“Şimdi gerçekten de tarihten gelen, tarihsel olan kadının deneyimlerine, kadında işleyen enerjiye ihtiyaç var. Yaşam erkek aklının sınırlarına sığdırılamayacak kadar kadıncadır.”



Bulutların güneşi gölgelediği, güneşin bulutları işittiği,  rüzgarın sesiyle yağmur tanelerinin dans ettiği, tüm canlıların aynı ruhtan geldiğine inanılan bir çağda başladı kadının yolculuğu. Hayat denen o sevinç duraklarında bir bir çıktı tüm zaman basamaklarını. İlk basamağın azametini bir sonraki basamağın adaletini,  her basamakta yarattığı duygunun güzelliğini ilk yaşayan, yaşatan oydu. Yaşamın coşkusunu hisseden, onu gören kadın, yaşamın farkına varmış, farkına vardığını bilmiş,  bildiğini anlamış, anladığıyla kendini oluşturmuştur.


Her an oluşum halinde olan kadın evrenin ritmini yüreğine, kargaşa ve kaosunu da içine alarak yürümüştür. Kadınların ortak yazgısı olan bu yolculuk, içimizde yankılanan yaşamın sesini, ezgisini, sezgisini tüm zamanlara taşıyarak varlığımızın anlamını da oluşturmuştur. İçinde yaşadığı kaosu değişim ve dönüşüm diyalektiğine dönüştüren, sezgisi ile bilinmeyeni bilen, unutulanı hatırlatan, görünmeyeni hissettiren aynadır kadın.


Bundandır kadınlar ne yaşarsa yaşasınlar her şart ve koşul altında içlerindeki bu yolculuk halinde olan kadına inanırlar. Kadında yolculuk halinde olan bu enerjisi dünyaya özgürlüğü, aşkı, adaleti, şefkati, merhameti dahil ederek yaşamın evrensel ilkelerini oluşturur.


Yine kadında dile gelen enerji erkek aklının tüm biçimlerine karşı direnmeyi, çoklu düşünmeyi, tercihli yaşamayı ve seçenekli bakmayı öğretmiştir.

Şimdi gerçekten de tarihten gelen, tarihsel olan kadının deneyimlerine, kadında işleyen enerjiye ihtiyaç var. Yaşam erkek aklının sınırlarına sığdırılamayacak kadar kadıncadır. Yaşamın erkek halinden çıkarılıp kadınlaşmaya ihtiyacı var.


Dünyamızın içinde olduğu bu kritik zamanı da her zamandan daha fazla kadın sağduyusuna, sezgisine ve kadın tarafından gelişecek bir akla, bilime, tartışmaya, konuşmaya, öneri ve öğüde ihtiyacı ortadadır.


Fethedildiği düşünülen doğa teslimiyeti kabul etmediğini haykırıyor belki de. Uyarıyor kadınca bir sezgiyle…


Bir tarafta dünyayı bu anlamda iyileştirecek, bu ve benzeri bir sürü krizden çıkaracak bir kadın düşünce ve duygusuna ihtiyaç varken diğer tarafta bunu kabullenmeyen, sürekli kriz üreten bir erkek gerçekliği yaşanmakta.


Her kadın yaşamın aynasıdır. Erkek kadının aynasında kendine baktığında kendindeki eksik enerjiyi görüp tüm öfkesini kadına yöneltmekte.Normal zamanda evdeki şiddetini sokağa da taşıyan erkek, korona zamanında sınırsız şiddetini sınırlı mekanlarda uyguluyor olmanın acısı ile daha fazla şiddet üreterek kadına yönelmekte. İnsanlığın bir yol ayırımında olduğunu düşünen sağduyu sahibi her insanın kendini sorguladığı, üzerine düşündüğü,  içsel bir yolculuğa çıktığı bu zamanda.


Erkek şiddeti kadınların yaşam hakkını elinden aldığı gibi kadınların içlerindeki kadın enerjisini öldürerek yaşamı da öldürüyor. Böylece dünyanın ihtiyacı olan iyileşme hakkı elinden alınıyor. Dünyayı, ‘hasta’ eden bu zihniyet, hastalık üretmekte ve iyileşmemekte ısrar ediyor.Bu ve belki de artık peşimizi hiç bırakmayacak benzeri salgınlar, krizler, felaketler bize hastalık üreten zihniyeti değiştirme çağrısı yapıyor.


Fethedildiği düşünülen doğa teslimiyeti kabul etmediğini haykırıyor belki de. Uyarıyor kadınca bir sezgiyle. Benim canlı olduğumu, canlılığın kökeni olduğumu unutma.  “Benim fethim, benim talanım kıyametin kendisidir” diyor.


Doğaya tahakküm, kadına tahakküm ve şiddet. Bu sömürü çağını yürüten bir motor gücü oldu. Ama artık bu motor duruyor. Doğa dur dedi, kadınlar dur diyor.

Korona günlerinde hayatta kalmanın sırlarına izleyici konumlarımızdan çıkıp, bizi buna mahkum eden ‘sistem’ dediğimiz meselenin alt ve üst yapısını oluşturan ‘erkekliği’ öldürmeyi her zamankinden daha fazla öncelememiz gerekiyor belki de. Kadınca sezgimizle, sahibi değil sadece bir parçası olduğumuz doğaya tekrar dostça merhaba demenin de bir yordamı olacaktır bu.


Doğada hastalık yoktur, şifa vardır. Şifanın bilgisi, sezgisi kadınlardaydı ve öyle olacak her zaman.

( Türkan Yüksel JINNEWS'te yazdı )
Editör: Haber Merkezi