Franko bitti ama Frankoculuk hiç bitmedi İspanya’da; faşizm iliklerine işlemişti çünkü. Adına utanmadan ‘sosyalist’ diyen bir hükümet kontra cinayetler işlemekte hiç zorlanmadı o yüzden

Yeni Yaşam Gazetesi- Arif Mostarlı

Joxe Lasa Arostegi, Jose Ignacio Zabala, Ramon Onaederra, Mikel Goikoetxea, Vicente Perurena, Angel Gurmindo, Eugenio Gutierrez Salazar, Jean Pierre Leyba,  Javier Perez Arenaza…

Uzun bir liste bu. Sayması da zor. En azından resmi olarak tespit edilebilmiş 27 isim var, gerisini bilmek zor. Hepsi Bask ülkesinin insanlarıydı ve 1983-1987 yılları arasında katledildiler. Cinayetlerin tümünü işleyen örgüt, Grupos Antiterroristas de Liberación (GAL – Antiterörist Özgürlük Grupları) adıyla biliniyordu.

Franko gitti ama…

İspanya İç Savaşı’ndan sonra uzun yıllar boyunca ülkeyi demir yumrukla yöneten diktatör Franko öldüğünde, artık ‘demokrasi’ zamanının geldiğine herkes inanmış gibiydi. Yine de uzun süre yarı-Frankocu hükümetler tarafından yönetilen İspanya’da, 1982 seçimleri bir dönüm noktasıydı. Marksizmi reddederek ‘sosyal demokrat’ çizgiyi izleyeceğini belirten Felipe Gonzalez liderliğindeki İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) tek başına iktidara geldi ve böylece ilk kez içinde Frankocuların olmadığı bir hükümet kuruldu. Ancak Frankoculuğun, fiziksel varlıktan öte bir şey olduğu kısa sürede anlaşılacaktı. İspanyol Askeri Gizli Servisi’nin (CESID) bir uzantısı olan GAL işte tam bu süreçte ortaya çıktı. “ETA terörünü bitirme” adına hareket eden Gonzalez hükümeti, özellikle Fransa’daki Bask bölgesine yöneldi. İspanya öteden beri Fransa’nın bu konuda ‘yumuşak’ davrandığını iddia ediyordu. Sonunda İspanya kendi kontr-gerilla örgütüyle işe girişti.

Cinayetler başlıyor

Ocak 1984 tarihli bir CIA raporunda, “Gonzalez, yasa dışı teröristlerle savaşmak için bir grup paralı asker oluşturmayı kabul etti” diye yazıyordu. Önce Bayonne’de birkaç bombalama ve suikast yapıldı, sonra iş büyüdü. Mafya üyeleri, adi suçlular ve polis memurlarından oluşan GAL, ardı ardına cinayetler işlemeye başladı. Ekim 1983’te Joxe Antonio Lasa ve Joxe Ignacio Zabala’nın önce kaçırılıp sonradan öldürülmesi, İspanya tarihinde La Guerra Sucia (kirli savaş) diye anılan dönemin başlangıcı oldu. İçişleri Bakanlığı tarafından finanse edildiği sonradan ortaya çıkan çete, artık ETA üyesi olduğuna karar verdiği kişileri kaçırıyor ya da öldürüyordu. Öldürülenlerin en az üçte biri ETA üyesi değildi, hatta bazıları sıradan insanlardı ama GAL karar vermişse hüküm kesindi.

Monbar Katliamı

GAL’ın en ağır saldırısı Bayonne’deki Monbar Otel’e yapılanıydı. 25 Eylül 1985 gecesi İspanya-İzlanda futbol maçı televizyonda yayınlanırken, dört kişi oteli tarayarak ETA’nın kıdemli üyeleri Ignacio Asteazunzarra, José María Etxaniz, Agustin Irazustabarrena ve José Sabino Etxaide’i katletti. Saldırganlardan ikisi, Marsilya mafyasından Pierre Frugoli ve Lucien Mattei Fransız polisi tarafından yakalandı. PSOE büyük bir yüzsüzlükle olayı kınadı ama katillerden Frugoli, Bilbao polis komiseri ve GAL üyesi José Amedo Fouce ile ölü başına 50 bin franka anlaştıklarını itiraf etti. Kaçanlardan biri de İspanyol polis memuru Michel Dominguez’di.

Bu böyle 1987’ye kadar sürdü. Sınırsız yetkili olan GAL çetesi öyle pervasızdı ki, bir ETA üyesinin kaçırılmasına hazırlanırken uyuşturucu maddeleri denemek için üç evsizi kobay olarak kullanmışlar ve bu kişilerden biri de ölmüştü. Çete üyeleri tabii ki bu arada kara para aklama, ecstasy ve kokain işlerini de yürütüyorlardı.

Devlette devamlılık esastır!

Sonunda, rezaletler özellikle El Mundo gazetesinin çabasıyla ayyuka çıktığında, PSOE de yıpranmıştı artık. Gonzalez 13 yıl boyunca soruşturmaları yavaşlatsa da, 1996’deki seçimleri Jose Maria Aznar’ın muhafazakâr partisi Halk Partisi kazandığında 1994’den beri yürütülen soruşturma büyüdü. 24 Ocak 1996’da PSOE’nin İçişleri Bakanı Jose Barrionuevo ve güvenlik şefi Rafael Vera ile diğer 6 rütbeli polis/asker hapis cezalarına çarptırıldı.

Ama hepsi o kadar! Sıra, tam Felipe Gonzalez’e geldiğinde, Frankocu devlet aklı frene bastı. Sağcı Aznar hükümeti, ‘solcu’ Gonzalez’i “İspanyol siyasi kurumlarına olan güvenin sarsılmaması adına” hâkim karşısına çıkartmazken, konuyla ilgili CESID raporlarını da “devlet güvenliği” gerekçesiyle mahkemeye vermeyi reddetti. Dahası, Aznar, GAL suçlarından hüküm giyenlerin bazılarını da affetti. Gonzalez ise, son derece yüzsüzdü. Yıllar sonra sorulduğunda, “Kendimizi kandırmayı bırakalım, İspanya’da olanlar, terörün demokrasiye darbe vurduğu tüm ülkelerde oldu” diyordu.

Siyasi liderliği bittikten sonra Venezuela’daki darbecilerden Kolombiya hükümetlerine kadar herkesle içli dışlı olan Gonzalez, bugün hâlâ Avrupa’nın baş tacı. Bir yandan petrol şirketlerinden yükünü tutarken, diğer yandan ödül üzerine ödül alıyor.

Ulrike’yi katleden, Abdallah’ı zindanda tutan, mültecileri soğuk sularda boğan Avrupa’dan ne beklenebilirdi ki zaten!

Editör: Haber Merkezi