Futbolu Sevmeyen Futbolcular

Bütün futbolcuların futbolu tutkuyla, sadakatle sevdiğine dair varsayım ya da önyargı hiç de gerçekliğe karşılık gelmiyor. Futbol tarihi, futbolu sevmeyen, doksan dakikayı televizyonda ya da tribünde seyretmekle işkence çekmek arasında ayrım göremeyen; futbolu sadece meslek, “medar-ı maişet” olarak icra eden futbolcular da barındırıyor. Endüstriyel futbolun netice odaklı kurgusu ve başarı basıncı ne denli konforlu koşullarda olsa da futbolcuların da tadını kaçırıp huzursuz kılabilmekte, hatta onları erken emekliliğe ayrılmaya itebilmekte. Peki bu güzel, akışkan ve estetik olabildiği kadar sıkıcı; kolektif olabildiği kadar bireyci, hırçın, eril de olabilen oyunun hayranı olmayan oyuncuların kimler olduğuna gelin tadımlık değiniler üzerinden bir bakış düşürelim:

Barcelona'nın file muhafızı Ter Stegen, El Pais'e verdiği demeçte, "İnsanlara futbola dair hiçbir fikrim olmadığını söylediğimde bana gülüyorlar," diyerek futbola karşı ilgisizliğini ikrar etmişti. Ter Stegen, mimari hakkında konuşmayı futbola dair konuşmaya yeğleyen bir garip futbolcu... Ter Stegen futbolcuları isimlerinden ziyade saha içindeki hareketliliği, hücuma katılışı, nasıl şut çektikleriyle hatırladığını söylüyor.

"Mesela La Liga'da kimi isimlerle karşılaşıyorum ve kimin kim olduğunu bilemiyorum, ancak daha sonra bana maçın kaydı gösterildiğinde o zaman kimin kim olduğunu tam olarak bilebildiğimi fark ediyorum." (Ter Stegen)

"Keyifli, güzel müsabakalar haricinde veya arkadaşlığım olduğu için özel olarak ilgilendiklerim dışında çok fazla futbol maçı seyretmiyorum. Bazen bana bir futbolcunun ismini soruyorlar ve benim hiçbir fikrim olmuyor."

(Ter Stegen)

Gallerli futbolcu Gareth Bale, gönlünü golfa kaptırmış, “futbolu golfla aldatan” bir futbolcu... Gareth Bale, Real Madrid'le arası limoniyken, yedek kulübesinin müdavimi ve efendisi olduğu vakitlerde sergilediği bir Galler bayrağının üzerinde sırasıyla "Galler, golf, Madrid" yazıyor oluşu, Madrid'li taraftarların asabını fena halde bozmuştu. Yine Ocak 2018'de kendisine Mbappe ve Neymar hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, "Doğrusu çok fazla futbol maçı seyretmiyorum. Dürüst olmak gerekirse golf izlemeyi tercih ederim," yanıtını verebilmişti. Bale, golf sporuna öylesine meftun ki malikânesinin arka bahçesinde özel yapım üç delikli bir golf sahası da mevcut. Real’li yıllarında da pek çok defa Amerika’daki golf turnuvalarına katılması, taraftarlardan futbola olan sadakatinden şüphe duyulmasına ve hışımlı tepkilere yol açmıştı. Takım arkadaşları arasında da Bale’e “golfçu” diye seslenildiği, golfta ifrata kaçtığını ve golfa olan bağlılığının futboluna zarar verdiğini düşünenler de bir hayli fazlaydı o vakitler.

