ANKARA - Kürt tiyatrosunun baskılara rağmen çığır açtığını dile getiren tiyatro yönetmeni Kemal Orgun, “Salt sanatı bilmek de yeterli değil, bir bütün olarak evrenden başlayarak, toplumu, yaşamı ve siyaseti bilmek gerek” dedi.

MA'nın haberine göre; Tarihi 1921’e dayanan Kürt tiyatrosu, politik baskı ve yasaklara karşı yıllardır mücadelesini sürdürüyor. 1990'lı yıllara kadar Kürt tiyatrosunun kamusal alanda herhangi bir temsil olmadığı için Meme Alan piyesi ile Musa Anter'in 1956'da kaleme aldığı Birina Reş adlı oyun birer edebi metin olarak kaldı. Kurdistan'ın Silemanî, Hewlêr ve Duhok gibi kentlerinde 1925 yıllarından itibaren düzenli olmamakla birlikte dünya klasiklerinden çeşitli adaptasyonların yanı sıra özgün güncel metinlerin de sahnelendiği biliniyor. 1991 yılında İstanbul'da Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) bünyesinde bir tiyatro grubunun oluşturulmasıyla birlikte Kürt tiyatrosunun pratik üretim süreci başlamış oldu.

MKM ile birlikte Türkiye ve Kurdistan kentlerinde örgütlenen tiyatro topluluğuyla birlikte Kürtçe tiyatro giderek yayıldı.

50’Yİ AŞKIN TİYATRO

İstanbul başta olmak üzere İzmir, Ankara gibi kentlerde 1991’den itibaren bodrum katlarında örgütlenmeye başlayan tiyatro gruplarının Kürt illerine ulaşması da 2000 yıllarına kadar engellendi. Gruplar, yasaklama, baskın, gözaltı ve tutuklamalarla yüz yüze kaldı. Tüm bu zorluklara rağmen 15 yılda Kürt tiyatrolarının sayısı 50’yi geçti, gelenekselleşen festivaller organize edildi, onlarca tiyatro metni basıldı ve yüzlerce tiyatrocu yetiştirildi.

KÛÇIKÊ SERGO

Bu tiyatrolardan biri olan Şano Nan Performance Grubu’nun sergilediği Kûçikê Sergo (Çöplük Köpeği) adlı Kürtçe oyun, 25. Uluslararası Ankara Tiyatro Festival kapsamında Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi’nde seyircisiyle buluştu. Kûçikê Sergo, kendini önce herkesin üstünde oturduğu bir kürsü, sonra bir çöplük köpeği; daha sonra ise ordusuz bir komutan, topraksız bir çiftçi, öğrencisiz bir öğretmen ve yurtsuz bir yurttaş olarak gören bir insanın serüvenini işliyor.

DÖNEMİN GERÇEKLERİNE UYGUN İKİ TÜR TİYATRO

Oyunun yazar, yönetmeni ve oyuncusu Kemal Orgun, Kürtçe tiyatro ve Kûçikê Sergo oyununa dair değerlendirmelerde bulundu. Kürt tiyatrosunu gelişiminin Kurdistan'da gerçekleştiğini söyleyen Orgun, “Başlangıçta sırtımızı dayayabileceğimiz bir tiyatro geçmişimiz yoktu. Elbette ki tarihimizde Köy Seyirlik oyunlarımız, destanlarımız, Çiroklar ya da ritüeller vardı ama sahne ve seyirci ilişkisi açısından eksiktik. Zor koşullar altında silahlı bir mücadelenin başlatılmasıyla toplumun giderek kendini anlama ve kavramanın yavaş yavaş geliştiği bir süreçte MKM’nin başlamasıyla tiyatro çalışması başlatılmış oldu. Bizde 'Tiyatroya Jiyana Nû (Yeni Yaşam Tiyatrosu) ile yerimizi aldık. Dönemin şartlarına, gerçeklere göre hareket ederek, iki tarz tiyatro yapmaya çalıştık. Biri 'Ajit-prop' dediğimiz ajitasyon ve propagandaya yönelik ama bunun yanında sanatın tüm değerlerini, estetiğini kendinde barındıran ve yaşamı geleceğe taşıyacak olan ve gelecekteki yaşamı şimdiden inşa etme güzelliğini taşıyacak olan 'Ulusal Yerleşik' tiyatro başladı" dedi.

