Türkiye Afrin’i her an işgal edecekmiş gibi bir hava yaratıldı. ‘Bir haftada dünyayı başlarına yıkarız’ açıklamalarına neredeyse Türkiye’yi inandıracaklar.

Türkiye Afrin’i her an işgal edecekmiş gibi bir hava yaratıldı. ‘Bir haftada dünyayı başlarına yıkarız’ açıklamalarına neredeyse Türkiye’yi inandıracaklar. Şaşkınlık verici. Sayın Erdoğan’ın, “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız” * Sonuç; yıkıcı ve kahredici bir insanlık dramına yol açan ve bir büyük fiyasko…
Akıllı insanlar, kendi başına gelmeden başkalarının yaşanmışlıklarından ders çıkarmasını bilenlerdir. Enver Paşa’nın Palandöken macerası ortada. Hadi onu geçelim, bari son 6 yılda kendi yaşadıklarından ders çıkarılması gerekmez mi? Değil, gerçekten akıl ve izan sahibi insanların anlayabileceği şeyler değil bunlar.

***
Afrin’i işgal etmek ve gözetimleri altında olan ÖSO’culara teslim etmek istiyorlar. Bu ne kadar mümkün?
Afrin halkı örgütlü olmasaydı, Kürt ağırlıklı ama savaş sonucu göç edenler dahil, Arap, Türkmen ve diğer halk kesimleriyle milyonu aşan nüfusa ve bu süreçte coğrafi nedenlerle savaştan uzak kaldığından pek yıpranmayan ama savaşın her an dayatacağı bilinciyle gelişmiş eğitilmiş, modern silahlarla donatılmış askeri güce sahip bir halk olmasaydı bir olasılılık bu mümkündü. Tabi yabancı işgali kısa sürede direnişe yol açacağından, bölgesel ve küresel güçler bu gelişmeye seyirci kalmayacağından ne kadar kalıcı olurdu bu da ayrı bir sorun…

İşgal hareatı başladığında sadece Afrin halkı mı direnecek? Rojava halkları, Kobani, Til Abyar, Cizir’e, Rakka’ya kadar halk güçleri seyirci mi kalacak? Ya Bakur, Başur ve Rojhilat halkları? En önemlisi yeni muktedirlerin cephe gerisi olarak telakki ettikleri Türkiye’nin ve Başur’un Kürdistani halkları, kadınları, aydınları, gençleri… Gerçekten seyirci kalacakları mı sanılıyor?

Gerçek, özellikle 7 Haziran Genel Seçimlerinden sonra toplumun “genleriyle oynama” ve “formasyon değişikliği” yaratmak için derinliğine planlanan ve uygulanan bütünlüklü yaygara, gözdağı, algı operasyonları, kirli yönlendirme ve “temizlik” politikaları projesi belli bir yılma ve geri çekilme eğilimi yarattı, yaratmadı değil; ancak halkın gelip korku duvarlarının sınırına dayandığı, Afrin’deki Kürt kardeşleri ve kardeş halkları yok edici operasyonun vicdanlarda patlamaya yol açabileceği de bir gerçek…

Yoksa “Çökertme Planı” bilmediğimiz yanlarıyla sürdürülüyor mu ve de yeni tür bu Sri Lanka toplumsal/politik mühendislik projesi bazı sonuçlar verdi inancıyla, yaşanan pasifikasyon döneminin sonuçları kalıcı mı sanılıyor…
‘Yaşanan son 6 yıl’ ve “düştü, düşecek” dediği Kobane deneyimi bu nedenle mi “yok hükmünde” sayılıyor yoksa?

***
Şu soruları sormak en tabii hakkımız: Türkiye’nin Afrin’de ne işi var? Kendi güvenliğini başka bir ülkenin bir bölümünü işgal etme, o bölümde yaşayan halkın yönetim biçimini tasfiye etme, direnenleri yok etme pahasına yürütülen politika ne kadar doğru ve meşru… Afrin ve Suriye halkları ve dört parçada Kürdistani halklar, Türkiye halkının aydınlık yüzleri ve Türkiye’nin batısında yaşayan Kürtler bunu hazmeder mi? Ya Avrupa ve dünya demokratik kamuoyu…

Dahası, bu etki altında ama esasen kendi stratejik çıkarları gereği, Putin’in hava koridorlarını açmasına, hatta kapsamlı bir kara operasyonuna dahi imkân tanımadığı, bu konuda genelde ABD’nin, bölgede İran’ın ve Suriye rejiminin bir biçimde Rusya’ya paralel durduğu ortadayken hangi güç dengeleri oyunu içinde Afrin’e girilecek?
“Direnme Hakkı” diye bir kavram var, insanın insanlaşması, vatan bilincinin oluşması ve ilişkileri belli bir hukuka bağlama sürecinde işgale karşı direniş en temel kazanılmış hakları arasındadır. Afrin halkının direnme hakkını kullanmasına, dünya insanlığının Afrin halkının arkasında durmasına kim ne diyebilir…
Ve Türkiye’yi ve Türkiye halkını, yani bizi dünya insanlığının karşısında “mahcup” etme kime düşer, kimin haddi?
Ez cümle: “Ver mehteri”…

CELALETTİN CAN