Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Celalettin Can 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can 

Amerikan Başkanı Joe Biden başlarken… 'Güncel' Ortadoğu (1)

Suriye politikası...

Trump, Amerikan karar vericilerinin tutumu ile çelişki içinde, başlangıçta Suriye'den çekilme ve Kürtleri kendi kaderleriyle baş başa bırakma kararı vermişti.

Hatırlanırsa, Biden da Trump'ın Suriye'den çekilme kararını "Kürtlere ihanet" olarak suçlamıştı.

Nitekim Trump, Suriye'den çekilme planını Pentagon, CIA ve Dışişleri Bakanlığı'nın itirazları ve iç kamuoyunun tepkileri karşısında istemeden de olsa kısmen değiştirmişti.

Trump'tan farklı olarak Biden'a göre IŞİD bitmiş bir tehlike değildi; yeniden toparlanma ve saldırma potansiyeli taşıyordu.

Öte yandan IŞİD'e karşı, kamuoyu baskısı altında, Amerikan askerlerini savaşa sürmesinin de sınırları vardı.

Biden yönetimi, 'Kürtleri koruma' gerekçesiyle Suriye'de bir miktar askeri bulunduracak ve buna tekabül eden -ağırlıkla- düşük yoğunluklu silah, teçhizat vb ihtiyaçlarını karşılayacak...

Esad rejiminin yıkılmasını istiyor olsa da alternatifinin Türkiye destekli Heyet Tahrir el-Şam ve benzeri siyasal İslamcı örgütler olması ve Rusya dengesi nedeniyle bu düşüncenin uygulanabilir olmadığının çok farkında.

Kürtlere özerk ya da yarı özerk yönetim şeklinde bir düşüncesi, bir tutumu da var gibi.

Ancak bu tutumun sınırları var. Sınırlayıcı güç ise daha çok Türkiye
 

heyet tahrir şam.jpg

Heyet Tahrir el-Şam üyeleri / Fotoğraf: Reuters 

 
Kuzeydoğu Suriye ya da Rojava politikası

Cumhurcu iktidara göre, Türkiye'nin Amerika ile ilişkilerindeki en temel sorun, IŞİD ile mücadelede YPG'yi sahadaki silahlı ortağı olarak görmeye devam etmesi ve askeri-siyasi desteğini sürdürmesidir.

Buna karşılık Biden'in Türkiye ile ciddi olarak karşı karşıya gelmeden, Türkiye'nin hazmedebileceği bir çözüm üretme düşüncesi de var ve bu temel bir düşünce.

PYD-YPG'yi 'terör vakası' olarak görmeme ama Türkiye'yi de zorlamadan PYD-YPG ile ortaklık ilişkisi söz konusu.

Kandil ise yine "terör örgütü" olarak, Türkiye ile kuvvetler çatışmasının sonuçlarına havale ediliyor...
 

Reuters.jpg

PYD-YPG Kadın kuvvetleri / Fotoğraf: Reuters


Kandil ve Kandil'e karşı izlenen siyaset  bir süreç…  İleride ne olur şimdiden tam olarak bilemeyiz, ancak Biden yönetimi PYD-YPG ile ilgili iş birliği politikasını sürdürecek gibi görünüyor.

Biden, Trump ile kıyas götürmez biçimde daha öngörülür ve daha kurumsal bir siyaset izleyecek.


Türkiye'nin beklentisi ne olacak?

Bütün bunlara karşın, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da "IŞİD'e karşı YPG'nin desteklenmesi politikasının Biden'ın da içinde yer aldığı Obama döneminde oluşturulduğunu" anımsatıp, Ankara'nın beklentilerinin "Biden yönetiminin bu hatadan dönmesi" idi ama…

'Ama'sı var işte…

Amerikan Savunma Bakanı Lloyd Austin, Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) olduğu dönemde YPG'nin yerel ortak olarak desteklenmesi politikasını inşa edenlerdendi. 

IŞİD ile mücadeleden sorumlu temsilci olarak görev yaptığı sırada YPG'ye olan yaklaşımlarından dolayı Cumhurcu iktidarın tepkisine de neden Brett McGurk, Afrika ve Ortadoğu sorumlusu olarak Biden yönetiminde görev yapacak.

