Önceki gün TBMM’nin kuruluşunun 100 yılı kutlandı. Egemenlik ve Çocuk Bayramı üzerine bolca sözler söylendi, savaşın ateşi içinde oluşturulmuş Meclisten söz edildi, övgüler düzüldü.

 

Önceki gün TBMM’nin kuruluşunun 100 yılı kutlandı. Egemenlik ve Çocuk Bayramı üzerine bolca sözler söylendi, savaşın ateşi içinde oluşturulmuş Meclisten söz edildi, övgüler düzüldü. Egemenlikten, bağımsızlıktan dem vuruldu.

Kongreler sürecinin içinden geçilerek kurulan ilk Mecliste Kürtler, Lazlar, Aleviler, Çerkesler… Rumeli’nden Kürdistan’a kadar mücadele içinde yer almış her kesimin, işgal ve savaş koşullarına rağmen yerel kongreler tarafından seçilmiş temsilcileri vardı. Meclis, işgal edilmiş toprakların emperyalistlerden ve onların uzantıları işgal ordularından kurtuluş ve direniş hareketini doğrudan yönetmişti. Tekçilik değil çoğulculuk öngörülüyordu. Yani birlikte kazanılacak birlikte eşit ve özgür olarak yaşanacak bir cumhuriyet özlemiydi uğruna savaşılan…

Sivas Kongresi süreciyle işletilen temsiliyet ağının Heyet-i Temsili olarak Mustafa Kemal’e inisiyatif verdiği bu sürecin sonunda varılan yerin adı İstanbul’da kurulan Meclis i Mebusan’dı. Sevr hâlâ yürürlüktedir ve günün birinde İngiliz askerleri İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’ı basıp Rauf Bey ile bir bölüm vekili tutuklayınca Ankara’ya taşıma gündeme getirildi.

Heyet-i Temsiliye 1919’da Ankara’daydı artık. Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti olarak işlev gören mekanizma ile yapılan seçimlerde seçilenler vekil olarak Ankara’ya gönderildi. Böylece “Birinci Meclis” kurulmuştu. Daha sonra çocuklara armağan edilen o gün, 1920 yılı 23 Nisan’ı işte o ilk Meclisin açılış tarihidir. İstanbul hükümeti yani padişah tahtadır, ancak ikili bir iktidar sürecidir işlemekte olan…

Meclisin açılışıyla birlikte anayasa çalışmaları başlar. İlk görüşmeleri kasım 1920’de başlayan 23 maddelik kısa, öz ve halkın egemenliğini yerel yönetimlerde örmeyi öngören 1921 Anayasası, yani “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” 10 Ocak 1921’de o Mecliste onaylanır.

Anayasa’da yerel yönetimler güçlüdür. Eyalet sistemine cevaz vermektedir. Kaymakam ve valiler halk tarafından seçilecektir. Nahiye (Bucak) örgütlenmesiyle köyden başlayarak mahalleden, şehre uzanan bir halk temsiliyetine uygundur anayasa.

Birinci Dünya savaşına son veren, halklar hapishanesi Çarlık Rusya’sı topraklarında, koşulsuz ayrılma hakkı da dahil olmak üzere halkların tam hak eşitliğini tanıyarak, dünyanın bütün işçileri ve emekçiler için olduğu kadar bağımlı ve sömürge halklara da yeni bir umut olan, iki gün önce 150. doğum gününü kutladığımız Lenin’in başında olduğu, yeni ufuklar açan Büyük Sosyalist Ekim Devrimi sonrasındaki dünyanın rüzgarıyla hazırlanmıştır anayasa.

1921 anayasasından, Kürtler için muhtariyet yani özerklik de öngörülmektedir. Alevi inancının da temsilcisi olarak Dersim mebusu bulunmaktadır. Diller, inançlar, kültürler için eşitlik ışığı belirmiştir. İşgal ordularına karşı sürmekte olan Milli Savaş SSCB’den her türlü yardım ve destek bulur. Altın, silah yağdırılır savaşın zaferi için. “Yoldaş Lenin” hitaplı mektuplar yazan Mustafa Kemal’in SSCB ile girdiği ilişkilerin etkisi sürmektedir.