Golfu futbola yeğleyen bir başka yüksek profilli futbolcu da yırtıcı, fırsatçı ve azimkâr hücumcu Carlos Tevez. Ekim 2018'de Tevez, futbol oynamayı sevdiğini, ne var ki izlemekten pek haz etmediğini itiraf etmişti. Öyle ki Marca'ya verdiği bir mülakatta Barcelona ve Real Madrid maçı oynandığı esnada bir başka kanalda golf turnuvası varsa golf müsabakasını "el clasico"ya tercih edeceğini söylemişti. Tevez’i kazanacağı para, futbolun kendisinden daha fazla ilgilendiriyor. Öyle ki Çin Ligi’ndeki bir seneyi bile bulmayan sergüzeştini, “Benim için gayet iyiydi, çünkü yedi aylık bir tatil yaptım,” sözleriyle muzipçe yanıtlamıştı. (Tevez, bu zaman zarfında 40 milyon Euro kazanmıştı.)

"Televizyonda hiç futbol izlemiyorum." (Carlos Tevez)

"Futbolu sevmiyorum, hiçbir zaman futbol hayranı olmadım. Ben sadece futbol oynamayı, topun ayağımda olmasını sevdim." (Carlos Tevez)

Yazımda Kamerunlu sol bek Benoit Assou-Ekotto’ya müstesna bir yer tahsis etmek istiyorum. Zira o, hem ırkçılığa hem de futbol âlemindeki riyakâlıklara karşı uyanık bir zihin. Kendisine neden doğup büyüdüğü Fransa ulusal futbol takımı yerine Kamerun’u tercih ettiği sorulduğunda, Takımlarında çok fazla siyahî oyuncu olmasına homurdanan, ırkçı yaklaşımları olan bir millet için oynamam saçma olurdu,” yanıtını vermişti.

Tottenham'daki dokuz senelik istikrarlı kariyeriyle dikkatleri celbeden Benoit Assou-Ekotto da futbol sevmeyen futbolcular taifesine mensup. Futbol onun nazarında bir iş olmanın ötesinde hiçbir şey ifade etmeyen bir uğraş. The Guardian'a verdiği şaşırtıcı derecede dürüst röportajda onun için geçerli olanın oyun tutkusu değil para olduğunu itiraf etmişti. Ekotto'nun nezdinde hayatta bir topu tepiklemekten çok daha mühim meseleler mevcut.

“Futbolcuların formaları için oynadıklarını söylemeleri beni çileden çıkarıyor. Kulüplerinin amblemlerini öptüklerinde ve altı ay sonra da daha dolgun bir maaş için takımlarından ayrıldıklarında bunun hesabını vermeleri gerektiğini düşünüyorum.”

Spurs'teyken telefon rehberinde sadece bir takım arkadaşının numarasının bulundururmuş Ekotto. Takımdaşlarından öylesine bihaberdir ki, Rafael Van der Vaart, Real Madrid'den Tottenham'a transfer olduğunda onun kim olduğunu kaptan Ladley King'e sorma gereği duymuş. Futbola dair tutku ve ilgi yoksunluğundan ötürü düzenli olarak konsantrasyon kaybı yaşadığı da biliniyor. Ayrıca takım otobüsüne bindiğinde çoğu defa hangi ekibe karşı oynayacağından da bihaberdir Ekotto.

"Şayet hiç kimseyi tanımadığım ve hiç İngilizce bilmediğim bir vaziyette İngiltere'ye geliyorsam bunun nedeni ne olabilir ki!? İş için elbette... Bir futbolcunun kariyeri 10 ilâ 15 yıl ve bu sadece bir iş. Evet, iyi bir şey, iyi bir iş. Ben futboldan nefret ettiğimi söylemiyorum, ancak futbol benim tutkum değil." (Benoit Assou-Ekotto)

"Sabah 10.30'da antrenman sahasına geliyorum ve profesyonel olmaya başlıyorum. Saat birde antrenmanı bitiriyorum, sonrasında futbol oynamam. İşteyken işimi %100 yaparım. Ama sonrasında Londra'da bir turist gibiyimdir. Oyster kartım var ve metroya biniyorum. Yemek yiyorum." (Benoit Assou-Ekotto)