Biden'ın dış politika danışmanı Antony Blinken Dışişleri Bakanı oldu.

Yürütülecek siyasete göre kadrolaşma işin esprisi olduğuna göre, bu üç görevlendirme örneği, kanımca Amerika'nın Suriye ve YPG bağlamında politikasının nasıl olacağının argümanlarını veriyor.

 
Sorun başka boyutlarıyla daha karmaşık

Türkiye'nin İdlib, Afrin, El Bab gibi bölgelerden çıkmaya ne niyeti ne de bir teşebbüsü var.

Aksine El Bab'a, Afrin'e, özellikle siyasal İslamcı örgütlerin üslenme alanına dönüşen İdlib'e yerleşim şekli geçici bir görüntü vermiyor.

Bu örgütlerle kurulan çoklu ilişkilerin boyutları analiz edildiğinde, birçok şeyin 'kalıcılaşmaya' göre tasarlandığını düşünmemek için bir sebep görünmüyor.

Hatta cihadist bir devletçik amaçlanıyor gibi. 

Bu nokta da şu soruları soralım…

İdlib'in Suriye'deki hemen hemen en etkili cihatçı örgütlerin üslenme alanına dönüştüğü açık.

Rusya, Suriye ve İran'ın Hizbullah üzerinden nihai olarak İblid'i cihatçı örgütlerden temizlemek istediği, bunun önünde önemli bir engelin Türkiye ve dolaylı olarak Katar'ın olduğu da açık.  

Trump, İdlib'i Türkiye'nin koruması altında, Suriye ve adı geçen destekçilerine karşı bir koz olarak görme eğilimi gösteriyordu.  

Biden yönetimi, Trump'ın aksine Rusya ve Türkiye dışında üçüncü bir çözüm yolu geliştirebilir mi?  

...

Amerika Irak'a, IŞİD ile mücadele ve güvenlik kuvvetlerinin eğitimi için hükümetin talebi üzerine 5 bin civarında asker göndermişti.

Kasım Süleymani'nin öldürülmesi üzerine Irak Parlamentosu'nda Amerika'nın bu askeri varlığı tartışma konusu olacaktı … 

Biden'in Trump'tan farklı olarak IŞİD tehlikesine işaret ettiğini yineleyelim.

Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) yönetimine karşı 'duyarlılık' görüntüsü veriyor.

Irak'ta Şii saflaşmasını, Haşdi Şabi üzerinden ya da başka bir şekilde olası İran'ın herhangi bir müdahalesini de hesaplıyor olmalı… 

Bütün bu nedenlerle Irak'ın uygun stratejik noktalarında üslenmek ve asker bulundurma ihtiyacı duyuyor.

Trump döneminde Amerika'nın ve Türkiye'nin desteğiyle, KDP paralelinde ENSK adlı 'yerli' Kürt örgütünün Suriye'nin kuzeydoğusuna, Rojava'ya yerleşmesi yönlü bir politika güncelleşmişti.

Bu politikanın tamamlayıcı yanı 'dışarıdan gelen PKK'lerin geri gönderilmesiydi.'

Bildiğimiz kadarıyla bu 'kabul' edilmiş ve kısmen geri göndermeler de olmuş fakat ENSK tarafından 'yetersiz' bulunmuştu.

Biden döneminde, bu politika ne olacak, sürdürülecek mi, bilemiyoruz, izleyeceğiz…

YPG'nin dış /siyasal İslamcı güçlere karşı direnerek özerkliği kazanmasına rağmen, Esad Suriye'si, bu özerk, hatta yarı özerk bir yönetim yapısını kabul etme noktasına hala gelmedi.

Anlaşılan Rusya'nın Esad'ı ikna etme siyasetinin önündeki engel sadece Esad değil; çok daha önemli engel Rusya'nın Türkiye siyaseti...

İran ile bir biçimde ittifak benzeri ilişki içinde olması nedeniyle, Rusya'nın İran siyaseti de kısmen bu bağlam içinde değerlendirilirse yeridir.

Suriye ile Türkiye çatışma halinde.

İran, Türkiye ile açık çatışma halinde değilse de, ilişkileri 'süt liman' da değil… 

Çelişki-çatışma-birlik olmayan "birlik" diyalektiği içinde Kürt özgürlüğüne karşı tavırları dereceli biçimde üst üste düşüyor...