Ancak 28 0cak 1921 tarihi cumhuriyetin yönüne ilişkin önemli ip uçlarını vermektedir; milli mücadelenin bir ulusal ve sosyal kurtuluş aşamasına ulaşması çabasında olan TKP’nin 15 yöneticisi ortadan kaldırılmıştır. Bu sürecin aynı zamanda bir kargaşa, bir başı bozukluk süreci olduğu az çok tahmin edilebilir, ancak savaşın kaderini belirleyecek denli yardımların sahibi olan sosyalist Sovyetleri Birliği’yle aynı paralelde bir Türkiye özlemi içinde olan TKP Yöneticisi Mustafa Suphi ve arkadaşlarının linç edilmek istenmeleri, ardından geldikleri yere, yani Sovyetler Birliği’ne gönderilmek üzere bindirildikleri teknede Karadeniz’in derin sularında boğdurulması hesapsız değildir.

Bu tarih cumhuriyetin henüz ilan edilmediği bir tarihtir. Sevr yürürlüktedir, Lozan ortada yoktur. Cumhuriyetin kaderinin çizildiği yıllardır yani… İmparatorluk ve yakın tarihteki İttihattı Terakki Cemiyetinin katliamlarının kanları kurumamıştır. Daha beş yıl önce, Anadolu’nun kadim halklarından Ermenilere karşı büyük bir tehcir ve kırım yaşanmıştır. Süryanilerin uğradığı acı bir akıbet vardır.

Ya bunlarla yüzleşecek ya da geçmişiyle “barışık” bir cumhuriyet kurulacaktır….

Bu gelişmelerin seyri içinde Sivas, Erzincan, Dersim bölgesindeki Kızılbaş Kürtler, Kürt Teali Cemiyetinin de onayı ve teşvikiyle daha önce Mustafa Kemal ile görüşmelerde de bulunmuş Alişan Bey’in başında olduğu hareket başlar. Talepler sıralanır. 1921 Anayasası’ndaki özerklik istenir. Bu gelişmeyle riyakarlığın ortaya çıkması çok sürmez. Mustafa Suphilerin katlindeki kötü rolüyle ünlü Topal Osman ile Sakallı Nurettin Paşanın komutasındaki güçler salınır Koçgiri halkının üzerine… Tam bir kırım…

Aslında Mustafa Suphi ve arkadaşlarının, bir işçi ve emekçi cumhuriyeti özlemi içindeki güçlerin denizde boğulması ve Koçgiri’deki özerklik talebinin kanla bastırılması süreci nasıl bir Meclis, nasıl bir anayasa ve nasıl bir cumhuriyetin öngörüldüğünün manifestolarıdır…

Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te “Birinci Meclis” yok edilerek ikinci Meclisin kuruluşuyla ilan edilecekti… Ve 1924 anayasasına giden yolun taşları döşenmiştir bu süre içinde. O yıl 1 Mayıs İşçi Bayramı yasaklandı.

SSCB ile ilişkiler Lozan Anlaşması ile birlikte başka türlü bir seyre yönelmişti. İzmir İktisat Kongresi ile cumhuriyetin yönü emperyalist kapitalist ülkelerle ilişkilere döndürülmüştü. Cumhuriyetin işçi ve emekçilerin, ezilen ve sömürülen halkların eşit ve özgür yaşamalarına olanak veren yolları kapattığı, “tek din”, “tek millet” süreci başlatılmıştır… 1925’teki Takrir-i Sükûn ise tam bir tarumar süreciydi…

Bugün geriye dönüp bakıldığında 100 yıldır sürmekte olan bir mücadele vardır ve bu mücadele, sömürüsüz, baskısız bir cumhuriyet mücadelesidir. Halkların ve inançların eşit ve özgür olduğu, gerçekten egemen bir Türkiye bu mücadele ile kurulacaktır. Sağlıklı çocukların gülüp oynadıkları gerçek bayramların kutlandığı bir cumhuriyet mücadelesidir bu...

( Yazarımız Ender İmrek yazar olduğu Evrensel Gazetesinin köşesinden yazdı: Yüzyıllık sis )