ABD'li yayıncı Katharine Meyer Graham, 16 Haziran 1971'de dünyaya geldi. 1963'ten 1991'e kadar ailesinin gazetesi The Washington Post'u yönetti. 

Katharine, sonunda Başkan Richard Nixon'ın istifasına yol açan Watergate skandalı hakkında bildirdiği gibi gazeteye başkanlık etti. Büyük bir Amerikan gazetesinin yirminci yüzyıldaki ilk kadın yayıncısıydı. Katharine'in anı kitabı Personal History , 1998'de Pulitzer Ödülü'nü kazandı. 

Katharine, 17 Temmuz 2001'de yaşama veda etti. 

Tarihte bugün yaşanan önemli gelişmelerden bazıları şöyle: 

1862: Siyah linçlerini ilk kez günışığına çıkartan cesur feminist gazeteci İda B. Wells doğdu. 

Marangoz James Wells ve aşçı Elizabeth Warrenton’ın ilk çocuğuydu. Çiftin sonunda dört erkek ve dört kızı vardı. Ida Wells  16  yaşındayken hem anne hem de bebek kardeşi, Holly Springs’te üç yüzden fazla insanı öldüren bir veba olan 1878’in Sarı Ateş Salgını’nda öldü. Ida, kalan beş erkek ve kız kardeşini (başka bir erkek kardeş daha önce menenjitten öldü) öğretmenlik yaparak yetiştirme görevini üstlendi. Hayatının geri kalanında sivil haklar, eğitimsel eşitsizliklerle mücadele etti, linç ve ayrımcılık konularında açık sözlü ve cesur bir ses olarak yaşadı, kadın haklarını destekledi.

Memphis – Woodstock tren yolculuğunda yaşadığı dramatik olay, bundan böyle hayatının akışını belirleyecekti. Rosa Parks‘ın, Alabama, Montgomery’de bir beyaza yer vermek için otobüsün arka bölümüne geçmeyi reddettiği için tutuklanmasından seksen yıl önce, yirmi iki yaşındaki İda, parasını ödediği tren koltuğundan kaldırılmak istendi ve bunu reddetti. Birinci sınıf kadınlar bölümü için bilet almıştı ve şefin sigara içilen kısma geçme emrine karşı çıktığı için yetkililer tarafından zorla trenden indirildi. 1887’de Chesapeake ve Ohio Demiryoluna karşı 1875 tarihli Sivil Haklar Yasasına dayanarak bir dava açtı ve 500 dolar tazminat aldı, ancak Tennessee Yüksek Mahkemesi bu zaferi elinden alacaktı.

Siyahlara yönelik şiddet sorununa dikkatini yoğunlaştırmasına yakından şahit olduğu bir şiddet olayı neden oldu. Memphis’teki üç arkadaşı 1892’de linç edildi. Küçük marketlerini ellerinden almaya çalışan beyazlara karşı savunmuşlardı. Şerif yardımcısı üç kişiden biri tarafından öldürüldüğünde, hepsi tutuklandı ve kendilerini savunma fırsatı bulamadan, bir çete tarafından hapisten kaçırılıp linç edildiler. Olay siyah toplumunda infial yarattı ve İda’nın savaşma kararlılığını ateşledi. İda, şehir dışındayken, mafya Memphis’teki matbaasını yok etti ve geri döndüğünde onu öldürmekle tehdit etti. Bunun üzerine New York’a taşınmak zorunda kaldı. Otuz yılı aşkın bir süre güneyden uzak kaldı, ancak halka hitap ederek ve farkındalığı artırarak ABD ve İngiltere’yi gezdi. 1895’te The Guardian‘ın polis tarafından öldürülen insanları belgeleme projesi olan The Counted gibi veri gazeteciliği projelerinin öncüsü ve Amerikan linç tarihinin ilk istatistik kaydı olan Kırmızı Kayıt’ı yayınladı. Hannah-Jones şöyle diyor: “Gerçekte olan linçlerin sayısını gerçekten hesaplayan ilk insanlardan biriydi. Biz onun ilk veri muhabirlerimizden biri olduğunu söylemek isteriz. Sorunun ne kadar kapsamlı olduğunu göstermek için bu konuda veri toplamaya başladı.” Ulusal Renkli İnsanların Gelişimi Derneği’nin (NAACP) kurucularından biriydi.