 
Irak'a gelince…

Trump, Irak'ı, İran'ı kuşatma ve Şii kuşağın önünü keserek içten çökertme siyasetinin bir parçası haline getirme siyaseti izledi.

Ekonomik ve sosyal kriz, artan yolsuzluklar ve benzeri sorunlar halk kitlelerinin memnuniyetsizliğini, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne kadar dahi varan kitle protestolarını getirdi.

Kasım Süleymani'nin öldürülmesi, bu siyasetin stratejik bir hamlesiydi.

Bütün bu kriz ortamında, özellikle Süleymani'nin öldürülmesiyle birlikte Irak Şii'leri arasında saflaşma da yaşandı; Irak Şiiliğinin en üst dini mercii Ayetullah Sistani'nin etrafında saf tutan "milli" Şiilik ile İran'a yakın duran ve Haşdi Şabi'nin önemli bir kısmının içinde olduğu Şiilik biçiminde oldu bu saflaşma…

Haşdi Şabi, IŞİD'e karşı savaş çerçevesinde Ayetullah Sistani'nin verdiği fetva ile kurulmuştu.
 

afp.jpg

Haşdi Şabi'nin düzenlediği bir askeri geçit töreninde Ayetullah Ali Sistani'nin posteri taşıyor / Fotoğraf: AFP


IŞİD yenilince, Haşdi Sabi'nin bir kısmı normal hayatına dönerken, bir kısmı "milli" Şiilik etrafında saflaştı. Önemli bir kısmı da İrani çizgisini koruyor.

Irak'ta Şii bölünmesi, tek cümleyle İran Şiiliği ile Irak Şiiliği arasındaki ayrışmadır, denebilir.

Başbakan Mustafa el-Kazımi ise Irak Şiiliğini tercih etmiş durumda.

Çok taraflı ilişki bağlamında İran'la ilişkiye dikkat etmekle birlikte, Amerika'ya yakın duruyor.

Amerika Irak'a, IŞİD ile mücadele ve güvenlik kuvvetlerinin eğitimi için hükümetin talebi üzerine 5 bin civarında asker göndermişti.

Kasım Süleymani'nin öldürülmesi üzerine Irak Parlamentosunda Amerika'nın bu askeri varlığı tartışma konusu olacaktı… 

Irak Kürdistan Bölgesi yönetimine karşı 'duyarlılık' görüntüsü veriyor.

Irak'ta Şii saflaşmasını, Haşdi Şabi üzerinden ya da başka bir şekilde olası İran'ın herhangi bir müdahalesini de hesaplıyor olmalı…  


Başbakan Kazimi ve Kürtler…

Başbakan Kazımi, Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) yönetiminin, merkezi hükûmetle olan ilişki biçimine ve Irak'a "yararcı" yaklaşımına tepkili.

Öte yandan IKB yönetimiyle ortaklaştığı görüş, Kandil tepkisi… Kandil'i Türk operasyonlarının nedeni olarak görüyor.

Türkiye'nin Kandil gerekçesiyle yaptığı operasyonlara da tepkisiz değil, tepkili... Ancak bunu engelleyemedikleri bir gerçeklik. 

Geriye operasyonların haber dahi verilmeden yapılmasına "tepki" kalıyor.

Türkiye bunu görecekti. Çünkü ciddi bir operasyon tasarlıyordu.
 

kazımi-barzani.jpg

Irak Başkanı Mustafa el-Kazımi ile IKB Başbakanı Mesrur Barzani / Fotoğraf: Twitter


Bu bağlamda Başbakan Kazımi ile Türkiye'de görüşüldü.

Akabinde 19-20 Ocak'ta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Bağdat'ta Cumhurbaşkanı Berham Salih, Başbakan Kazımi, Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı ile Bağdat'ta, IKB Başbakanı Mesrur Barzani, KDP Başkanı Mesud Barzani ile Erbil'de görüştüler.

Basına yansıdığı kadarıyla 'Irak'ta, Sincar ve Mahmur'da, PKK'ya karşı geniş kapsamlı bir operasyona hazırlanan Türkiye bu bağlamda hem Bağdat hem de Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin desteğini istemişti.'