‘GEÇMİŞLE BAĞLARIN ZAYIFLIĞI’

Kürt tiyatrosunun büyük sıkıntılara ve baskılara rağmen günümüze kadar gelebildiğini ifade eden Orgun, “Ama hem geçmişte verilen mücadeleyle hem de toplumsal değerlerle, köklerle kurulan bağın zayıf olmasından kaynaklı gereken noktada değiliz” eleştirisi yaptı. Orgun, bahsettiği kökleri şöyle tarifledi: “Bizler Zagros’u bir dağ olarak biliriz ama Zagros aynı zamanda mitolojik bir tanrıdır. Bugün dünya tiyatrosunun kaynağı olarak gösterilen Antik Yunan’daki Dionysos'un bir öncesidir. Yani Dionysos'nun doğduğu yerdir. Yeni yaşamın, doğanın yeniden dirilişi ve mutluluğun tanrısı Dionysos'unun ana rahmi Zagros’tur ama biz bununla olması gereken bağı kuramadık. Geçmişle geleceğimizi kurmak kıymetlidir. Toplum olarak ihtiyacımız olan şey bir rönesans aydınlanmasıdır. Sahnedeki bir oyuncunun sadece bir birey değil, toplumun yaşadığıyla da bir tarih olduğunu bilerek, bağ kurarak ve buna göre üreterek bu aydınlanmada bir rol oynayabiliriz. Yani bir toplumun aydını, sanatçısı ve entelektüeli olması gereken o derinliği, bilgeliği ve kavgayı sürdürme rolünü gerçekleştiremezse, rönesansın gerçekleştirmesi imkansız. Bu aynı zamanda bizim öz eleştirimizdir ve öyle bakmalıyız. Salt sanatı bilmek de yeterli değil, bir bütün olarak evrenden başlayarak toplumu, yaşamı ve siyaseti de bilmek gerek. Yoksa salt kendi öznel bilgisiyle kendi alanında çığır açabilmesi, çözüm gücü olabilmesi çok zordur.”

FELSEFENİN ELEĞİNDEN GEÇMEYİNCE…

“Felsefenin eleğinden geçmeyen her şey ziyandır” diyerek "Kûçikê Sergo" oyununu değerlendiren Orgun, “Oyundaki temel vurgulardan felsefe sorunun anahtarıdır. Cevap ise bilmek sevmenin, sevmek anlamanın ve kavramanın anahtarıdır. Oyunda da yıllarca dünyanın dertlerini, acılarını ve mutluluklarını, kimi zaman komedya, kimi zaman tragedya diliyle anlatılıyor ama öncesinde felsefenin eleğinden geçirerek öyle paylaşılıyor. Örneğin son zamanlarda gençler toplum acı çekmiştir gülmeye ihtiyacı vardır diyerek, komedya diye bir şey yapıyorlar ama felsefesiz komedyanın toplumu çürüttüğüne inanıyorum. Yani gülmenin de bir aklı olmalı. Komedyada ve tragedyada da güçlü bir felsefe olmalıdır. Örneğin sahnede tiyatro yapılıyorsa geçmişle, tarihle, mitolojiyle, bilgiyle, bilinçle, felsefeyle, estetikle, destanlarla, çiroklarla, yani insanın kökeniyle bağ kurup oradan damıta damıta gelmiyorsa, oyuncu burada bu işi yapıyormuş gibi görünür. O yüzden felsefesiz yapılan sadece sanat değil, ne varsa hepsi ziyandır. Öcalan’ın (PKK Lideri Abdullah Öcalan) bir önermesi var, 'Felsefesiz siyaset yapmak kendini pazarda pazarlamaktır'. Diyalektik de bunu söyler; ne yaparsan yap, akılla bilinçle yap, akılla duygunun birliğini sağlamalı. O ahenk sağlanmalıdır" şeklinde konuştu.

