TÜKENMİŞLİK

Tükenmişlik Sendromu; başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji azalmasının yanı sıra, tatmin edilemez isteklerin oluşması sonucunda içsel kaynaklarda tükenmişlik durumudur. Belirtilerini, kişi kendisinde fiziksel olarak bitkinlik, yorgunluk, çaresiz, mutsuz ve umutsuz hisseder, diğer insanlara ve hayata karşı da olumsuz tavır ve tutum olarak yansıtır. Genel olarak; vücudun çeşitli bölgelerinde ağrılar, umutsuzluk, karamsarlık, azalmış özgüven, sürekli yorgunluk ve bitkinlik, dikkat dağınıklığı, unutkanlık, kalp çarpıntısı, algıda zayıflık ve kendini değersiz hissetme gibi semptomlar görülebiliyor.

Toplumu, bireyden bağımsız olarak düşünemeyeceğimize göre toplumsal olarak yaşadığımız hastalık aynen bu tanıma uyuyor. Yıllardır ağır baskılara ve yoğun çalışma koşullarına dayanmak zorunda kalıp da kendini koruyup kollayacak bir sistemi kuramamanın başarısızlığı ile sınanıyor. Defalarca aynı yöntemi(din, vatan, bayrak, milliyet kavramlarının sahibi sağ partileri) deneyip başarısız sonuçlar almak, tükenmişlik sendromuna bağlı unutkanlık ve dikkat dağınıklığı belirtisinden öte bir şey değil. Üstelik özgürlük, eşitlik, hak-hukuk ve adalet gibi değerler için mücadele edenlere bölücü-terörist yakıştırmasına inanacak kadar algıları da körelmiş vaziyette. Bir yaz meyvesinin kilosunun otuz beş lira olmasına, gün aşırı faturalara yansıyan zamlara tepki gösterecek enerji ve güç kaybı yaşadığının farkında bile değil. Tatmin edilemez isteklerinin oluşması ve bunlara yönelim ise toplumda yaratması gereken reaksiyonu oluşturmuyor. (O tatmin edilemez istekler de nedense daha çok temsiliyet verdiğimiz siyasetçilerde ve atanmış bürokratlarda zuhur ediyor.) Milyon dolarlık yandaş ihale ve usulsüzlükler, pahalı-şatafatlı makam arabaları, konutları ve yaşantılar, artık çene bile yormuyor öyle ki gözler alıştı.

Din –vatan- milliyet söylemleri üzerinden siyaset yaparak iktidara gelen yönetimlerin ötekileştirme, ayrıştırma ve çatıştırma üzerine kurulu politika ve uygulamalar hastalığın ana kaynağı. Bu yüzden mevcut yaşam koşullarında bir değişme olmuyor. Hastalığımızı tedavi etmek şurada dursun, şiddeti gittikçe arttıkça artıyor. Sistemin besleyip büyüttüğü mafya lideri Sedat Peker’in attığı twitlerde, devletin tepesindeki önemli kurum ve yetkililerinin uyuşturucu ticaretiyle ilgili iddialarından tutun; rüşvet pazarlıkları, hırsızlık-yolsuzluk, fuhuş haberleriyle ilgili ortalarda uçuşan belgeler-görüntüler, mafya grupları arasındaki çatışmalar, vatandaşa işlemeyen devlet kurum ve yapıların halleri sadece dizi film gibi izleniyor. Yargıda karşılığını bulmayan bu suçlamalar; kısa sürede zenginler sınıfına girmek isteyenlere, katillere, tecavüzcülere, ahlaksızlığı meslek edinmişlere yol-yöntem gösteren emsaller olarak ortada duruyor. Tüm bu olanlara toplumun sessizliği hastalığımızın ağır seyrettiğine delalet. Bu sessizliğin tek nedeni korku değil tabii ki kendini değersiz hissetmekten de kaynaklı…

Garibim vatandaş kendini nasıl değersiz hissetmesin… Korka korka girdiği hastanede doktor karşısında, adliyede boynu kıldan ince, kolluk kuvvetleri karşısında hazır olda, siyasetçilerin karşısında el-pençe, vali –kaymakam karşısında iki büklüm olmaktan ne özgüven ne de özsaygı kalır.