DİYARBAKIR ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ- Yazar Burhan Babaoğlu Gazeteci Hamza Özkan'ın sorularını yanıtladı. Babaoğlu," Cezaevleri ülkemizin bir gerçeği, kanayan yarasıdır. Bu durum Kürt sorunundan bağımsız değil elbette. Ötekileştirilmiş bir halkın çocuklarıyız" dedi. 

Yazar Burhan Babaoğlu ile Söyleşi

Hamza Özkan: Uzun bir süre, 30 yıl cezaevinde kaldınız. Bu sürece dair neler söylemek istersiniz?

Yazar Burhan Babaoğlu: Cezaevleri ülkemizin bir gerçeği, kanayan yarasıdır. Bu durum Kürt sorunundan bağımsız değil elbette. Ötekileştirilmiş bir halkın çocuklarıyız. Cezaevi gerçeğiyle hemen her nesil yüzleşmek durumunda kalıyor. Ben de bunu yaşamak durumunda kaldım. 30 yıl boyunca çeşitli cezaevlerinde kaldım. Elbette demokrasi ve özgürlükler adına bedeller ne ise ödemeye çalıştım. Yani ağır bir süreçti. Bir çok arkadaşım var ki benim gibi şanslı olamadılar. Uzun yıllardan sonra tahliyelerine az kaldığı halde çıkamayan, vefat eden arkadaşlarım oldu. Cezaevinden biraz da bu buruklukla çıktım. 30 yıl bir ömür demektir. Gönül isterdi ki yaşanmasın. Bu gerçeklikle yüzleşmek durumunda kalıyoruz.

Hamza Özkan: Bir çok arkadaşınız cezaevinde kitap yazmaya başladı. Sizin de yazarlığınız cezaevinde başladı. Dört duvar arasındaki bu yazarlık serüvenine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Yazar Burhan Babaoğlu: Cezaevine düştükten sonra yazmaya başladım. Koşullar insanı bir şeyler yapmaya, üretmeye zorluyor. Cezaevinde yaşamı verimli kılmaya; değerlerimiz, halklarımız adına bir şeyler üretmeye çalıştım. Şimdiye kadar 3 kitabım yayınlandı, 4 tane de romanım yayınlanma aşamasındadır. Edebiyatı kendi adıma ele almadım yani halk olarak yaşadığımız acılar bana yazma konusunda hem güç verdi, hem esin verdi. Mutlaka yaşadığımız sorunları acıları yansıtmalıydık dedim ve buna çabaladım elden geldiğince.

Hamza Özkan: Dört duvar arasındaki yazarlık nasıldır? Yani dışarıdaki yazarlara baktığımızda aradaki fark nedir? Dışarıdaki yazarlar bir kente gidiyor, oradaki insanlara dokunarak yazıyor. Sizin dört duvar arasında o imkanınız da yok. Oradaki hayal gücünüze ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Yazar Burhan Babaoğlu: Doğrudur, içeride yazmak ile dışarıda yazmak arasında bir fark vardır. Farkı şurada görebiliyorum: Özellikle popülist yazarların kitaplarını okuduğumda halkın sorunlarını çokça dert etmiş insanlar olmadıklarını görüyorum. Daha ziyade okuyucunun nabzına göre, isteklerine göre yazıyorlar. Sadece okur merkezli çıkan kitaplar da daha ziyade insanları oyalayan, vakitlerini eğlenceli geçirtmeye yarayan kitaplar oluyor. Ama değerler adına, bilgi, birikim, insanlık mirası adına çok da bir şeyler verdikleri söylenemez. Saman alevi gibi kitaplardır. Çok satılıyorlar ama yarınlara bir şey katmayan kitaplardır. Biz nasıl yazmalıyız? Zindanda ortaya çıkan kitap nasıl bir edebiyattır? Gerek kendi tarzımda gerekse üretici olmaya çalışan arkadaşların tarzında insanları oyalayan bir tarz değil tam aksine yaşadığımız çağda halklarımızın acılarını konu eden romanlar yazdıklarını görüyorum. Bu anlamda, yazarlık konusunda nasıl olgunlaştınız, o süreçte neler yaptınız diye sorulursa şunu söyleyebilirim: Yazan insan halkın acılarını duyumsamalı ki nasıl bir acı çektiğini yazabilsin, ifade edebilsin. Bu anlamda derdi büyük olmalı. Halkın acılarını yaşayamayan, bilemeyen, duyumsayamayan, duygu dünyasını yok etmiş bir insan halka bir şeyler haliyle veremez. Zindanda kalmak ötekileştirildiğinin resmi ifadesidir, mahkumdur, ötekidir. Bu anlamda yazan insan içeride, ötekinin ötekisini düşünmek durumunda kalıyor. İmkanlarımız fazla yoktu. Sınırlı imkanlarla, yoğunlaşarak, düşünerek, hissederek, ele aldığımız konuları, halkımız, insanlarımız, kadın erkek farkı gözetilmeksizin neler yaşıyorlar, nasıl duyuyorlar, gözlemleri, tepkileri, sevinçleri nelerdir, kendimiz içeride yaşayarak, hatta yazarken duygulanarak, sevinerek yazmaya çalıştık. Ancak öyle yazabiliyorduk.

