye de kadın hakları mücadelesinin bir sonucu olarak kadına şiddet her geçen gün daha görünür hale gelmiş ve bu konuda güçlü bir kamuoyu oluşturulmuştur.Yine bu konuda İstanbul sözleşmesi gibi bağlayıcı metinlerin varlığını da göz ardı etmemek lazım.Bu konuda Stk ların, kadın örgütlerinin tek tek çok değerli çalışmaları var.Ancak sesimizin daha güçlü çıkması için güçlerimizi birlestirmemiz gerekiyor.Kadın hakları, insan hakları siyasetler üstü bir konudur.Bu konuda duyarlı olan, çalışma yürüten çevrelerin örgütlerin ortak bir zeminde bir araya gelmesi her zaman mümkündür..

Ayrıca İstanbul sözleşmesi de kadına yönelik şiddet ve hane içi şiddetle mücadele konusunda Taraf Devletlere sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapma yükümlülüğü getirmiştir.Ve kadına yönelik şiddet konusunda çalışan örgütlerini tanımasını, teşvik etmesini ve çalışmalarını desteklemelerini tavsiye etmiştir.Yine sivil toplum alanında yaşanan mali ve beşeri eksiklikleri giderme yönünde de Devletlere sorumlulukta yüklemektedir.

İstanbul sözleşmesi GREVİO’ nun denetlediği ülkelerde sivil toplum örgütlerinden de bilgi alabileceğini öngörmektedir.. Bu da sivil toplum örgütlerine sözleşmeyi izlemesi için bir rol yüklemektedir.

6-Son olarak şiddetin önlenmesi konusunda kadınları bilgilendirmek yeterli mi?

Evet kadınları bilgilendirmek önemli.Ancak her şeyden önce toplumu eğitmek gerekiyor diye düşünüyorum.Yani sorunu ortaya çıkmadan önlemek gerekiyor. Çocukların aldığı eğitim, kendileri ve yaşıtları hakkında ne düşündüklerini ve karşı cinsiyetle nasıl iletişime geçtiğini önemli ölçüde etkiler. Eğitim kurumlarında öğretilen hiçbir şey, genç nesilin, cinsiyet-merkezli ayrımcılığın ya da kadına yönelik şiddetin kabul edilebilir bir şey olduğunu düşünmesine yol açmamalıdır.

Eğitim sektörü aracılığıyla, cinsiyet eşitliği, kişiler arası ilişkilerde karşılıklı saygı, şiddetin olmadığı bir ortam, kişisel bütünlük ve cinsiyet merkezli şiddet konusunda farkındalık ve bu şiddete karşı çıkma ihtiyacı gibi değerleri yaygınlaştırılabilir. Çocuklara bu değerleri öğretmek, onların saygılı ve demokratik vatandaşlar olmasına yardımcı olmaktadır..Bu, onların cinsel yönelim ya da kimliklerini etkileyen bir şey değildir.

Hem örgün hem yaygın eğitim kurumlarında bu değerleri çocuklara öğretmek, kadına karşı şiddetin kabul edilmemesine epey yardımcı olacaktır.

Tabiki tüm bunlarla birlikte; sözleşmelerdeki ve yasallardaki kuralların uygulanmasının ısrarlı takipçileri olmamız ve uygulamada karşımıza çıkan sorunların çözümüne odaklanmamız gerekiyor.

Bizler hukukçu kimliğimizle gerek Malatya Barosu Kadın Hakları Komisyonu olarak gerek Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği olarak yasal haklarımız anlamında özelde kadınları genelde toplumu bilgilendirmek, aydınlatmak noktasında sivil toplum örgütlerinin bu konudaki çalışmalarına gücümüz oranında destek oluyoruz. Herne kadar pandemi koşullarından dolayı çalışmalarımız sekteye uğramışta olsa da şunu özellikle belirtmek isteriz ki;

Kadını ötekileştiren, hiçe sayan, en temel hakkı olan yaşam hakkından mahrum eden eril zihniyetin her daim karşında olduk ve olmaya devam edeceğiz..Bu nedenle İstanbul sözleşmesinin yaşatılması ve uygulanmasının da takipçisi olacağız.

Söyleşi Özlem KIRMIZITOPRAK

Editör: Haber Merkezi