David Bentley de futbol âleminden memnun olmayan maharetli topçulardan. Eski Arsenal’lı orta saha oyuncusu, Blackburn Rovers’ın usta işi pasörü ve uzun mesafe şutörü olarak göz kamaştırmış ve Beckham’ın veliahtı olarak coşkuyla karşılanıp selamlanmıştı. 2008’de Tottenham’a transferiyle ona dair beklentiler yükselmiş, ne var ki Spurs’lü seneleri yokuş aşağı yuvarlanmakla geçmişti. Taraftarlar ve yönetim onda vaatkâr bir yetenek görürken o, 2014’te “kendini asla bir futbolcu olarak görmediğini” belirtmişti. Bentley, futbol kariyerinin henüz başlangıcından itibaren konumunu yadırgadığını ve futbola ancak 29’una kadar tahammül edebildiğini belirtmişti.

2014 yazında 29'unda erken emekliliğe ayrılan İngiliz futbolcu, oyunun kendisine âşık olduğunu, ancak oyunu kuşatan ilişkilerin onu hayal kırıklığına gark ettiğini de serdetmişti. Bentley'in futbola dair şüpheleri, Blackburn'da oynarken belirmeye başlamış, futbolun kendisi için uygun olmadığına köpeğini gezdirdiği bir anda kanaat getirmişti.

"Hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum. Ve düşünüyordum: 'Futbolu sevmelisin. Senin sorunun nedir!? Bunu şu an biraz mutsuz olduğun için söylüyorsun... Ama sonunda bununla beraber gelen bütün o saçmalıklardan bıktım. İnsanlar, kendinizi olmadığınız bir şeymiş gibi satmanızı istiyor."

"Benim için profesyonel soyunma odası o kadar da heyecan verici bir yer değildi, futbol hayatı da o kadar harika değildi... Herkes Premier Lig oyuncusu olmayı, İngiltere için oynamayı hayal ederek büyüyor ve ben bunu başardım. Ancak az önce geleceğimin futbol dışında olduğuna karar verdim." (David Bentley)

Bentley, İspanya’nın 25 kilometrelik sahil şeridine yayılan, ipek kumlu kumsallarıyla ve mütebessim güneşiyle klasik bir Akdeniz şehri olan Marbella’da bir bar işletmeyi futbolculuğa nispetle çok daha cezbedici buluyor. Bir tweeter hesabında kendisi için: "Yerli çocuk David Bentley'e neler olduğunu hiç merak ettiniz mi!? Futbolu, Marbella'daki Bar La Sala Banus'ta Kokteyl dökmeye değiştirdi!" şeklinde dalgacı bir paylaşım da yer almıştı.

“Bu çok tuhaftı. Köpeğimi gezdirirken, ‘Futbol bana göre değil!’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Nihayet futbolla birlikte gelen bütün o saçmalıklardan usandım. İnsanlar sizden kendinizi olmadığınız bir şeymiş gibi satmanızı istiyor.”

Hırçın, haşarı, düzen tutmaz bir futbol seyyahı olarak pek çok kulüp değiştiren, marka ve piyasa değeri yüksek takımlardan Serie B ekibi Monza’ya kadar düşen ya da böylesi bir durumu yeğleyen Mario Balotelli de futbolu bir maişet kaynağı olarak icra edenlerden. Gol sonralarındaki o huysuz, sevinçsiz, ifadesiz ve kollarını önden kenetleyen halleri kendisine hatırlatıldığında, “Nasıl ki postacı postayı teslim ettiğinde sevinmiyorsa ben de futbolu bir iş olarak görüyor ve gol attığımda sevinmiyorum,” cevabını vermişti. Ayrıca Balotelli saha içinde maruz kaldığı ırkçı tutumlardan ötürü futbol şevkini zaman zaman enikonu yitirebilen, hatta ağlayabilen birisi. Ne de olsa erkekler de ağlar, değil mi!? İyi ki de ağlarlar! Gözpınarlarımız ne güne duruyor!?

