MERSİN- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ; EĞİTİM-SEN Mersin Şube başkanı Mahmut Sümbül Gazeteci Hamza ÖZKAN’ a Türkiye’deki mevcut eğitim sistemi, sınavlar ve bilimsel eğitimi tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. EĞİTİM-SEN  bilimsel eğitim mücadelesi uygulamasıyla sadece Türkiye’de değil, dünyada örnek olmuş sendikalardan biridir.

 

 

MERSİN- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ; EĞİTİM-SEN Mersin Şube başkanı Mahmut Sümbül Gazeteci Hamza ÖZKAN’ a Türkiye’deki mevcut eğitim sistemi, sınavlar ve bilimsel eğitimi tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. EĞİTİM-SEN  bilimsel eğitim mücadelesi uygulamasıyla sadece Türkiye’de değil, dünyada örnek olmuş sendikalardan biridir. Eğitim, değişen yaşam karşısında insanı değiştirip dönüştürmeyi, yaşama uyum sağlamayı ve onu geliştirmeyi amaçlar. Sorgulayan, merak eden var olanla yetinmeyen, üreten ve hayatı güzelleştiren bir nesil yetiştirmeyi amaçlamalıdır. Tabi, Modernist sistem de kendi sömürü düzenini sürdürmek için, ihtiyaç duyduğu insan tipini dayattığı eğitim sistemi ile yeniden üretmeye çalışır diye belirten Sümbül, "İşte mevcut eğitim sisteminin rolü ve bizim bu sistemin bir parçası olmamızı dayatanlara karşı duruşumuz; yarın açısından, eğitimde nasıl bir kuşak yetiştireceğimizle ilintilidir diye düşünüyorum dedi. Sümbül’nün sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle;

[caption id="attachment_56987" align="alignnone" width="1600"] EĞİTİM-SEN Mersin Şube başkanı Mahmut Sümbül Gazeteci Hamza ÖZKAN[/caption]

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Mahmut Sümbül’ü herkes KHK'dan ihraç öğretmen ve Mersin Eğitim-Sen Şube Başkanı olarak tanıyor ama biz, bir de sizden dinlemek istiyoruz. Mahmut Sümbül Kimdir, hayata nasıl bakıyor, kendisini hayatın neresinde görüyor?

