Hipermetrop halk arasında yakını görmemek anlamına gelen bir göz hastalığıdır. Özellikle belli bir yaşın üzerinde pek çok kişi bu göz hastalığıyla muzdariptir. Kitap okurken, yazı yazarken, eller cebe gider genellikle eski model çerçeveli gözlük çıkarılır ve yazı biraz tepeden bakılarak okunur. Yaygın göz hastalığı olan miyopluğun yerine hipermetrop pek dikkat çekmez. Zira insanlar gündelik yaşamlarında genel olarak uzağa bakarlar. Genelde kullanılan gözlük bu nedenle miyop gözlüğüdür.
Seçim süreci yaklaştıkça yakını görememe sorunu belirginleşmeye başladı. Az çok herkes orta vadede sarayın dokunmak istediği baskı düzeninin yürütülemez, götürülemez olduğu konusunda hem fikir olmuş durumda. Gerek küresel ve ulusal ölçekteki ekonomik gelişmeler toplumsal bir siyasal gerilimin tırmanması sarayın rıza üretme konusundaki imkan ve kapasitesinin daralmış olması ve elbette ki ötekileştirilmiş, baskı altına alınmış, dağılmaya zorlanmış toplumsal muhalefetin dağılmadan hatta yan yana gelip birleşerek, öfkeyi büyüterek yan yana duruyor olması bu hem fikir oluşun temel dayanağı olarak görülmektedir. Sarayın çeşitli yöntemlerle elde edeceği herhangi bir seçim zaferinin onun iktidarını kalıcı kılmak bir yana daha ağır bedeller ödeyerek yıkılmasına yol açacak bir sürecin başlangıcı olacağına dair genel bir ön kabul de mevcut bulunmaktadır. Halkının yarısından fazlasını karşısına alıp düşmanlaştırarak uzun soluklu iktidarda kalabilen bir baskı rejimi görülmemiştir. Saray kaybedecektir.

Seçim sonrası galip gelecek sarayın ağır bir ekonomik kriz ve bu krizden çıkış için IMF ile anlaşma ya da IMF reçetelerini kabul etme olasılığı neredeyse bütün sermaye çevreleri tarafından mutlak bir gereklilik olarak kabul edilmektedir. Sarayın hile hurdayla kazanabileceği bir seçimden sonra halk kitlelerine ekonomik olarak sunacağı tek şey IMF reçeteleri olacaktır. Özel sektör borçları devlet tarafından üstlenecek, bugün ötelenen ve gizlenen iflaslar gerçekleşecek, işsizlik ve yoksulluk korkunç derecede yükselecektir. Artan borçları ödeyebilmek ve yeni imkanlar yaratabilmek için bir yandan faizler yükseltilirken öbür yandan bütçe açığını dengelemek açısından zorunlu tüketim maddelerine yüksek zamlar yapılacak, ÖTV-KDV oranları yükseltilecek, ücretler dondurulacaktır. Tüketimin daralmasına paralel yeni iflaslar ve bu iflasları takip eden işsizlik oranlarında yükselmeler görülecektir.

Bu ekonomik politikaların belki de en ağır faturasını saraya olası seçim zaferini yaşatacak olan, sarayın seçmen tabanının önemli bir kısmını oluşturan yoksul ve işçi kitleleri yani sarayın doğal tabanı ödeyecektir. Bu noktada olası saray zaferine dair uzun soluklu bir hesaplama sarayın kendi tabanını bir arada tutabilmek adına iç ve dış çatışma dinamiklerini tetikleyici kendi tabanının öfkesini ötekileştirilmiş kitlelere kanalize edeceği gayet net bir şekilde görülmektedir.
Sarayın yenilgisinin ise yerine bir sağ restorasyon hükümetini dayatacağı fakat OHAL’in kaldırılması sarayın yenilmesi sonrasında oluşan politik havanın toplumsal muhalefeti güçlendireceği, işçi sınıfı hareketlerinde yaygınlaşma ve kitleselleşme eğiliminin artacağı, halk kitlelerinin artan oranda ve aktifleşerek siyasal arenada yer alacağı yani solun güçlenme eğilimine gireceği de görülmektedir.

Sıkıntı tam da bu noktada başlamaktadır. Uzun soluklu geleceğe dair az çok netleşen bir görüntünün aksine yakın zaman aralığında neler yaşanabileceğine dair bir öngörülmezlik durumu mevcuttur. Analiz yaparken bu nedenle uzak gözlüğünü çıkarıp sol cebimizde taşıdığımız yakın gözlüğünü takmak ve satır aralarına gizlenen olasılıklara dair tartışma yürütmek gerekli hale gelmiştir. Yapılan bütün anketler ve sokağın havası cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı ve AKP’nin parlamento çoğunluğunu kaybedeceği izlenimini vermektedir. Baskına giden basılmış saray ummadığı bir pozisyonla karşı karşıya gelmiş görüntüsü sokağa ve siyasal analize hakimdir. HDP’yi barajın altında tutma çabası gelmekte olanın farkına varmış halk kitlelerinin kendiliğinden inisiyatif alması ve örgütlenmesiyle boşa düşmüş görülmektedir.

Mesele böyle bir durumda sarayın hangi reflekslerle tepki göstereceği noktasında düğümlenmektedir. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giden süreç ve Suruç’ta yaşananlar 24 Haziran gecesi ve sonrasına dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Bütün muhalefet için artık söz konusu olan sadece sandığı korumak değil sandıktan sonra oyları korumak yani sarayın hile ve hurdasına karşı dimdik ayakta durmak olmalıdır. 16 Nisan’ın tekrar ettirilmesine izin verilmemelidir. Zira 24 Haziran’da böyle bir tekrarın telafisi olmayacaktır.




Editör: Haber Merkezi