Hamza Özkan: Yazmaya ilk başladığınızda, kalemi elinize aldığınızda o anki duygu için neler söyleyebilirsiniz? Bu kitap dışarıda nasıl okunacak, nasıl tartışılacak noktasında neler düşündünüz? Kitap çıktıktan sonra neler hissettiniz?

Yazar Burhan Babaoğlu: İlk kitap ilk göz ağrısıdır, ele avuca sığmaz insanın gözünde. Çünkü hani derler ya çocuğunuz gibi oluyor. Siz yaratıyorsunuz, yıllar içinde büyütmeye, güzelleştirmeye çalışıyorsunuz. Elbette tek özlem bunu kitaplaşmasıdır. En büyük özlem budur hele hele yıllarca uğraştıktan sonra. Dışarı gönderdikten sonra o da ayrı bir maceradır. İçeride daktilo yok, bilgisayar yok. Elle yazıp dışarı gönderiyoruz. Dışarıda daktilo edilecek, editoryal çalışma yapılacak, dışarısı bambaşka bir dünyadır. Her zaman yardım da isteyemiyorsunuz. Cezaevinden çıktıktan sonra kendim ilgilendim. Kitabın basılması bir umuttu, o umudun gerçekleşmesi anlatılmaz bir duygu, çok güzel.

Hamza Özkan: Az önce popülizmden söz ettiniz. Bir çok insan kitap yazıyor, örneğin bir köy, kent veya halkla ilgili. Ama yazar o halkın duygusunun içinde değildir, hikayeden çok uzak, duygu yoksunluğu olan bir yazarlık var. Aynı zamanda bizler de hep dünya klasiklerinden konuşuyorduk, okuyorduk. Bugün cezaevinde özellikle Kürt yazarlar bir akım oluşturdu. Yarın dünyada zindan edebiyatı diyebileceğimiz kitapların daha çok tartışılması, okunması konusunda; bu derinliğin hem Kürt’ler hem dünya halkları tarafından fark edilmesi konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Yazar Burhan Babaoğlu: Popülist yazarlar yaşadığımız gerçekliği malzeme olarak ele alıyorlar. Bir kurgu etrafında işlenecek olan malzeme, nesne olarak. Nesneleşen konu da insanların yaşadığı acılardır. Toplumsal olay ve olguları nesneleştirmesi, yazarın, insanları ötekileştirmesidir. Gerçekliği kullanarak bir akışı yaratmaya çalışıyorlar. Okur bilinci burada çok önemli. Bize kitaplarla heyecanı yaşatılan anıların geçici olduğunu bilmemiz gerekir. Bir şeyler kazandırmayan edebiyatın gerçek anlamda edebiyat olmadığını da görmemiz gerekir. Buradan kalıcı olan edebiyat nedir sorusuna varmak istiyorum. Bir abide gibi sarsılmaz temellere sarılmış bir edebiyat, halkın gerçekliğini yansıtıyorsa halk bu edebiyatı yaşatır diye düşünüyorum.

Hamza Özkan: Kürtler de kendi edebiyatını cezaevinden başlatıyor diyebilir miyiz?

Yazar Burhan Babaoğlu: Bu çok iddialı olur. Çünkü Kürt edebiyatı haliyle cezaevinden başlamadı. Ama son yıllarda katkısı var. Ölçüyü ve perspektifi tutturmuş edebi ürünler dışarıya çıkmaya başladı. Bunlar umut veriyor. Biz şimdiye kadar hep başkalarının romanlarını okuduk, edebiyatıyla üzüldük, sevindik. Artık kendi edebiyatımızı da yarattık ve güçlendirmeye de çalışıyoruz. Artık kendi yazarlarımız kendi kitaplarımız vardır.

Hamza Özkan: Son olarak, yeni yazacak genç yazarlara öneriniz nelerdir? Genel olarak da Kürtlerin son zamanlarda kendi kitaplarına sarılmasına ilişkin neler söylersiniz? Bir çağrınız olacak mı genç yazarlara?

Yazar Burhan Babaoğlu: Yazmak kolay değil, yaratmak kolay değil. Kitaplaşmış her değere anlam vermek ve o değeri büyütmek gerektiğine inanıyorum. Gençlerin okuma alışkanlıklarını geliştirmeleri beklentim. Bunu disiplinli tarzda yapabilirlerse daha derin, anlamlı okumalar çıkar. Beklentim budur.

Hamza Özkan: Teşekkür ederiz.

Merhaba sevgili okur; dünden bugüne, bugünden yarına; emeğiniz, dayanışmanız ve duyarlığınız için bir kez daha teşekkür ederiz Sizler de kanalımıza abone olabilir, Sosyal Medya Hesaplarımızı takip edebilirsiniz ve arkadaşlarınıza önerebilirsiniz..

Sosyal Medya Hesapları:

WEP ► https://www.otekileringundemi.com/

Twitter ► https://twitter.com/OtekilerinG

Facebook ► https://www.facebook.com/OtekilerinG/

Instagram ► https://www.instagram.com/otekilerin_...

YouTube► https://tinyurl.com/2kjpj5w8

Linkedin► https://www.linkedin.com/feed/

E. posta ► [email protected]   [email protected]

Editör: Haber Merkezi