Mahmut SÜMBÜL:1963’te  Adıyaman merkeze bağlı dağ köylerinden, Aşağı Kuşakkaya (Şeyhler) de doğmuşum. Küçüklüğümde, birkaç aylıkken annemi yitirmiş ve kan davası nedeniyle merkeze taşınmışız. Bebekliğimde geçirdiğim Çocuk Felci nedeniyle ilkokula kadar yürüyemiyordum. Sonrasında aksayarak da olsa okula başladım ve ortopedik engelli olarak hayatımı sürdürüyorum. Beni büyüten ablam, süt emmem için Kilise civarındaki Hristiyan ve Kürt kadınlar ile Çingene annelerin katkılarını hep anlatırdı. Bunun hayatımda minnettarlıkla hatırladığım ve  unutamadığım bir durum olduğunu; yaşama bakış açımda ve mücadelemde, farklılıklara değer verme,  kendi kimliğime ve değerlerime bağlılık, zorluklara göğüs gelme ve otoriteye biat etmeme şeklinde yer ettiğini söyleyebilirim. Lise öğrenimime kadar Adıyaman’da yaşadım. Ortaokulda okurken bir yandan da inşaatlarda kalıp işçisi olarak çalışmaya başladım. 1982 yılında Adıyaman Lisesinden mezun olunca aynı işe Mersinde devam ettim, öğretmenliğe başlayana kadar da sürdürdüm. 1986 yılında Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünü birincilikle bitirdim ve Erzincan merkeze bağlı bir köyde öğretmenliğe başladım. Daha sonra memleketime tayinim çıktı ve bir süre sonra (1990) sendikal mücadeleyle tanıştım. İlk kongresinde Adıyaman Eğit-Sen örgütlenme sekreterliği görevini ve bir sonraki kongrede de Şube sekreterliğini yürüttüm. 1993’teki sıcak çatışmalı dönemde Kırıkkale Sulakyurt’un Çankırı ve Çorum ile sınır olan bir köyüne sürgün oldum. Orada Eğitim-Sen’in kurulmasıyla iki dönem ilçe baş temsilciliği yaptım. Hukuki süreçte olumsuz karar çıkınca Mersin’e tayin istedim. Tarsus’ta göreve devam ederken Şube sekreterliği görevini üstlendim. 2000 yılından beri Mersin merkezde yaşıyorum. Burada da aktif olarak sendikal mücadelede yer almaya devam ettim. Şube örgütlenme sekreterliği ve Genel Denetleme Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulundum. 29 Ekim 2016 da Cumhuriyet’in kuruluş yıl dönümünde, demokratik bir cumhuriyet ve insanca bir yaşam mücadelesinin; laik, parasız, bilimsel, demokratik ve anadilinde bir eğitim için çaba harcamanın bedeli olarak da Mahmut Arslan Anadolu Lisesinde çalışırken 675 sayılı KHK ile ihraç edildim. Çok sevdiğim mesleğimden, öğretmen arkadaşlarım ve öğrencilerimden koparılırken aynı zamanda sonraki yaşamım sürdürmemde bana en çok ailem, okulumdaki öğretmen arkadaşlarım, yoldaşlarım ve öğrencilerim destek verdiler. O zamandan beridir de HDK Emek Meclisi ve sendikal alana katkı vermeye çalışıyorum. 29 Şubattaki Şube kongremizden beri de üyesi olmaktan onur duyduğum Eğitim Sen Mersin Şubesinde başkanlık görevini yürütüyorum. Hem sürgün dönemi hem de ihraç sürecinin, zorlukları yanında katkıları olduğu da yadsınamaz.  Yaşamımda örgütlülüğü, dayanışmayı büyütme; yeni ve başka bir yaşam için değişim ve dönüşüm içinde olmama güç kattığını belirtebilirim. İhraç olduktan sonra AÖF te sosyoloji bölümüne kayıt yaptım ve üçüncü yılımda bu ay mezun olacağım. Böylece ilk iki “K” (Kürt-Kızılbaş) coğrafyamdan  geldi, diğer iki “K” yı ben seçtim (Kominal yaşam için çabalayan KESK’li olmak). Son “K” yı ise ( KHK’lı olma) ise arkadaşlarımın deyimi ile “Onur Madalyası” olarak isteğim dışında verildi ve taşımaya çalışıyorum. Bir biyolog ve sosyolog adayı olarak da bunlara yaşamı ve kendimi sorgulayıp yaşamı güzelleştirmeye ve değer katmaya çalışarak birkaç “N” ile (Neden?, Niçin?, Nasıl?) ile devam ediyorum. Eviyim ve iki çocuğumuz var.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Eğitim sistemindeki sorunlara geçmeden; eğitim nedir, eğitimin amacı nedir, nasıl toplumsal işlevleri vardır bunlara değinelim?

Mahmut SÜMBÜL: Eğitim, değişen yaşam karşısında insanı değiştirip dönüştürmeyi, yaşama uyum sağlamayı ve onu geliştirmeyi amaçlar. Sorgulayan, merak eden var olanla yetinmeyen, üreten ve hayatı güzelleştiren bir nesil yetiştirmeyi amaçlamalıdır. Tabi, Modernist sistem de kendi sömürü düzenini sürdürmek için, ihtiyaç duyduğu insan tipini dayattığı eğitim sistemi ile yeniden üretmeye çalışır. Bu ikilem, biz eğitim emekçileri açısından nerede duracağımız ve ne yapacağımızla çözülebilir. Toplumsal, insanca bir yaşam ve demokratik bir düzen mi yoksa sisteme hizmet eden, boyun eğen ve onun kendisini bizim üzerimizden var etmesine, sürdürmesine mi hizmet edeceğiz? İşte mevcut eğitim sisteminin rolü ve bizim bu sistemin bir parçası olmamızı dayatanlara karşı duruşumuz; yarın açısından, eğitimde nasıl bir kuşak yetiştireceğimizle ilintilidir diye düşünüyorum.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Türkiye’nin yerleşmiş bir eğitim politikası şuanda var mı, daha önceki dönemlerde var mıydı?