Bobby Zamorra da 2010-11 sezonunda İngiliz milli takımı formasını iki defa giyebilmiş üst düzey bir hücum oyuncusuydu. Ancak pek çoklarının hayalini gerçekleştirmiş olmasına rağmen futbola dair yeterli tutkudan ve gayretten yoksundu. Kendi sözleriyle söyleyecek olursak o gerçekten de büyük bir futbol hayranı değildi. Akşamları futbol müsabakaları izlemek ona göre değildi mesela. Maçlardan sonra ne yapacağından emin olamıyordu.

Zamora artık kendini hayırseverlik ve toplumsal sorumluluk çalışmalarına vakfetmek, eski takımdaşları Mark Noble ve Rio Ferdinand’la birlikte yerel topluluklar için toplu konut inisiyatifi kurmakla meşgul.

Bir futbol büyücüsü olan ve futbolu estetize eden kadife bilekli futbol sanatçısı Ronaldinho'nun kesinlikle televizyona nâzır doksan dakika izleyecek sabrı yok. O futbolu oynarken sevenlerden. "90 dakika boyunca bir maçı izleyemem. Sadece öne çıkan pozisyonları izlerim," diyor.

Eski Leeds United'lı ve milli futbolcu David Batty de futbol sevmez futbolculardan. 2004'te futbolu bıraktıktan sonra hiç de kolay bir hayat yaşamadı. FourFourTwo dergisine 2018'de Kuzey Yorkshire'da sakin bir hayat yaşadığını bildirmişti. İlgi odağı olmaktan ve röportaj vermekten kaçınan, yalın ve dingin bir hayata çekilmiş durumda o. Batty, 2007 yılında milli takımın sıkıcı olduğunu söylemiş, futbolu bırakalı beri hiçbir müsabakayı izlemediğini de belirtmişti.

"Bir futbol maçını izlemek için para veren birini asla anlamıyorum; takımını görmek için dünyanın dört bir yanına gitmek şöyle dursun!" (David Batty)

Kuşağının en etkili ve verimli forvetlerinden olan "Batigol" namıyla maruf Gabriel Batistuta da azılı bir futbol sevmezdi ve futbolu sevmediğini gazetecilerin huzurunda defaatle ibraz etmişti. Bir Arjantin televizyonuna şöyle demişti mesela: "Futbolu sevmiyorum, bu sadece benim mesleğim.” Batistuta'nın otobiyografisinin ortak yazarlarından biri olan Alessandro Rialti de bunu doğrulamış ve şöyle demişti: "Batistuta ile ilgili önemli olan şey, diğer oyuncular gibi olmaması. Futbolu gerçekten sevmeyen çok iyi bir profesyonel” dedi.

“Sadece işimi yapıyorum. Evde maç seyretmek hoşuma gitmiyor. Futbolu bıraktıktan sonra da asla maç seyretmeyi düşünmüyorum.”(Batistuta)

"Stadyumdan ayrıldıktan sonra, futbolun hayatının geri kalanına tecavüz etmesini istemiyor. O çok hassas ve zeki bir adam. Kitabı hazırlarken ofisime geldi ve tam beş gün boyunca ailesi ve Arjantin'deki hayatı hakkında konuştu. Ancak iş, futbola ve kariyerine gelince, 'Kayıtlar işte orada. Onları seyredebilirsin,' dedi."

(Alessandro Rialti)

ABD'de doğan ancak uluslararası düzeyde Norveç'i temsil eden Espen Baardsen, 1990'ların sonu ve 2000'lerin başında İngiltere'de Tottenham, Watford ve Everton gibi ortalama ekiplerde forma giyen bir file bekçisiydi. Ancak futbola olan ilgisini yitirmesiyle beraber 25'inde futbolu terk etti. Mayıs 2008'de The Guardian'a, "Futboldan sıkıldım," demişti. "Neyi ne zaman yapacağımı bana dikte ediyorlardı. Entelektüel olarak tatmin olamıyordum ve dünyayı dolaşmak istedim," diyerek futbola restini çekişini gerekçelendiriyordu.

