Dilbilimci yazar İrfan Babaoğlu'nun bugünkü köşe yazısında, 'Vicdani Tavır…' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Vicdani Tavır…

Kürt halkı, geçen yüzyılda, bu uğursuz rejimden neler çektiğini, hep gündeminde tuttu. Umutmadı. Sesiz kaldı uzun yılllar,  acılarını içine gömdü. Bu dert ve acısını, anneler çocuklarına lorin olarak, dengbêjler stran olarak ve halk  foklor olarak bir direniş kültürüne  çevirdi. Ve bunu  nesilden nesile aktardı. Sonra Kürt halkı, son kırk yıldan bu yana  özgürlük ve adalet haykırışını yüksek perdeden ortaya koydu. Ve bu halk Dünya  gündemine girdi. Ortadoğu ile sıkı bağlantısı olan Kürt sorunu geri dönülmez bir aşamaya geldi.

21. Yüzyıl artık merkezinde Kürt halkı ve ülkesi olan bir yeni yüz yıl oldu. Bu yeni yüzyıl, Kürt halkına hayatı zindan eden diktatörlerin yıkılışına tanık oldu. Irak ve Suriye’de bu gerçekleşti. Iran etkisiz kaldı. Sırada Türkiye var, deniliyor. Evet Türkiye var.  Neden olmasın: Kürtlerin bel kemiği sayılan nüfus Türkiye’dedir. Ve Kürt Siyaseti 40 yıldan bu yana  kimlik, özgürlük ve adalet arayışındadır.  

Kürt halkını sömürge koşullarında elinde tutan dört devletten sadece Türkiye, bu köhnemiş düzenini sürdürme isteğinde diretiyor. Bu amaçla, bütün planlarını, sratejilerini Kürt halkının insani ve ulusal, dil ve kültürel haklarını içeren  bir statü sahibi olmaması için harcıyor.  Sahip olduğu medyayı özel savaş  yalanları ile dolduruyor. Teknik ve silahlanmasını bunun için, her türlü katiamı gerçekleşitirmek üzere hazır tutuyor. Hükmettiği halkı, Türkiye halkı veya halklarını da açlık ve «aptallık» sınırında tutmaya, ancak bu çıplak devletin zor aygıtı ile devam ettirebiliyor.

Ama Ortadoğu ve Dünya gerçekleri onun bu zalimane isteklerinin emrinde değil!

Hayat ve direniş ırmağı başka türlü akıyor.

Nitekim son aylarda Suriye’de yaşanan gelişmeler artık bir çok şeyin dünya hakim güçlerinin planlamaları sonucu  ilerlerdiğini ortaya çıkardı.

Bu gelişme, Kürt halkı ve onun siyasetçileri için sürpriz değildi bana göre.

Üçüncü Dünya savaşı kavramı, Sovyetler birliğinin çöküşü ardından, dünyada devam eden savaşlara Kürt siyaseti tarafından bu ad kondu. Kürt siyaseti  neden bu öncü tespitleri yapabiliyordu? Çünkü bu siyaset  Ortadoğu’nun sıcak ulusal ve sosyal mücadeleleri içinde şekillendi ve onun  ideolojik politik tanımını yapabildi.

100 Yıl önce Kürtlerde, dört parçanın hemen hemen tamamında böyle bir akıl, siyasi bir bir birikim  ve ideolojik ve politik bir yoğunluk yoktu.  

Şimdi var…

Bu politik ve ideolojik gelişmeyi destekleyen halk desteği de var.  

İşte bundan dolayı  bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen güçler Kürt halkının varlığını ve siyasetini hesaba katmak zorunda kalıyorlar. Dostluktan öte bir şeydir bu.  Nesnel olarak bu böyledir.

Amerika’nın ve Avrupa demokrasi ve insani değerlerinin Kürt halkı ve mücadelesi ile işlevsel bir eşgüdümü olduğu da bu nesnel durum gereğidir.

Bu gelişmeye karşı bir tek Türkiye aykırı duruyor. Çünkü Türkiye’ye egemen olan iktidar kliği  faşist ve ırkçı bir kliktir. Bu klik, Türk halkını veya Türkiye halklarını temsil edecek durumda değildir.  Sadece bu kısır egemenliği ve ırkçı emelleri uğruna  Dünya demokratik ve insani değerleriyle çelişir vaziyette, saldırgan, fırsatçı, büyük güçlerin taşeronu olmaktan öteye gitmeyen bir politika izliyor.

Bu sebeble hata yapmak, tutarsızlıklar sergilemek zorundadır!

Devletin zor aygıtı ile tekrar yeni bir yüzyılı Kürtlere acı çektirmek ve ülkelerini cehenneme çevirmek istiyor. Bunun için elinden gelen her türlü gayr-ı ahlaki yol ve yötemleri denemekten, katliam silahlarını kullanmaktan geri kalmıyor.

Böylesi bir durumda, Kürt halkı önemli bir kavşaktan geçiyor. Bu önemli kavşakta birlik siyaseti her zamankinden daha fazla öne çıkmakta ve acil bir ulusal tavır olarak kendini duyurmaktadır.   

Bu birlik, bir ulusal Kongre etrafında birleşmek şeklinde olabilmeli. Bu, o kadar kolay olmasa da her kes, her örgüt, her parti  tarafını  belli eden açıklamalarla, en azından Kürtlere dönük haksız politikaları eleştirebilmeliler.  Katliam tehditlerine karşı sesini yükseltebilmeliler. Gerçekleşen işgal ve imha hareketlerini şiddetle kınamalılar.

Söz ve yazı erbabı aydın ve yazarlar, Kürtlerin ulusal ve insani hak ve özgürlüklerine karşı duran devlet ve örgütlerle işbirliği yapan örgüt ve partileri ayıplamalılar, kınamalılar.

Unutulmasın ki, başarıya ulaşan halk ve uluslar önce kendi içlerinde en geniş birlikteliği yakladıkları için başarıya ulaştılar.

Bu tarihi sosyal ve siyasi gerçekler Kürtler için çok daha geçerlidir.  

Çünkü Kürtleri yok etmek isteyen güçler en büyük desteğini Kürtlerin parçalanmışlığından, ulusal ruh ve ulusal akıl etrafında birleşemeyen tutumundan alıyor. Bu sebeple yüzyıl boyunca iki Kürdün bir araya gelmemesi için ellerinden gelen oyunları çevirdikleri tarihten gelen bir tecrübe olarak akıllardadır.

Her muhalif Kürdü «Terörist» diye damgalamaları bundandır.

Son yıllarda, dinine temiz duygularla bağlı Kürt halkını,  din maskesi takmış cihatcılarları, kravat takmış hizbullahçıları her gün daha fazla ortalığa sürmeleri bundandır.

Kuşkusuz, bunu her Kürt ve demokratik insanlık biliyor.

 Ama yine de zalim iktidar sahipleri, bu hassas kavramları kulanarak gerici savaşından vazgeçmez. Biz de bu mazlum halk adına daha cersaretli olacağız, birlikten yana tavrımızı her vesile ile haykıracağız, kimin elinden ne geliyorsa yapmaya, göstermeye devam edeceğiz.

Güneş Ortaduğu’dan doğar. Kürt halkı bunu ortasında yer almaya devam edecek.

Aydınlık günlere olan umudu yiritirmeden…

…/…

İrfan Babaoğlu / 20 Aralık