Mahmut SÜMBÜL: Osmanlı döneminin sonlarında oluşmaya başlayan genel eğitim politikası yeni kurulan Cumhuriyet ile birlikte bir seferberliğe dönüştü. Bir yandan eğitim için kadrolar oluşturulurken diğer yandan eğitimde birleştirme yasaları ile dağınıklık ve çeşitlilik kontrol altına alınmaya çalışıldı. Cumhuriyetin tek milletten oluşan ulusal bir devlet yaratma ideolojisi eğitimde farklılıkları yok sayan bir modele dönüştü. Köy Enstitüleri ile dönemin sorunlarına ve geleceğe uygun gençler yetiştirme çabası fırsat eşitliği ve yaparak, yaşayarak öğrenme açısından önemli iken sonrasında devam edecek olan yatılı okullarla birlikte bizler için asimilasyona ve dilimizden kültürümüzden uzaklaşma çabası olarak da devam etti. Yetiştirdiği okuyan, sanata önem veren, sorgulayan insan modeli sağ partilerin hedefi oldu ve Köy enstitüleri kapatıldı. Eğitim politikası ezberci, sorgulamayan, tekçi, Türk-İslam sentezine dayalı bir nesil yetiştirmeyi hedefliyor.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: 18 yıllık AKP döneminde değişikliklerin ardı arkası kesilmedi, 2010’da düz liseler Anadolu Lisesi oldu, 11 Nisan 2012’de 4+4+4 sisteminde karar kılındı, 2013 TEOG Sınavı uygulamasına geçildi ancak  2017’de Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra tekrar kaldırıldı,7 Aralık 2014’de 19. Milli Eğitim Şurasında bazı kararlar alındı? Tüm bu değişimler eğitim sistemimize nasıl yansıdı? Dindar ve kindar nesil söylemi bu değişimlere etki etti mi? İmam hatip okullarının sayısındaki artışın bu söylemle ilgisi nedir? Nasıl bir eğitim sistemine geçtik bu değişimlerle?

Mahmut SÜMBÜL:“Eğitimde başarısız olduk.” söylemi 18 yıllık AKP iktidarının kendi itirafıdır. Bu dönemde eğitim sisteminde yapmaya çalıştıkları değişiklikleri kendileri bile takip edemez hale geldiler. Eğitim bu uygulamalarla “Yaz-Boz Tahtasına” çevirdiler. Teknoloji kullanımı ile yandaşa rant yaratılırken fırsat eşitsizliği daha da büyütüldü. Eğitim sistemi, yandaş kadrolar ile paralı, tekçi, cinsiyetçi, asimilasyoncu bir karakterde olup sermayenin ve iktidarın istediği bireyi yetiştirmeye dayanıyor. Eğitime, sadece bir meslek edinmek ve maddi kaygılarla yaklaşılan; felsefe, edebiyat, müzik, sanat ve sporun yok sayıldığı bir sistemle en büyük darbe vurulmuş oldu. Ana sınıfından başlayarak üniversite ve sonrası ile yaşamın en hareketli, gelişimin ve değişimin en hızlı olduğu dönemlerde köreltmeye, biat ettirmeye, fazla para kazanma hırsı ile sınavlarda yarıştırılan bir nesil yetiştiriliyor. Bu da iktidar ve sermayenin işine yarıyor. İş bulabilmek için her şeye razı, daha az ücrete çalışan, dayanışma ve örgütlülük yerine bireyselliği ön plana çıkaran bir gençliğin yetişmesine yol açıyor.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Türkiye eğitim sistemindeki en can alıcı problemleri nelerdir ve yukarıda saydığımız değişimlerin bu problemlere etkisi ne oldu?

