ÇOCUĞA DAİR

Toprak, deniz ve çocuk; enginlikleri ve derinlikleri aynı üç varlık... Denizler; içine atılan, kendine yabancı ne varsa dalgalarla mutlaka atar kıyılara. Toprak gibi değildir deniz. Toprak, atacak yer bulamaz. Çoğunu kabul eder içine. Eritir, çürütür, kendine benzetir. Kabul etmedikleri de öylece durur ortalık yerde ayıbımız olarak. Gözlerimizin kıyısında dolanır dururlar.

İnsanoğlu, koca deniz kirlenir mi?.. Suyun içinde dağılır gider, su kir tutmaz, mantığıyla öylece acımasız ve hoyratça kirletir. İçinde milyonlarca hayat olduğunu bile bile çöpünü, kimyasal atıklarını boşaltır o mavi hayatın içine. Ta ki Marmara’daki o maviliği müsilaj kapatıncaya kadar, suyun üstünde yüzen çöpler batmıyordu gözüne. Oysa o maviliklerin üstünde yüzen şeyler ayıplarımız, günahlarımız ve acımasızlığımızdır.

Çocuklar da tıpkı deniz ve toprak gibidir. Küçüklüğü, bizlere her koşulda muhtaçlığı, onlara her türlü muameleyi yapabileceğimizi düşünür ve davranırız. Toprak ve denize yaptıklarımız gibi… Elimize, ağzımıza ne gelirse atarız çocuğun bedeni ve zihnine. En çok da koşulsuz, şartsız engin sevgisine, affediciliğine güvenerek yaparız. Öfkemizi, nefretimizi ve tatmin edemediğimiz egolarımızı bile salıveririz çocuğun üstüne. Büyüyünce unutulacağını düşünürüz. Unutmuyorlar oysa, hem de hiçbir şeyi…

  1. attıklarımızla beslenir, yedirip içirdiklerimiz dışında; söylediğimiz ninniler, okuttuğumuz kitaplar, anlattığımız masallar, sorularına verdiğimiz cevaplarla büyürler yavaş yavaş. ... Söylediğimiz her sözcük, yaptığımız her hareket, her dokunuş, onlara yönelik olmasa bile tutarlı tutarsız tüm davranışlarımız onların besinidir. Toprağı işler gibi işlemek gerekir çocuğu… Onlardan alacağımız her tepki; yaptıklarımızın karşılığı, tohum olarak toprağa attıklarımız olarak görmek gerekir. Toprağı kuraklaştırmak ya da yeşertmek gibidir onlara karşı davranışlarımız. İşte yetiştirdiğimiz o hayat, bizim mahsulümüzdür. Toprak gibi işlediğimiz çocukluğun, deniz kadar engin ve dalgalı olduğunu da unutmadan yapmalı. Hayat denen o yolculukta oluşan dalgalar, gel-gitlerle atar içindekileri kıyılarına. O kıyıları da biziz, attıklarınız size geri döner. Çocuk için doğru yerde doğru davranış ve koşulsuz sevgi; toprağa kullandığınız kaliteli yerli tohum ve iyi bakım gibidir. Geri dönütü; rekoltesi yüksek iyi mahsul, temiz tuttuğunuz denizin berrak suyu, kıyılarımıza çarpan beyaz köpüklü dalgaları gibidir.

Çocukların enginliklerine attıklarınızın, en azından çözünebilir, ya da hazmedilebilir cinsten olmalarına dikkat etmek, kıyılarımızı temiz tutmak adına önemli…

  1. kıyılarını toprak gibi kullanamaz, üstünü kapatamazsınız. Taciz ve tecavüzlerin üstünü beraat ya da takipsizlikle kapatıp bu çocukların toplum içinde kendiliğinden iyileşmesi ve normal bir hayat sürmesini bekleyemezsiniz. Çocuğa dahi bu şekilde düşüncesiz, merhametsiz duruş sergileyen bu yargı ve adalet sistemi kirlenmiş kıyılarımızdır. Taciz, tecavüz ve şiddet yaşamış çocuklar, büyüdüklerinde bu yaşadıklarını sessiz ve onları korumasız bırakan bu topluma şiddet, intihar, nefret, kin ve intikam olarak geri verecektir. İstanbul Sözleşmesi işte tam da bunun için vardı…

Sözleşmenin, ağırlıklı olarak kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önleme amacı olsa da 2. maddesinde ev halkının tüm üyelerini kapsadığını, çocuklara karşı şiddet ve çocuk istismarının önlenmesini de amaçlamakta. 37. maddesinde çocuk yaşta evliliklerin ve zorla evlendirilmelerin suç sayılması için yasal dayanaklar oluşturulması yükümlülüğünü içermektedir.

Şiddet tehlikesine karşı çocuğun yüksek yararı ve güvenliği, başka şekilde garantiye alınamıyorsa devlet; ebeveyn hakkını yasal düzenlemeler ve tedbirlerle elinden almakla yükümlüdür(Madde45). Şiddet ve şiddet tehlikesi mevcut ise aile mahkemelerinden çocukların velayeti ve kişisel ilişkinin(görme) sonlandırılması veya kaldırılmasını isteyebilme(Madde31) gibi hükümler, aslında çocuklar ve kadınlar üzerinden sağlıklı bir toplum inşa edebilmenin yasal dayanaklarıydı.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Ötekilerin Gündem’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Editör: Haber Merkezi