İda, Amerika tarihinde ilk kez Amerika’daki linçleri saymak, araştırmak ve rapor etmek için çalıştı. On yılda 700’den fazla linç araştırdı. Eşit Adalet İnisiyatifi’nin 2015 yılında Amerika’daki Lynching raporuna göre, 1877-1950 yılları arasında 12 güney eyaletinde yargılama ve infaz olmadan yaklaşık 4075 siyah linç edildi. Bazılarına sanki halka açık bir eğlence gibi büyük kalabalıklar tanıklık etti. İda, insanların asıldığı, vurulduğu, dövüldüğü, canlı yakıldığı, boğulduğu veya sakatlandığı yerleri ziyaret etti. Kurbanların fotoğraflarını inceledi, yerel gazete haberlerine göz attı, görgü tanıklarından yeminli ifadeler aldı ve bazen de özel dedektifler tuttu. Jim Crow ayrımcılığı döneminde ve kadınların oy kullanmadığı bir çağda şaşırtıcı derecede cesur bir işti. The New York Times dergisi için yazan Hannah-Jones, “Siyahların hapishaneden kaçırıldığı ve kolluk kuvvetleri yardımıyla linç edildiği ve kadınların oy bile kullanamadığı yıllarda siyah bir kadın için yasal korunma düşünmek mümkün değildi,” diye yazmıştı. Buna karşın İda, cesaretle “Bir kişinin bir adaletsizliğe karşı savaşarak ölmesi, bir tuzakta köpek ya da sıçan gibi ölmesinden iyidir,” diyordu. Linç kurbanlarının genellikle beyaz kadınların tecavüzcüleri olduğunu öne süren ana akım medya anlatılarını yok etti. Ida, linçlerin ardındaki gerçeği, yani nedenlerinin ekonomik misilleme olduğunu ortaya çıkardı. Kölelik dönemlerinde kölelerin linç edilmesi aptallık olarak düşünülürdü. Çünkü köleler satın alınmış bir mal gibi görülüyordu. Oysa köleliğin kalkmasından sonraki “sözde özgür siyah” artık ekonomik, siyasi ve kültürel bir tehdit olarak saf dışı bırakılması, linç edilmesi, yok edilmesi gereken ve insan olarak görülmeyen bir unsurdu. İda, bu durumu şöyle açıklıyordu: “Güneyli beyefendiler savaşa giderken karılarını kızlarını evdeki siyah kâhyalarına teslim etmişlerdi; bu kâhyalar köle oldukları için aile namusuna tehdit olarak görülmüyorlardı. Ancak özgür siyah erkek hayvani duygularını kontrol edemeyen bir canavar olarak kurgulandı ve pek çok linç eylemi ‘beyaz kadını koruma’ adına gerçekleştirildi.”

İda, kadınların oy hakkı davası için de mücadele etti. Irk ve cinsiyet ayrımcılığının birbiriyle bağlantılı olduğunu göstermek için çaba harcadı. Bu uğurda, oy hakkı mücadelesinde yer alan ve linç hareketini görmezden gelen beyaz kadınlarla da açıkça yüzleşti.

Şikago’da ayrı okulların kurulmasına engel oldu. 1913 yılında ilk siyah oy hakkı kuruluşu olan Chicago Alpha Suffrage Club’ı kurdu. 1941’de Chicago Konut İdaresi Ida B. Wells Konut Projesi’ni kurdu. Gazetecilikte siyahları tanıtmak için prestijli bir ödül Ida B. Wells Ödülü olarak adlandırıldı. 1990 yılında yayınlanan Ida B. Wells Hatıra Pulu ile ülke tarafından onurlandırıldı. 1989 yılında William Greaves tarafından üretilen “Ida B. Wells: Adalet Tutkusu” adlı ödüllü videonun konusu oldu.

Geride etkileyici bir politik ve sosyal kahramanlık mirası bırakan cesaret timsali İda, 25 Mart 1931’de Chicago, Illinois’de 68 yaşında böbrek hastalığından öldü.

2007: Daha önce ‘hayat kadını’ olarak çalışmış Ayşe Tükrükçü ve Saliha Ermez, Temmuz 2007 genel seçimlerinde İstanbul’dan bağımsız milletvekili adayı olmak için başvurmuş, ancak adaylıkları İstanbul İl Seçim Kurulu’nca reddedilmişti. Yüksek Seçim Kurulu’na yaptıkları itiraz, fuhuş yüz kızartıcı suç olmadığı için kabul edildi ve Ayşe Tükrükçü’nün 2. Bölgeden, Saliha Ermez’in 1. Bölgeden adaylıkları kesinleşti. Adaylar seçim bildirgelerinde ve gazete söyleşilerinde, hayat kadınlarının ‘en diptekiler’ olduğunu, bunun devlet politikalarından kaynaklandığını belirtiyorlardı. Feministler, “Vesikalı Adayları Destekliyoruz” başlıklı bir bildiri kaleme alarak kampanyaya destek gerekçelerini açıkladılar. 

Çok sayıda grup ve kişi tarafından imzalanan bildiride, “Babamızın bakire kızı, geneleve giden kocalarımızın sadık karısı olarak biliyoruz ki; aile, iş, meslek sahibi olsak da ‘iffetsiz’ denilen ‘hayatsız kadınlarla’, ‘en diptekilerle’, ‘iffetli’ denen kadınlar madalyonun iki yüzünü yaşıyor”, denildi. Seçim kampanyası kapsamında standlar kuruldu; çarşıda pazarda adaylar ve gönüllü feministler tarafından bildiri dağıtıldı. Genelevi ziyaret için Zürafa sokağa gidildiğinde Ayşe Tükrükçü ve Saliha Ermez’in içeri girmelerine polis kapıda izin vermedi! Vesikalı adaylar seçimlerde pek az oy alabildi.

Editör: Haber Merkezi