İHRAÇ EDİLDİĞİMİZİ UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!

15 Temmuz 2016 – 15 Temmuz 2021 tarihleri arasındaki zaman farkı 5 yıl. Başka bir deyimle 60 ay. 60 Ay önce, AKP’nin siyasi ortağı FETÖ, 2002 tarihinde AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte devletin bütün birimlerini planlı, programlı, kademeli ve örgütlü bir şekilde iktidar da aldığı güç ile ele geçirdiler. Bu duruma dikkat çeken; siyasetçilere, gazetecilere, bilim çevrelerine ve demokratik bütün kurum ve kuruluşlara adeta linç politikası uygulanıyordu. FETO’ya ise methiyeler diziliyordu. ABD’ye gidip   FETO’da destur alanlar, el etek öpenler ülkemizde vali, müsteşar, bakan oluyorlardı. Ordu, emniyet, yargı tümüyle FETÖ’nün kuşatması altındaydı. KESK, DİSK, TMMOB, TTB gibi muhalif emek ve meslek örgütlerine operasyonlar düzenleniyor ve etkileri kırılmak isteniyordu. Kamuda istihdam edilecek insanları, kamu ihalelerinin kime verileceğini yine aynı güç odakları planlayıp, programlıyordu. Her seçim sonrası, balkon konuşmalarında ilk selam FETO’ya gönderilirdi. Yani devletin bütün imkan ve olanakları FETO’nun emrine ve hizmetine sunulmuştu. FETÖ devlet içinde örgütlenip güçlendikçe siyasi ortağı AKP’den daha çok şey talep etmeye başladı. Çıtayı sürekli olarak büyüten FETÖ çıkarlar çelişince siyasi ortağı olan AKP’ye kafa tutmaya ve tehdit etmeye başladılar. Devletin her birim hücresine yerleşen ve devleti ele geçiren FETO, 15 Temmuz 2016 tarihinde gündüz diyebileceğimiz saatlerde askeri tank ve paletlerle yolları kapatmış, savaş uçaklarını ve savaş helikopterlerini havalandırmış, ordu ve emniyet içerisindeki FETO yapılanması silahları kuşanmış ve fiilen darbe girişimini başlatmışlardı. Televizyon kanallarının canlı yayınlarında gösterdiği darbe girişimini dehşetler içerisinde TBMM’nin, askeri yerleşim alanlarının, Millî İstihbarat Teşkilâtı gibi kurum ve kuruluşların bombalandığını, sivil yurttaşların katledildiğini gördük, lanetledik ve utanç duyduk.
Devlete, insana ve insanlığa karşı kin, nefret söylemleri ve pratiği olan FETÖ’nün bütün taleplerinin karşılandığını, en üst düzeyde resmi makamlarca yapılan “Ne istediler de vermedik” sözlerinden anlıyoruz. Evet, istedikleri her şeyi almış olan bu güruhun neler yapabileceğini, neler yaptığını bizler zaten biliyor idik, el etek öpenler, methiye düzenler ise bunu ancak 15 Temmuz 2016 tarihinde görmüş oldular. Peki, bu durumdan ders alındı mı? Kesinlikle hayır diyorum. FETO’yu tasfiye ettik diyenler, bugün başka cemaat ve tarikatların devlet içerisinde örgütlenmesine, güç olmasına imkan ve olanaklar sağlanmaktadır. Sorumlu yurttaşlar olarak bizler uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz.
15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirenlerin bizlerle, siyasi, politik, ekonomik ve kültürel hiçbir ortak yanları yoktur. Olması da mümkün değildir. İnsanlıkta nasibini almamış olan bu güruhu dün nasıl teşhir ettiysek bundan sonra da aynı şekilde teşhir etmeye devem edeceğiz.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile birlikte çıkarılan Kanun Hükmünden Kararnamelerle suçlu suçsuz ayırımı yapılmadan, hukukun temel ilkeleri yok sayılarak 130 bini aşkın kamu çalışanı ihraç edilmişti. FETO’yu terör örgütü ilan eden siyasal iktidar, FETÖ’nün KESK’lilerle ilgili arşivini, raporlarını esas alarak 4 bin 750 KESK’li kamu çalışanını da ihraç etmişlerdi. Hukuk ve ahlaktan yoksun bu yaklaşımı ret ediyor ve nefretle kınıyorum. Emek, barış, demokrasi ve özgürlükler mücadelemizden rahatsız olanların intikam alma duygusuyla bizleri ihraç ettiklerini bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Devlet içerisine çöreklenmiş kirli güç odaklarının (siyaset, mafya ilişkileri) gündem belirlediği bu günlerde kimlerin suçlu, kimlerin suçsuz olduğunu daha net görünür kılmaktadır. 130 bini aşkın kamu çalışanını, işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, sefalete mahkum edenlerin aynı zamanda etkin hukuk yollarını da ters- düz ettikleri aşikardır. 1 Eylül 2016 tarihinden itibaren KHK’lerle kamu emekçilerini ihraç edenlere karşı yürütülen mücadele sıcaklığımız, kinimiz ve nefretimiz büyüyerek devam etmektedir. Aradan geçen 5 yıla rağmen, KESK’li ihraçların dosyalarının OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu tarafından karara bağlanmama girişimini düşmanca bir yaklaşım olarak görüyor ve nitelendiriyoruz.
Bizler, insan olmamızdan kaynaklı hak ve özgürlüklerimizi kullanmak isteyenleriz, barış ve demokrasi iklimini esas alanlarız. İnsanca yaşam mücadelesi veren ve şiddetin her türlüsünü ret edenleriz. Ayrıştırma, kamplaştırma, ötekileştirme ve yoksullaştırmaya karşı çıkanlarız. Bizler, inanç kimliğimizden kaynaklı Maraş’ta süngülenen, Sivas’ta yakılan, çorumda katledilenleriz. Bizler, sendikal kimliğimizden kaynaklı adli, idari soruşturmalara tabi tutulan, açığa alınan, sürgün edilen, tutuklanan ve ihraç edilenleriz. Bizler, siyasi kimliklerimizden kaynaklı Suruç ve Ankara Gar Meydanında bombalarla bedenleri parçalananlar, iradelerine kayyum atananlarız.
İnsan olmanın en temel haklarından biri savunma hakkıdır. Savunma hakkı dahi bizlere tanınmadan ihraç edilerek teslim alınmak istendik. Ancak unuttukları bir şey vardı. Bizler, el etek öpen bir gelenekten değil, idam sehpalarında; “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizim, Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!” diyen bir gelenekten geliyoruz. Dolayısıyla korkmuyoruz, sinmiyoruz ve geri çekilmiyoruz.
OHAL Komisyonu’nun, hala görevini sürdürüyor olması gerek anayasamız ve gerekse de uluslararası hukuk açısından suçtur, hukuk tanımazlıkta ısrardır.
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 1825 gün geçti.1825 Gündür bıkmadan, usanmadan hak diyoruz, hukuk diyoruz, adalet diyoruz.
Son sözümüz OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu lağvedilsin, hukuk işletilsin. Hukuksuz ihraçlar görevlerine iade edilsin. Darbe ve darbe girişimlerinden beslenenlere  ise lanet olsun.
Sevgi ile kalın.

DEVAMINI TIKLA...

Editör: Haber Merkezi