Mahmut SÜMBÜL: Özelleştirme, rant yaratma, kendi sermayedarlarını yaratma ve kendi kadrosunu yaratma hırsı, dindar ve kindar bir nesil yetiştirme politikaları ile birleşince eğitim bu hale geldi. Fırsat eşitsizliği uçurumunun büyüdüğü, liyakatin yok olduğu, eğitimin tarikatlara ve diyanete havale edildiği ve vergilerimizin özel okullara peşkeş çekildiği, yarış-sınav odaklı, velilerin çocuklarını imam hatiplere göndermek zorunda bırakıldığı, farklı inançların zorunlu olarak “sünni” din eğitimi alındığı bir sistem yarattılar. Diğer sonuçlarının yanı sıra çocuk istismarı, erken yaşta evlilikler ve kadına şiddet bu sistemin önemli sonuçları arasındadır. Esas olumsuz etkilerini daha sonra göreceğimizi belirtebilirim.  İşsizliğin arttığı toplumsal yaşamın, insani değerlerin zayıfladığı, doğaya ve canlılara duyarsız, kadını ve özgür eş yaşamın değil örgütsüz ve bireyselleşmiş-kendini kurtarmaya odaklı bir yaşam amacının hakim olacağını belirtebilirim.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Orta Öğretimde Açık Öğretime giden öğrenci sayısında önemli bir artış yaşandı, bu artışın sebepleri nelerdir?

Mahmut SÜMBÜL: Orta Öğretimdeki değişiklikler ile birlikte özel okullara teşvik verilmesi, bütçeden eğitime ve devlet okullarına ayrılan payın her geçen gün azaltılması ve eğitimin masraflarının zaten yoksul olan velilerin sırtına yüklenmesine neden oldu. Parası olmayanın okuyamadığı bu sistemde çalışmak zorunda kalan öğrencilerin açık öğretime geçişi arttı. Zorunlu olan eğitim bu yöntem ile fakirleri örgün eğitimin dışına attı. Son beş yılda açık liseye geçen öğrencilerde % 65 oranında artış oldu. Bu çok yüksek bir oranda ve giderek artacağını belirtmek de kehanet olmaz.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Son yıllarda meslek liselerinde yaşanan artışın amacı nedir?

Mahmut SÜMBÜL: İktidar olduğunda “Katsayı” haksızlığını fırsata çeviren mevcut zihniyet birçok okulu da meslek lisesine çevirerek imam hatiplerin önünü açmaya ve istediği insan tipini yaratmaya çalışıyor. Akademik liselerin sayısını ve niteliğini düşürerek, aynı zamanda imam hatiplere ve din eğitimine daha fazla kaynak ayırarak, tarikatlara ve Diyanete dayalı bir modelle zaten sıkıntılı olan laik ve bilimsel eğitimden daha da uzak, kendi ihtiyacı olan  bir nesille iktidarını güçlendirmeye çalışıyor. Oluşturduğu üniversite sistemi ile de bunu taçlandırdı. Böylece biat eden, sorgulamayan, işsiz, yardıma muhtaç, açan bir kuşak yetiştiriyor. Kimin neye ihtiyacı varsa Onlardan isteyecek ve almak için de Onlar gibi olmamız isteniyor. Meslek liselerini arttırıyorum gerekçesi aslında imam hatiplerin sayısını arttırma ve buradan kendi geleceğini örme politikasıdır. Diğer okul çeşitlerine göre İmam hatiplerin oranı gittikçe artmaktadır. Oysa doluluk oranı devlet okulları ve meslek liselerine göre bu okullarda gittikçe düşmektedir. Liselere yönlendirmede mevcut sistem öğrencinin ne istediğine bakmadan onları kendi amacı doğrultusunda yönlendiriyor. Bunun sonucu olarak eğitim zorunlu olmasına rağmen eğitimin dışında kalan veya açık liseye geçen öğrenci sayısı gittikçe artarken, bir yandan da eğitimin içeriği gerici, ırkçı-tekçi, doğadan ve toplumsallıktan uzak, cinsiyetçi ve kindar-dindar bir nesil yetiştirilmesine hizmet ediyor. Ayrıca meslek liseleri özel sektöre de devredilerek çocuk işçiliğinin arttırılmasının yasal ara basamağı ve sermayenin ucuz kalifiye çocuk ve genç emeğine ulaşma kaynağı oldu.