Dani Alves'in de kramponlarını astıktan sonra futbola sadakat göstermek gibi bir niyeti ve planı söz konusu değil. Maharetli sağ kanat futbolcusu, Aralık 2015'te futbolun bazı yönlerinin kendisini rahatsız ettiğini itiraf etmişti. "Futbolu çevreleyen şeylerden nefret ediyorum. Ben bu dünyada yaşıyorum ama ona ait değilim." (Dani Alves)

"Futbolu bırakınca sırtıma bir sırt çantası takıp dünyayı dolaşacağım. Futbol izlemek kaçınılmaz olacak ama içinde yaşamayacağım." (Dani Alves)

Emekli olduktan sonra futbolla herhangi bir münasebeti olmayan futbolculardan biri de Ezequiel Lavezzi. "Bazen her şeyden vazgeçmek istiyorum. Bu, sadece geçmişte değil, bugün de aklımdan geçen bir düşünce." (Lavezzi)

"Futbolu bıraktıktan sonra spor dünyasında devam etmeyeceğim. Şu an ne yağacağımı bilmiyorum." (Lavezzi)

Arjantinli emekli hücumcu Nestor Andreas Silvera da emekliliğinden sonra futbola sırtını dönen, omuz silken, dudak bükenlerden. Buenos Aires’teki GEBA Stadyumu’nda idari memur olarak çalışmaya başlamadan önce apaçık bir şekilde aslında futbolcu olmak ve futbolculuk üzerinden bir kariyer planlamak istemediğini dile getirmişti. N’eylersiniz; hayat biz başka türlü hayaller kurarken bizleri kendi gerçeklikleriyle sınıyor. Hayat tam da bu yüzden çokça sabrımızı sınıyor.

İrikıyım ve güçlü fiziğiyle zor gollerin adamı Christina Vieri de futbolcu olmaktansa kriket oyuncusu olmayı daha çok arzulanır bulan birisiydi. Şayet futbolun sunduğunun aynısını alabilseydi hiç düşünmeksizin kriket oyuncusu olmayı seçerdi o. Transfer olduğu on bir ekibin formasını bir yıldan fazla terletmeyen Vieri de kendini yeterince futbola adayamayanlardandı. Futbolla vedalaştıktan sonra futbolun herhangi bir mecrasında var olmayan Vieri, an itibarıyla tekstil ve restoran işleriyle iştigal ediyor.

“Dürüst olmak gerekirse gençken futbolda pek de iyi değildim, zaten kriketi severdim. Hatta kriket takımında iyi sonuçlar almaya başladığımda bir sonraki Allan Border olmayı hayal ederdim.”(Vieri)

“Futbolu çok sevdiğimi söyleyemem. Bu işi para kazanmak için yapıyorum. Antrenman ve maçlar sona erdiğinde konu benim için kapanıyor.” (Vieri)

Meksikalı hücum oyuncusu Carlos Vela, "Maç bittikten sonra benimle futbol dışında her şeyi konuşabilirsiniz," diyecek kadar futboldan hoşlanmayan birisi. Bir futbol maçını iyi bir filme değişmeyeceğini söylemişti bir keresinde. Hiçbir vakit hiçbir ekibe karşı hayranlık beslemediğini ve ölümüne değin tuttuğu takımın sadık bir takipçisi olamayacak birisi Vela. Bir röportaj esnasında röportöre, “Sana karşı dürüst olacağım: Gerçek şu ki hiçbir zaman ‘Real Madrid’in ya da falanca filanca takımın hayranıyım ve ölene değin onunla birlikte olacağım,’ diyecek kadar futbol tutkunu olmadım,” sözleriyle futbolla olan evliliğinin asla tutkuya ve mutluluğa dayanmadığını itiraf etmişti.