(Devam edecek...)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Celalettin Can 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can 

ABD Başkanı Jo Biden ile Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken (solda) ve Amerikan İran Özel Temsilcisi Robert Malley (sağda) / Kolaj: Independent Türkçe

İran politikaları nasıl olacak?

Trump, Arap-İsrail ilişkilerini düzeltmek ve güçlendirmek için önemli adımlar attı.  

Mısır, Ürdün, Katar da dahil, Körfez ülkelerinin hepsinin yer aldığı 'Ortadoğu Stratejik İttifakı'nın kurulmasına önayak oldu.  

Bu ittifakta Körfez ülkesi olmayan Libya'nın olmaması anlaşılır, fakat Tunus, Suriye, Irak ve Türkiye yok; fakat Mısır ve Ürdün var. İsrail yoksa da var.  Ortadoğu Birliğini geçelim, genel bir Arap Birliği de değil, İran karşıtlığı üzerinden bir tür Arap Birliği tasarlanmış.

Kimi kesimlerin 'Arap-NATO'su olarak da nitelediği böyle bir birlik ne kadar mümkün?

Yeni Amerikan Başkanı Biden dünya ölçeğinde stratejik bir bakış açısıyla çok taraflı bir siyaset izleme eğilimi gösteriyor.

Buna göre, tek taraflı, ayrıştırıcı, kamplaştırıcı siyaset Trump'la beraber gözden düştü.

Biden'a kendisinin de etkin görevlerle içinde yer aldığı -gözden geçirilmiş- Obama dönemi siyasetinin takipçisi denebilir.

Biden yönetimi İran ile Trump'tan farklı bir ilişki kurmak istiyor. Batı Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmının da bu yönlü eğilimini değerlendirmek istiyor.

Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması üzerinden İran'ı sisteme çekmek istiyor.

Çok muhtemel buna karşı çıkacak İsrail'in güvenlik kaygısını, İran'ı sistemin içine alarak dengeleme siyaseti tasarlıyor.

Bu kolay olmayacaktır. Ancak oluşturduğu çalışma ekibinin önemli bir kısmının İsrail gözeticisi olarak bilinmesini avantaja çevirmek istiyor.

Bu arada İran ile nükleer anlaşmanın mimarlarından Robert Malley'in İran Özel Temsilcisi olarak görevlendirildiğini belirtelim.

DAHA FAZLA OKU


Çevreleme siyaseti ve İran

Amerika'nın dünya ölçeğinde stratejik siyaseti, Pasifik'ten Hindistan'a Çin'i çevreleme, dünya pazarlarıyla ilişkilerini zayıflatma ve içe dönmeye zorlamaktır… Rusya Federasyonu da bu bakımdan kademeye konmuş durumda.  

Çevreleme siyaseti Sovyet Rusya deneyiminde başarıyla sonuçlanmıştı.

Her başarılan deneyimin yenilerek denenmesi kuraldır.   

Bu perspektiften doğru bakıldığında, İran'ı, Çin ve Rusya'dan uzaklaştırmak ve ekonomik ilişkilerini sınırlamak stratejik değerdedir.

 
Körfez ülkeleri, ambargo, İsrail ve doğalgaz politikaları

Trump'ın gidici olduğunun, yeni Amerika Başkanı'nın Biden olacağının anlaşılması, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)'nin Katar'a uyguladıkları ambargo politikasını doğrudan etkilemişti.

İfade ettik, Amerika Çin'i ve Rusya'yı çevreleme, ekonomik rekabet üzerinden zayıflatmak istiyor.

Katar'ın doğalgaz havzasında bulunan devasa miktarda bulunan doğalgazın (51 trilyon metreküp) İran üzerinden Çin'e taşınması yerine, İsrail üzerinden Avrupa'ya taşınması Amerika için çok boyutlu bir stratejik hamle.

Bu hamlenin Katar-İran ilişkisini sınırlama, Çin ekonomisini sıkıntıya sokmaktan başka, Rusya'yı Avrupa'nın doğalgaz ihtiyacını büyük oranda karşılayan başlıca ülke olmaktan çıkarıp ekonomisini zayıf düşürme gibi bir amacı vardı.

İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile 2 Ocak 2020'de Doğu Akdeniz gazının Avrupa'ya taşınması için 1900 kilometrelik EastMed boru hattı anlaşması yapmıştı.

Ancak Doğu Akdeniz doğalgazı Avrupa'nın ihtiyacını karşılamaya yetmeyeceğinden, Rusya'ya olan bağımlılığı sınırlamaktan uzaktı.  

ABD'nin, Katar'ın da içinde olduğu Körfez ülkeleri doğalgaz ve petrolünü İsrail üzerinden Doğu Akdeniz'e taşınması tasarımı bunun sonucu ortaya çıkacaktı.

Bu kadar değil…  Katar'ın ve Körfez ülkelerinin doğal gaz ve petrolünün İsrail üzerinden Doğu Akdeniz'e taşınmasının, İsrail'in Arap kuşağını parçalayarak güvenliğini, ekonomisini ve siyasi etkisini daha bir güçlendirme diye bir sonucu da var.

Amerikan karar vericilerince, Körfez ülkeleri-İsrail anlaşması ve iş birliği üzerinden geliştirilen bu politika Trump'ın kurumsallıktan uzak, kaba İsrailci, dar ve kişisel uygulamaları nedeniyle ciddi sorunlar yaratmıştı.

Biden kurumsal ve çok taraflı bir görüntü ile İsrail'i gözeten ama İran ile tasarlanan ilişkiyi tehlikeye atmayan bir yerden zamana yayma ve araçsallaştırma üzerinden, bu politikayı bir biçimde sürdürecek gibi görünüyor.
 

aa.jpg

Hürmüz Boğazı / Fotoğraf: AA

Doğalgazın Doğu Akdeniz üzerinden geçerek Avrupa'ya ulaşması için, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Yunanistan'ın anlaştığını da belirtelim.  

Fakat anlaşma her şey de değil… Körfez doğalgazının, Hürmüz Boğazı'ndan ve Süveyş Kanalı'ndan geçerek Güney Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya ulaşması tasarlanıyor.

Dolayısıyla doğalgazın geçtiği suların bütün kıyı ülkeleriyle anlaşma zorunlu ve bu kendi içinde derin çıkar ilişkilerini barındıran karmaşık bir süreç…

Doğalgaz boru hattının bir de geçmişi var…  

Katar doğalgazının İran üzerinden mi, yoksa Suudi Arabistan üzerinden mi Avrupa'ya ulaştırılacağı çözülemeyen bir sorun olageldi.

2009'da bir ABD projesi olarak Katar doğalgazının Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye hattından Avrupa'ya pazarlanması girişimi gündeme gelmişti.

Ne var ki bu girişim Esad tarafından reddedilmiş ve onun yerine İran doğal gazının Irak ve Suriye hattından Doğu Akdeniz'e açılması anlaşması gündeme getirilmişti.

İddiaya göre Amerika-Avrupa ittifakının Suriye'yi parçalama siyasetinin önemli nedenlerinden biri de buydu. 

Yani amiyane deyimle 'bu pilav daha çok su kaldırır...'
 

süveyş.jpg

Süveyş Kanalı

Suudi Arabistan ve BAE'ye silah satış anlaşmasına askı, İran'a diplomatik mesajı…

Tamam…  Biden siyasetine ayak uydurma ile Avrupa'ya doğalgaz boru hattı aynı şey değil… 

Nitekim Suudi Arabistan ve BAE yeni duruma uygun olarak kendilerine çeki düzen verdi, Katar da ambargo uygulamalarına neden olan İran ve Türkiye ile olan ilişkilerini sürdüreceğini açıkladı.

Biden, 'gidene ağam, gelene paşam' siyasetini yeterli bulmadı ki Suudi Arabistan ve BAE ile yapılan silah satış anlaşmalarını geçici olarak durdurdu.

"Bu tür silah satışlarının ABD'nin daha güçlü 'güvenlik ortakları' oluşturma yönündeki 'stratejik hedeflerine' hizmet edip etmediğinin gözden geçirileceği" açıklandı (20.01.2021, Deutsche Welle Türkçe, Antony Blinken, Amerika Dışişleri Bakanı).