[caption id="attachment_56988" align="alignnone" width="1600"] EĞİTİM-SEN Mersin Şube başkanı Mahmut Sümbül Gazeteci Hamza ÖZKAN[/caption]

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Özel okulların devlet tarafından teşvik edildiği bir dönem yaşıyoruz, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğitimde bütçe yetersizliği nedeniyle sürekli temel ihtiyaçlar dışındaki masraflar velilerin ve hayırseverlerin sırtına yüklendi?  Bu bir ülkenin eğitimi için ne ifade ediyor?

Mahmut SÜMBÜL: AKP iktidarının ürünü olarak inşaat sektörü çok gelişti. Doğanın talanı ile her yer bir şantiyeye döndü. Müteahhitlere yeni iş alanı ve sermayelerini yatırabilecekleri yeni bir rant kapısıdır özel okullar. Sürdürücüsü oldukları genel uluslararası politikalar da sağlık gibi eğitimin özelleştirilmesini istiyor. Bunun sonucu olarak eğitime ayrılan bütçe düşürülerek ve uyguladıkları eğitim politikaları ile devlet okulları gözden düşürüldü.

Teşviklerle vergilerimiz özel okullara peşkeş çekildi. Sonra da teşvikler kesilerek iyice gözden düşen devlet okulları yerine özel okullar zorunlu bir alternatif olarak sunuldu. “Nitelikli” sınavla alan devlet okullarının sayısın azaltıldı. Devlet okullarına bütçe ayrılmayarak masraflar çocuklarını gönderen velilerin sırtına yüklendi. Böylece velilerin çocuklarını daha iyi bir eğitim ve gelecek kaygısıyla özel okullara göndermelerinin önü iyice açıldı. Zaten ekonomik durumu uygun olmadığı için devlet okullarında çocuklarını okutan veliler iyice zorlanmaya başladılar. Çocukları kalabalık sınıflarda, “niteliksiz” bir eğitime mahkum edildi.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Artık öğretmenleri KPSS puanı ile merkezden yerleştirme dönemi bitti, mülakatlarla atama dönemi başladı, bunun sonuçları neler olacak?

Mahmut SÜMBÜL: Sistem, tüm işkollarında olduğu gibi eğitimde de kendi istediği kadroların kendi istediği politikaları daha kolay hayata geçireceğini düşünüyor. Bunun için de kendi çıkardığı yasaları da çiğneyerek mülakatı dolayısıyla torpili ön plana çıkardı. Böylece atanabilmek, meslekte devam edebilmek ve yükselebilmek için olurlarını almak, isteklerini yerine getirmek zorundadırlar. Buna sözleşmeli atama da eklenince liyakatsiz, örgütsüz veya onların istediği örgütlü dayatmaya boyun eğiliyor. Bu da sistem açısından bulunmaz bir fırsat yaratıyor.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Bir de rotasyon gündeme geldi, nedir bu rotasyon nerden çıktı amacı ne? Siz nasıl bakıyorsunuz rotasyona?

