Mücadele günlerle sınırlı değil… Ve bundandır ki kadınlar yılın her günü mücadele ediyor. Ancak 8 Mart’ın başka bir anlamı var. 1857’den, tekstil işçisi kadınlardan bu yana… Bir direniş destanı… Fabrikada, tarlada, grevde, direnişte… Her 8 Mart’ta kadın dayanışması, kadın mücadelesi yeri göğü inletir tüm dünyada…

Kışı, soğuğu dağıtan baharın ilk müjdecisidir kadın mücadelesi… Kol kola, renkler, sesler, yumruklar, bayraklar çıkar sahneye… Dünyaya bir isyandır kadınların hep bir ağızdan haykırdıkları… Bir çağrı, bir gelecek manifestosu…  

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, geçtiğimiz hafta tüm dünyada ve Türkiye’de kutlandı. Yine bir umut manifestosuydu. Kadınlar bir kez daha eşit haklar, özgürlük, barış ve emeği için alanlara çıktı.

Dünyanın başına bela olmuş diktatörler halklara, işçi ve emekçilere ne kadar zulmediyorsa, kadınlara misliyle zulmediliyor.  İşçi ve emekçilerin, halkların ulusal ve sosyal kurtuluş, cins ayrımcılığına karşı mücadeleleri boyunca kazandıkları haklar yok sayılmaya çalışılıyor. Kadınların dişe diş, büyük bedeller ödeyerek elde ettiği haklar gasbedilmek, kadınlar neredeyse Orta Çağ karanlığındaki uygulamalara mahkum edilmek isteniyor.

Burjuva demokratik hak ve özgürlüklerin görece daha işlediği gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi kadınlar her alanda ayrımcılığa uğruyor, kadın emeği daha çok sömürülüyor, kadınlar dinmeyen erkek şiddetine maruz kalıyor. Aynı işi yapan, aynı süre içinde çalışan kadınlar erkeklerden daha az kazanıyor. Devlette, bürokraside, tüm çalışma alanlarında yönetici kademelerde kadının adı yok hükmünde, kadınlar sendikal, siyasal mücadelenin emekçisi ama partilerin politika merkezlerinde, sendikaların karar mekanizmalarında eşit temsil sorunu aşılabilmiş değil. Kadın istihdamı daha az, kadın işsizliği daha çok.

Türkiye’de ise kadınlar katmerli bir baskı ve ayrımcılıkla karşı karşıya. Şiddet, taciz ve tecavüz her geçen gün artıyor. Kadın cinayetleri durmak bilmiyor. AKP iktidarı boyunca kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet daha da arttı. “Hiç kadın ile erkek bir olur mu?”  söylemi ile özetlenen Orta Çağ zihniyeti, kadınların yüzlerce yıldır yürüttüğü eşitlik ve özgürlük mücadelesinin kazanımlarına karşı büyük bir tehdit içeriyor. Kah kürtaj hakkı, kah nafaka hakkı, kah tecavüzcüyle evlendirme, kah İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması tartışılıyor.

Ancak kadınlar biat etmiyor, mücadeleden vazgeçmiyor. Bu 8 Mart’ta da İstanbul’da, Van’da, Ağrı’da, Amed’te, Adana’da, Ankara’da, Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar alanlara çıktılar. Yasaklara, devlet şiddetine, türlü engellere rağmen mücadele bayraklarını dalgalandırdılar. Erkek egemen zihniyeti her gün biraz daha tahkim ettiği için öfkelerini başta AKP-MHP ortaklığı olmak üzere tüm egemen zihniyete yönelttiler. Kadınlar işte-evde-sokakta-siyasette eşit ve özgür gelecek tasavvurlarını, yaşamlarını-emeklerini savunmaktan vazgeçmeyeceklerini haykırdılar,

Tabii yine AKP-MHP iktidarından beklenen oldu. İstanbul’da Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılan kadınların evleri basıldı. Bir gece yarısı evlerinden alındılar, Vatan Emniyet Müdürlüğüne götürdüler… Çıplak aramaya maruz bırakılan kadınlar oldu. “Ritme göre zıpladıkları” için Erdoğan’a hakaretten hedef haline getirildiler. Otoriter sisteme neşeyle kafa tuttukları için muktedirleri çileden çıkarmışlar.

Reklam

Daha birkaç gün önce Gazeteci Levent Gültekin, Halk TV önünde 25 kişinin saldırısına uğradı, parmakları kırıldı. Bu saldırı ne terör sayıldı ne de yapanlar bulunup yargı karşısına çıkarılmışken, hiç bir şiddete başvurmadan sadece rengarenk dövizleri, bayrakları ve danslarıyla yürüyen kadınlar; “Tayyip kaç kaç kaç kadınlar geliyor” diye slogan attıkları için gece yarısı evleri basılıp gözaltına alındılar.

Ancak kadınlar bu saldırıyı da dayanışmayla karşıladılar. Yılmadan, usanmadan direniyorlar. Poliste, mahkemede… Kadın direnişi, dayanışması bastırılamıyor. Örnek oluyorlar.

Görünen o ki Newroz’a da kadınlar damga vuracak. Newroz’un barışa vesile olması için şimdiden çağrılar yapıldı. Hazırlıklar başladı. Türkiye ve Ortadoğu’da halklar, savaşın, ölümlerin, yıkımın olmadığı bir gelecek istiyor. On yıllardır süren savaşlara karşı Newroz; halkların barış bayramı, eşitlik ve özgürlük bayramı olarak kutlanacak. AKP-MHP blokunun bölgede savaş, içeride şiddet politikası; bölgede emperyalist müdahalelerin derinleşmesi, daha çok ölüm, daha çok baskı, daha çok yoksullaşmadan başka bir sonuç vermedi. Halk bu gidişata itiraz ediyor; barış, eşitlik, özgürlük istiyor. Kayyumsuz belediye, kayyumsuz üniversite, hapiste tutulan vekillerine özgürlük, halk iradesine saygı talep ediyor. Gençleri bekleyen gelecek savaşta ölüm ve açlık/işsizlik intiharları değil; insan onuruna yaraşır koşullarda çalışmak, üretmek ve coşkuyla yaşamak olmalı. Pandemide ekonomik kaynakların 3-5 müteahhide, rantiyeye, silah baronlarına değil yoksul halka, emekçilere ayrılmasını beklemek hakkımız.

Ve AKP-MHP blokunun Türkiye’yi mahkum ettiği yasaklar ve yoksulluk cenderesinin parçalanması ancak Türkiye halklarının el ele vereceği bir mücadele ile olanaklıdır. Kürt sorununun eşit haklara dayalı demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır ve bu Newroz’da barış ve demokrasi talepleri daha da aciliyet kazanmıştır.

Editör: Haber Merkezi