MALATYA- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ; HDP Malatya eski il eş başkanı aynı zamanda sitemizin köşe yazarı Hasan Şahin Gazeteci Hamza ÖZKAN’nın sorularını yanıtladı.

 

 

 

 

MALATYA- ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ RÖPORTAJ; HDP Malatya eski il eş başkanı aynı zamanda sitemizin köşe yazarı Hasan Şahin Gazeteci Hamza ÖZKAN’nın sorularını yanıtladı.



Söyleşimize sizi tanıyarak başlamak istiyoruz, Yazar Hasan Şahin kimdir, neler yapar, nasıl bir hayat görüşünü benimser, evrenle ve insanla nasıl bir ilişki içindedir?

 Öncelikle bu zor zamanda gazetecilik adına güzel şeyler yaptığınız için sizlere Teşekkür ediyorum.

Uzun yıllar öğretmen olarak yurdun çeşitli yerlerinde görev yaptım. Bu çeşitlilik beni ülke insanının merkezine koydu. Aslında hepimiz kadim bir coğrafyanın kendine has güzel yüzüydük. Güzel insanlardık. Sadece bu güzelliğe bir engel vardı ve o engelin adı insanı anlamayan sistemdi! İşte bu beni daha çok insanı anlamaya itti! İnsanı anlamak, insanı yazmak ve yaşadığımız evren de, insan olana dair yol almak!

 Bir şair olarak dil sizin için nasıl bir anlam taşıyor ve özelinde şiir sizin için ne ifade ediyor?

Yazı ve dil, yazın sanatının mihenk taşıdır. İnsan, dil üzerin de gelişir ve kendine ait olanı yaşar. Ben şiir ve romanlarım da mümkün olduğu kadar dilin sadeliğine önem veriyorum. Sonuçta gelişmekte olan bir ülkede yazıyorsanız, dilin geniş halk kitlelerince anlaşılır olması lazım. Türkçe güzel bir yazı dili. Keşke aynı güzelliği Kürtçede de yaşatabilseydik! Çünkü Kürtçe müthiş bir müzik ve sanat dili. Türkçeyi sonradan öğrenmiş biriyim. Ana dilim Kürtçeyi oldukça iyi konuştuğuma inanıyorum. Örneğin Kürtçe şiir yazarken daha rahatım ve önüme daha geniş bir alan çıkıyor. Tatbiki en büyük amaçlarımdan biri de Kürtçe şiir ve romanlarla okuyucunun karşısına çıkmaktır.

Ayrıca şiir benim için insan ve doğa ilişkisinin vazgeçilmezliğini anlatır. Hüznü, kavgayı, aşkı, direnişi ve başkaldırımı en çok şiirde bulursunuz! Kısacası şiir benim için isyanın adıdır. Aşka ve otoriteye isyandır!

Roman yazmak nasıl bir süreç, hangi aşamalarda geçiyorsunuz?

Roman, öykü, hikâye...

Yaşadığımız coğrafya da bunlara dair o kadar çok malzeme var ki!

Yaz, yaz bitmez derler ya! İşte öyle bir şey. Genelde konu aramıyorum ve konu gelip sizi buluyor! Sonra kahramanlarınızı seçiyorsunuz! İyi kahramanınızı seviyor, kötü kahramanınızla mücadele ediyorsunuz ve ne yazık ki kimi zaman kötüler de kazanıyor! Bu coğrafyanın acı gerçeği olsa gerek!

Şiir ve Roman yazmak nasıl bir süreç neler hissettiriyor size, şiir ve roman yazabilmek nasıl bir deneyim?

Şiir konusun da anlık duygularla hareket ettiğim çoktur! Birden yazar çıkarım ve kimi zaman öylesine dediğim bir şiir bakıyorum iyi bir karşılık bulmuş ve dönüp tekrar bakıyorum; sonra gülüyorum “ bunu ben mi yazmışım” diye?

Tabi yazdıktan sonra karşılık bulması güzel bir duygu! Daha da yazmak istiyorsunuz ve başlarken bir emekleme dönemindeki çocuk gibidir! Bitince o çocuğun koşarak size geldiği kadar haz vericidir!

Aslında yıllardır yazıyordum. Çocuklarım ve çevremdeki dostlar beni bir yanlıştan alıkoydu! Bu ülkede kimse kitap okumuyor diye bunları basmak içimden gelmemişti! Dedim ya, ısrarlar sonucu kitaplaştırmaya başladık, iyi ki de yapmışız!

Tabi yazmak bir deneyim ve dahası, bir yaşanmışlıktır! Benim en büyük şansım yaşadığım coğrafyadır! Yaz, yaz bitmez...

Yitik kent ve xezal Yayınlanan kitaplarınızın temaları neler, okuyucuya neler anlatıyorsunuz, kitaplarınız nasıl bir sanat anlayışı ile yazıldı?