Mahmut SÜMBÜL: Rotasyon ile MEB, ilçe içinde, ilçeler ve iller arası sirkülasyonu hedefliyordu. Birçok alanda yıllardır çakılı kalan kadroların yer değişimi istendi. Buradaki temel amaçları bu değişim ve dönüşüm ile eğitim-öğretimi geliştirmek değil, kendi kadrolarını istedikleri yerlere kaydırabilmek için yer açmaktı. Bu da yapılan değişikliklerle kolayca gerçekleştirildi ve türlü gerekçelerle birçok kadronun boşaltılıp yandaşlarla doldurulmasına olanak sağladı. Bu ve benzeri değişikliklerle atama ve sınav yönetmelikleri torpile, kayırmacılığa yasal kılıf olurken hukuki mücadelemiz oranında geri adım atılıyor. Eğitimde önemli sorunlar var ve bunları tarafları ile laik, bilimsel ve pedagojik ilkelerle ortaya koymak yerine “ben yaptım, oldu.” Mantığıyla davranılıyor. Gelen tepkilere göre de kısmi adımlarla bildiğini yapmaya devam ediyorlar. Temel kaygılarının gençlerimizin ve toplumun ihtiyaçlarından çok kendi ihtiyaçları olduğunu görüyoruz.

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Eğitimin yönetim kadrolarında kadınlar yer bulabiliyor mu?

Mahmut SÜMBÜL: Şimdiye kadar vurgulamaya çalıştığımız eğitim politikaları ve uygulamaları tekçi, cinsiyetçi ve doğa düşmanı, ranta ve özelleştirmeye dayalıdır.   Bu da ancak erkek egemen zihniyetle mümkün. Çocuk istismarı ve kadına şiddetin katlanarak artmasına yol açan politikaların sahipleri, kadını eve kapatmaya, çok çocuk yapmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Kadını çalışma hayatında istemeyenler, çalışan kadını da erkeğin ve politikalarının emrine almayı, pasif işlerde emeğini sömürmeyi hedefliyorlar. Bu nedenle kadını karar alma mekanizmalarından uzak tutuyorlar. Kadının daha eşitlikçi, yaratıcı ve üretken oluşu, öğrenciye şefkatle ve insanca yaklaşımını tehlikeli buluyorlar. Kadının denetleyici ve düzenleyici rolünden korkuyorlar.  Eğitimde, yönetim kadrolarında kadının yok denecek kadar az olması bu nedenle hiç şaşırtıcı değil. Son yılların en düşük yönetici kadın sayısına ulaşıldı. Eğitimin üst yönetim kadrolarında ve işyerlerinde müdür konumunda kadın yok denecek az iken müdür yardımcılıklarına da erkeklerin emri altında onlara oranla çok az sayıda kadın görev yapıyor. Eğitimde kadın çalışan oranı % 53 seviyesinin üzerinedir. Bu oranın diğer iş kollarına göre oldukça yüksek olması kadının öğretmenliği ne kadar çok sevdiğinin ve istediğinin önemli bir göstergesidir. Ama aynı bakanlıkta iş yönetim kadrolarının atanmasına gelince gerçek zihniyet ortaya çıkıyor. Üst düzey yöneticiliklerde kadın oranı % 2’nin altındadır. Okul müdürlüklerinde ise bu oran % 7 civarındadır. Oranlar eğitim yönetiminden kadınların dışlandığını gösteriyor. Yani eğitim yönetiminde de kadının adı yok.

[caption id="attachment_56989" align="alignnone" width="1600"] EĞİTİM-SEN Mersin Şube başkanı Mahmut Sümbül Gazeteci Hamza ÖZKAN[/caption]

ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ: Zaman ayırıp, sorularımıza yanıt verdiğiniz için Ötekilerin Gündemi olarak teşekkür ediyoruz…

 Mahmut SÜMBÜL: Bu fırsatı vererek görüşlerimi paylaşma olanağı sağladığınız için ben teşekkür ediyor, yayın hayatınızda başarılar diliyorum.