Banyan Ağacı Ve Sanat

Dünyanın en muhteşem varlığıdır Banyan ağacı(Hint İnciri). Orta Afrika ve Hindistan gibi sıcak ülkelerde yetişen bu ağaç, kendi başına bir orman... Üç yüze yakın kalın gövde, üç bin civarı ince gövdeye sahip olabiliyor. Otuz metreye kadar da boy atabiliyor.

Tek bir tohumdan yeşerir. Bir fidan olup dalları çıkmaya başlayınca, o dallar toprağa doğru uzar ve kök salar. Yani kökleri yukarıdan aşağıya doğru büyür ve bir daldan yeni bir ağaç oluşur. Bu kökler havadaki nemi su olarak kullanır. Yani tek başına bir orman,” Ölümsüzlük Ağacı, Yaşam Ağacı”"gibi unvanları hak eden tek türdür. Ağacın ana gövdesi zamanla kuruyup ölse bile, ağaç yıkılmaz, diğer gövdelerinin sayesinde ayakta kalabilir. Meyveleri yani tohumlarını insanlar yemiyor; ama kuşlar için iyi bir besin kaynağı. Siddartha Gautama’nın(Buddha) kırk dokuz gün, bu ağacın altında oturarak aydınlanmaya ulaştığı rivayet edildiğinden Hintliler ve Budistlerin kutsal kabul ettiği ağaçtır. Budistler ve Hintliler bu ağacın birçok hastalığa şifa kaynağı olduğuna inanır, kabuk ve usaresinden ilaçlar yaparlar.

Sanat ve sanatçılar da böyle değil midir?.. Tıpkı Banyan ağacı gibi… Ormanlaşmış Banyan sanatın kendisi, ağacın ana gövdesi sanatçı, ana gövdeden çıkan diğer gövdeler ise sanat eserlerine benzer. İşte o eserlerdir sanatçıyı ölümsüz kılan…

Bedenen bu dünyayı terk edip gitmiş sanatçıların eserleri, Banyan’ın diğer gövdeleri gibi hâlâ yaşamakta, hayatımıza anlam ve güzellik katmaya devam etmekteler. Binlerce yıllık, tarihi ve kültürel yapılar, insanların hayranlık, ilgi, merak ve araştırma konusudur. Arkeolojik yöntemlerle ortaya çıkarılan eserlerin, sanatın; insanlık tarihi kadar eski olduğunu gösterir. Saray, tapınak, kule, kale, heykel, fresk, tablo, süs eşyaları, müzik aletleri ve yazılı materyaller. İşte tüm bunlar, medeniyetlerin sanat üzerine kurulduklarının göstergesidir. Binlerce yıl önce yapılmış bir eserin üzerinden binlerce kuşak insan ölüp giderken, o dönemden kalan eserler Ölümsüzlük Ağacı’nın dalları gibi hâlâ hayattalar. Çoğu eser, sanatçısının adı bile bilinmezken, yaşam için bir anlam ve ilham kaynağı.

“….

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine,

Bu hasret bizim…”

Büyük usta Nazım Hikmet’in bu dizeleri; insan, ağaç ve orman benzetimindeki şiirsel anlatımın somutlaşmış halidir Ölümsüzlük Ağacı. Usta, elbette ki bu ağaca ithafen yazmamıştır bu dizeleri. Doğanın kendiliğinden var olan sanatsal zehavirini görebilen, kendinde içselleştirebilen yaratıcılığıyla dökmüştür dizelere. Geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiği söyleşide,” … Ağaçlar ayakta ölür. Öldüğünde Nazım gibi Yaşar Kemal gibi Ahmet Arif gibi öleceksin.”diyen Banyan’ın ana gövdelerinden biri gibi olan Zülfü Livaneli, yaşamın bize bahşettiği hayatı, anlamlı ve değerli kılan sanat ve sanatçının değerini bu özlü cümlelerle ne de güzel anlatmış. Doğadaki yaşamın enerjisini oluşturan ve bu enerjinin sürekliliğini sağlayan ağaçların, sanat ve sanatçıyla olan benzerliğine de atıfta bulunmuş en anlamlı tespitiyle…

Ve her biri Banyan ‘ın ana gövdesi gibi olan nice sanatçılar; Mozart, Beethoven Ehmedê Xanî, Vedat Türkali, Lev Tolstoy, Virginia Woolf, Oscar Wilde, Stefan Zweig, Ömer Hayyam, Dostoyevski… Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı, Michelangelo’nun Adem’in Yaratılışı, Picasso’nun Guernica’sı, Angkor Vat Tapınağı(12.yy). Petra Antik Kent(M.Ö 9.yy), Shwedagon Pagoda, Terracotta Askerleri … Saymakla sayfalara sığdırılamayacak kadar muhteşem eserler! Her biri farklı zaman dilimlerinde ve kendine özgü sanatsal anlayış içerisinde yaratılmış eserler. Bunları yaratan sanatçılar, ölmüş olsalar dahi eserleriyle tıpkı Banyan’ın kolları gibi yaşamaya devam edecekler sonsuza kadar.

Ölümsüzlük Ağacı’nı kutsal kabul eden düşünce ve inanışlar pek haksız da sayılmaz. Sanatın kendisi, hayata kaynaklık yapıyorsa o kaynağı kutsal saymak gerekmez mi?

Editör: Haber Merkezi