“ Yitik Kent” ilk şiir kitabım ve onu Xezal romanıyla birlikte çıkardık. Bir amacım vardı; okuyucu bana “ ya kardeşim sen şiiri bırak, roman yaz” ya da tersi.

Fakat tam tersi oldu. Eleştirmen ve okuyucular “ ikisini de yazmaya devam” dediler!

Şiirim de özellikle yaşanmışlıklar ve gördüklerimi imgelemeye çalışıyorum! İçin de her şeyi bulabilirsiniz! Politik kaygılar ve aşka dair ne varsa ortaya karışıl pişirmeye çalışıyorum desem yeridir!

İşte bazen “ gecenin zifiri yanın da” ışığı ararken, bazen de “ annemin öptüğü yerden, en ince yerimden, boynumdan kopuyorum.”

Xezal ilk romanımdı! Beklediğimden çok tuttu. En büyük okuyucu kitlem kadınlar oldu! Çünkü bu coğrafyanın direngen kadın ruhu vardı ve Orada bir de “ Seyran” karakteri vardı; biz o karakteri romanın bir yerinde bırakmıştık! İşte o kadar meraklı sorular geldi ki “ Seyran’a ne oldu?” diye. Burada sizin aracılığınızla duyurayım: “ Seyran” geliyor! Hem de çok kısa sürede.

Kitaplar mutlaka bir sanat anlayışıyla örtüşmeli. Bunu ne kasar beceriyorum, doğrusu bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, sanat bir nevi aykırılık ve baş kaldırıdır! Ülkemiz de bu tam yerine oturmadığı için maalesef şiirimiz ve romanımız gelişmedi!

Korkarak yazdığınız sürece de gelişmez. O nedenle şiirimiz bir asırdır yârin sarı saçları ile mavi gözlerinden öteye bir yol kastetmedi! Aynısı diğer yazın türleri için de geçerli!

Tehlikelidir diye sözcük ayıkladığınız da şiiri ve romanı katıl eder, tatsız tuzsuz bırakırsınız. Çünkü günümüzde hala “ yasak” diye kitaplar alınabiliyor!

Hep şiirlerinizden söz ettik ama ‘Naciye’yi Vurdular‘ kitabınız roman olarak raflardaki yerini aldı. Roman yazmaya sizi iten ne oldu, romanın sizdeki yeri nedir?



Evet, son olarak çıkan kitabımız “ Naciye’yi vurdular.”

Biri birinden bağımsız yedi öyküden oluşuyor! Hüzün ve mizah bir arada diyebiliriz! Bire bir yaşadığım ve gözlemlediklerim var! Mesela seksenlerde ki devletin bir “ Doğum kontrol” çabası var ve bununla ilgili mizahi önlemleri var! O zaman öyle düşünen devlet, bugün “daha çok çocuk doğurun” diye baskı yapıyor! İşte böyle bir yer de konu bulmak hiç zor değil!

Bu nedenle “ Naciye’yi vurdular” kısa sürede iyi tuttu! Çünkü bizi, bizden olanı yazıyor!

 

Türkiye’nin geleceğine dair endişeleriniz nelerdir, bu gidişat sizi, sanatı ve özelde de edebiyatı nasıl etkiliyor?

Osmanlı’ya matbaa iki yüz elli yıl sonra geldi ve bugün hala o acıyı yaşıyoruz! Kitapla hiç bir zaman arası iyi olmayan bir toplumduk! Tabi bunun tek nedeni devlet anlayışıdır! Köy Enstitüleri bu ülkede okuma ve aydınlanma için büyük bir fırsatken, orayı bir asimilasyon merkezine dönüştürmek isteyenler, işin içinden bir aydınlanma işareti görünce derhal kapattılar!

Sonra yazarlar ve şairler tutuklandı! İlginçtir bu ülkenin edebiyatı cezaevinde gelişti!

Yani hiç bir zaman özgür olmadı! Sizden istenen sadece suya sabuna dokunmaz cinsten yazmak! Bu yazmak değildir! Bu sanatı, edebiyatı katletmektir! Yirmi birinci yüzyılda yazarı ve kitabı tutuklu bir ülke tenime kurşun gibi batıyor! Ülkem asına kaygı duyuyorum! Yazmak isteyen nice yeni yetenekleri korku kilimin de eritip gidiyoruz ve geriye sadece boyalı bir basın kalıyor!

Sanatı ve edebiyatı gelişmeyen bir

Ülkede zincirin hiç bir halkası gelişmez!

Zaman ayırıp, sorularımıza yanıt verdiğiniz için Ötekilerin Gündemi olarak teşekkür ediyoruz...

Söyleyiş ve duyarlılığınız için ben teşekkür ederim.