Orgun, “O felsefesizliğin ve özgür yurtsuzluğun insanda yaratabileceği problemlerin, insanı ne hale getirebileceğini anlatmaya çalıştık" dedi.

‘BİR İNSAN YURTSUZ YAŞAYABİLİR AMA…’

Oyunun dilinin soru sormak olduğunu aktaran Orgun, insanın nefessiz kaldığında değil, sorusuz kaldığında öldüğü yorumunu yaptı. Oyunda çöplük köpeğinin de yaşamanın nedenlerini ararken soru sorduğunu belirten Orgun, şöyle devam etti: “Bir insan yurtsuz da yaşayabilir ama çöplükteki bir köpek gibi. Elbette ki klasik bir devlet yapısından bahsedilmiyor ama bir halkın özgür bir yurdu olmalı ki Çöplük Köpeği gibi yaşamaktan kurtulabilmelidir. Belki biraz sert bir vurgudur ama biz de bunun bir parçasıyız. Bize bakılan bakış da biraz böyledir. Eğer toplumda insanlar eziliyorsa, biz Kürtler iki katı eziliyoruz ve iki katı acı çekiyoruz. Daha demokratik, özgür, yaşanılır bir şekilde kendi toplumsal kodlarımızı ve özgürlüğümüzü yaratmak zorundayız. Özgür bir yurttan kastım kendi kendini yönetip varlığını sürdürebilen bir gerçeklik yaratmak zorundayız. Bunun bilincin ve zeminini hep beraber oluşturursak, toplum kendini özgür kılar. Bu yüzden ihtiyacımız olan bu aydınlanmayı sanatla ve felsefeyle gerçekleştirmektir. O yüzden Kürt halkının da kendi kendini yönetebildiği özgür bir parçasının olması elzemdir.”

SANATÇI OLMAK

Sanatçının, toplumsal meselelere değinmesinin önemi üzerinde duran Orgun, “Günümüz sorunlarını, örneğin savaşı, kimyasal silahları, özgür basına yapılan baskınları ve benzerlerini sahnede sanatta dile getirememenin kaynağını da bir sanatçının veya aydının kendinde karşılaşılabilecek problemleri aşabilmenin enerjisini, bilincini ve gücünü oluşturamadığından ve örgürtleyememesindendir. Baskılara, engellere karşı sanatçının varlığıyla, duygusuyla, düşüncesiyle, çabasıyla ve verdiği emeğiyle aşabilir. Örneğin bizim sahnemiz yok, bizler evimizi sahne yapmışız, provalarımızı orda alırız. Sahnemiz yoksa duramıyoruz. Eğer insan o yaratma gücüne, erdemine ve derinliği kendisinde oluşturabilmenin kavgasını vermişse ve veriyorsa, o zaten her yerde sanatı yaratır" dedi.

BİR DEVLET POLİTİKASI

Kürt tiyatrosuna yönelik sansürlere değinen Orgun, "Türkiye'yi yöneten bir zatın son 20 yıldır yarattığı tahribatın sonuçlarını en yakıcı bir şekilde yaşamaktayız. Bu bir devlet politikasıdır. Kayyumlarla resmi yerler, belli bir süreden sonra sanatı yapmaya çalışan bireyi aslında kendi gerçeğinden de koparıp bir memurlaşmaya götürüyor. Fakat buna rağmen kavgasını yürütebilen ve sürdürebilenlerimiz var. Her şeye rağmen halkımız bizi sahipleniyor” diye belirtti.

MA / Sterk Sütcü

Editör: Haber Merkezi