Trump anlaşmalarının durdurulması ve gözden geçirilmesi ile Trump'a güvensizliğe ve imzaladığı anlaşmaların olduğu gibi kabul edilemeyeceğine işaret edilirken, savaştaki uygulamalarıyla ilgili olarak da Suudi Arabistan'a belli bir mesafe konuyor:

Yemen'deki sivillerin durumunun yeni yönetimin öncelikleri arasında olduğunu… Suudi Arabistan tarafından sürdürülen bir harekât görüyoruz ve birçokları günümüz dünyasında bunu en vahim insani kriz olarak görüyor, bu da bize bir şeyler söylüyor… Çaresiz durumda olan Yemen halkına insani yardım için elimizden gelen her şeyi yapmamız yaşamsal öneme sahip…  (agk)


Aynı zaman diliminde İran ile diplomasiye dönüş mesajı verilmesi de manidar...

'Biden yönetiminin Trump'ın çöpe attığı İran ile 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmasını güçlendirmek ve uzatmak istediğini…  Ancak ilk adımı kendilerinin atmayacağını… İran'ın birçok bakımdan anlaşma maddelerine uymaktan uzak olduğunu…' Tahran'ın anlaşmadan doğan yükümlülüklerini yerine getirme yönünde bir dizi adım atması gerektiğini' vurguladı ve 'O noktadan bir hayli uzağız'.  (agk)


Türkiye ile Suudi Arabistan, BAE ilişkisine dair birkaç cümle…

Katar- Suudi Arabistan ve BAE anlaşmasının, Türkiye'yi sınırlayan yanları da var olmakla birlikte, belki bu ülkelerle ilişkilerin önünü de açabilir.

Ancak ilişkilerin eskisi gibi olmayacağı da muhakkak.

Arap kamuoyunun Cumhurcu iktidar nezdinde Osmanlıcı devlet etme biçimini hatırlaması ve Kaşıkçı cinayetiyle ilgili tutumu bir yana, Türkiye'nin Suriye'de Müslüman Kardeşler, Heyet Tahrir el-Şam gibi siyasal İslamcı yapılarla ilişki biçimi belki de en önemli engel…
 

Serrca-Hafter.jpg

Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UHM) Başbakanı Fayiz es-Serrac ile Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri Halife Hafter

Libya'ya gelelim…

Amerika, Libya Büyükelçisi Christopher Stevens ve üç elçilik görevlisinin öldürüldüğü 2012'de Libya'dan çekilmiş gibi idi.

Amerika'nın Ortadoğu'ya yönelik Siyasi İslam projesinin sonunu getirme gibi önemli bir siyasi sonucu oldu.

Amerika, Trump döneminde bir biçimde Libya ile ilgilenmeye başladı.

Ancak Libya ile ilgili Amerika-Türkiye ilişkileri, Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında kurumsallıktan uzak, nevi şahsına münhasır ilişkiler biçiminde gelişti.

Trump, Hafter'i destekleyen Rusya ile Feyyaz es-Serrac'ı destekleyen Türkiye arasında tercih yaptı ve bu da onun Türkiye'nin Libya siyaseti karşısında 'kayıtsız' kalmasını ve göz yummasını getirdi.

Biden, Türkiye'nin Doğu Akdeniz siyasetine karşı. Bunu Türkiye'nin Libya siyasetinin bir parçası olarak görüyor.

Öncelikle Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki manevralarının durdurulması eğilimini güçlü olarak taşıyor…

Türkiye ile Doğu Akdeniz ve Libya sorununu Trump'ın aksine, kişisellikten çıkarıp NATO üzerinden kurumsallığa oturtmak istiyor.

Doğu Akdeniz, dünya enerji mücadelesinde önemli bir bölge.

Türkiye Libya'da gerileyen bir güç ama…   

Biden Libya sorunuyla, özel olarak da irrasyonel bulduğu Erdoğan politikalarıyla uğraşacak gibi…

Not: Libya kısmını kısa notlarla bitiriyoruz. Doğu Akdeniz ve Libya meselesi zaten uzayan bu makalenin sınırlarını aşıyor. Makale çok uzadığından Libya kısmı kısa oldu. En kısa sürede yazmak dileğiyle..

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Ötekilerin Gündemi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Editör: Haber Merkezi