Yine Kürt coğrafyasında ve mazlum halkın yüz yıllık yalnızlığı ve yüzyılın felaketiydi yaşananlar.

Sabaha karşı 4:18 olanca hışmıyla yer bizi sallarken uyandık. Malatya deprem kuşağında. Üç yıl önceki Elazığ Sivrice depreminden beri sallanıyorduk. Böylesi bir felaket gözler göre göre, kulaklar duya duya geldi. Bu bölgede yaşayan herkesin korktuğu başına geldi. Elazığ'dan sonra merkez üssü şimdi yerle bir olan merkezler hep hareketliydi. Konunun uzmanları defalarca konuyla ilgili bilgilendirme ve uyarılarda bulundular. Bu deprem kuşağında olan bizler bu uyarıların hep takipçisiydik. Sadece yetkililer umursamadı. 


Sabahın o saatinde uykudan kaldırıp kucakladığım çocuklarımla birlikte yaşadığımız dehşet anlatılır gibi değil. İki dakika boyunca sadece annellik içgüdüsüyle şimdi enkaz altına girdik, çocuklarım kucağımda ölecek,ya da ben öleceğim ve çocuklarım yardıma muhtaç yaralı ve  kimsesiz kalacaklar düşüncesiyle korku hormonları tavan yapıyor. Sallantı kesilir kesilmez bir dakikalık sürede giyinip aşağı inince çocuklarımın hayatta oluşuyla yeniden can buldum. Saatlerce kar altında ,ayakta ve aç bekleyen çocuklarım perişan oldu. Arabası olanlar şanslıydı. En azından kar  altında ve soğukta değillerdi. Arabanın evden kıymetli olduğunu üç yıl önceki depremde anlamıştım. Çok istememe ve çabalarıma rağmen araba sahibi olamadım. Bir zamanlar elimde olan arabamı  aptallığımın kirasına verince bugünleri ön göremedim. 
Çocuklarım açlık ve soğuğa daha fazla dayanamayınca onların ısrarıyla yeniden eve girdik. Aceleyle yatağa girip anında uykuya geçtiler. Ben aceleyle bir çanta ve bir valiz hazırladım. Artçılar sıklaşınca çocuklarımı zor bela yataktan çıkardım. Evden çıkmak üzereyken ikinci ve üçüncü şiddetli sallantıya yakalandık.     Evin içinden gelen gürültüler size sadece acizliğinizi hatırlatıyor. Bu sefer kurtuluşun yok ya ölüsün ya da enkaz altında çocuğunun ölüsüyle birliktesin dedim kendi kendime. Çok şükür bina çökmedi ve çocuklarımla dışarı atabildik kendimizi. Kar şiddetini artırmıştı. Altına sığınabileceğimiz üstü kapalı bir yer yok. Evin yakınındaki park alanında gece yarısına kadar ıslandık. Islanan insanlar çevrede buldukları kasalar ve odunları yakınca etrafında toplandık. Gece yarısına kadar aç susuz ve ayakta beklemekten bitkinlikten Parkinson hastalığı gibi istem dışı titremeler sizi daha yorgun yapıyor. Gece arkadaşım arabasıyla bizi alıp toplanma alanına götürene kadar. Orası da ayrı bir perişanlık. Belediyenin toplanma alanı nikah salonuna gittik. Yığınla insan içeride, artçılar geldikçe bir izdiham,bir panik ortamı insan daha çok geriliyor. Dışarıda kalanlar ateş etrafında toplanıyor. Ateş için saksılar, banklar ve sandalyeler kullanılıyor. Çadır yok, içecek-yiyecek yok. Ama çocuklarım arkadaşımın arabasında güvende ve sıcak bir ortamdaydı şimdilik. Sabahı ayakta ve uykusuz karşıladık. İlk iş sığınabileceğimiz bir çadır bulabiliriz umuduyla söylen yerlere gittik. Kar artık tipi şeklindeydi. AFAD'ın kurduğu çadırlara ulaştık. On beş,yirmi tane çadır kurulmuştu. Isıtıcı yok, soba yok ve su içinde. Ordan yine belediye arkası toplanma yerine gittik. Çadırlar henüz kuruluyordu. Kar hâlâ tipi şeklinde yağıyordu. biz çadır için isim yazdırma sırasına girdik. Yarım saat sonra sıra geldi isim  ve iletişim numaramı yazdırdım hâlâ dönüş yapılmadı. Kızılay mı, şimdilerde sosyal medyada trollerin bol bol resimli reklamlarını yaptığı bir kurum adı. Tipi şeklinde yağan kar altında kendimize sokak sokak yer ararken Kızılay'la tesadüfen karşılaşmak bile belki umut olacaktı bize.

( Devamı Yarın )