Sidney Govou’nun da futbolla olan münasebetine değinmek yerinde olacaktır. Govou’nun futbola karşı ilgisizliği, David Beckham’ı tanımayacak raddede. Kendisine müsabaka öncesinde rakip ekipten Beckham’a dair fikirleri sorulduğunda, “Beckham’ı tanımıyorum. Aslında futbolu hiç sevmem. İlgi duyduğum tek spor dalı basketbol. Boş zamanlarımı perküsyon çalıp konsol oyunları oynayarak geçiriyorum,” diyerek futbola olan aidiyet duygusunun zayıflığıyla pek çoklarını şaşırtmıştı.

Ya Pascal Nouma’ya ne demeli!? O her daim futbolu sevmediğini dillendirmişti. “Ben biraz futbolun dışındayım. Fransa’da ve Beşiktaş’ta oynarken de futbol maçlarını izlemiyordum. Futbolu sevmiyorum. Basketbolu seviyorum. NBA’yi seviyorum. Sahada ter dökerken 90 dakikalık özgürlüğüm olduğunu biliyordum. İşim sadece bundan ibaretti, eve dönünce biterdi. Sürekli futbolu düşünmek yerine bana keyif veren şeyler yapardım.”

(Pascal Nouma)

Andre Schürrle bir futbol bıkkını olarak B. Dormund’la olan sözleşmesini henüz 29 yaşında feshetmişti. Peki Schürrle neden futbolu olgunluk çağlarında bırakmıştı? Artık futboldan daha az keyif alır hale geldiğini ve bu duygunun giderek daha da yoğunlaştığını, futboldaki başarı ve beklenti tazyikinden hoşlanmadığını ifade etmişti. “Artık alkışa ihtiyacım yok. Futbol söz konusu olduğunda hayatta kalmak için daima belirli bir rol oynamak zorundasınız. Aksi takdirde işinizi kaybedersiniz ve başka bir tanesini de alamayacaksınız.”

Yazıma nihayet verirken oldukça istisnai bir ismi hatırlatma gereği duyuyorum: Javi Poves. Javi Poves 2011 Ağustos’unda, hüsranlarıyla ve öfkesiyle, esaslı bir röveşatayla futbola veda edip kulüp sponsorunun kendisine tahsis ettiği otomobilin anahtarını iade etmiş, kendisine banka havalesiyle yollanan ödemeyi de parasıyla bankaların spekülasyon yaparak para kazanmaya hakları olmadığı gerekçesiyle reddetmişti. Nicelerinin acısıyla elde edilen bir varsıllığın vicdana ve akla aykırılığından dem vuran Javi Poves kapitalist bir müsabaka olarak endüstriyel futbolu aynı zamanda futbolun ölümü olarak da ilan ediyor.

“Benim içeriden gördüklerim açıkça şunu ortaya koyuyor: Profesyonel futbol para ve yolsuzluktan ibaret. Buna kapitalizm deniliyor ve kapitalizm öldürür. Güney Amerika, Afrika ve Asya'da başkalarının ölümü pahasına para kazanmaya dayalı bir sistemin parçası olmak istemiyorum. Basitçe söylemek gerekirse, vicdanım buna devam etmeme izin vermiyor.”

"Javi Poves'in bir ikon haline gelmesini istemiyorum… Herkesin eşit olmasını ve hepimizin birleşerek, önemsiz meseleler üzerinde tartışmayı bırakıp ilerlemeye çalışmamızı istiyorum. Mevcut haliyle dünya kendini yok etmeye hazırlanıyor."

Ayrıca Pele, Maradona, Messi, Ronaldinho gibi futbol sanatkârlarını ve abidevi isimleri yoksullara yardım ve dayanışma hususunda daha fazla sorumlu olmaya da davet etmişti. “Bu insanların o denli büyük etkileri var ki kendilerini çok daha doğrudan sosyal sorumluluk projelerine dâhil etmeliler.”

Heves kıran bu oyuna daha fazla tahammül edemeyip, hüsranını sırtlayıp futbolun o çürümüş mahallini terk etmişti Javi Poves.

Editör: Haber Merkezi