ANILARIN GÖLGESİNDE YAŞAMAK "ARTIK ŞARKI DİNLEMEK DEĞİL, SÖYLEMEK İSTİYORUM " "NEM KALDI" - IX - Son bir kaç yıldır sık sık dinlediğim bir türkü ve en çok dilime dolananlar arasında yer alıyor. Sözleri, yüreğimden akıp ruhuma dokunuyor ve öyle geçip gidiyor.

 

 

 

 

ANILARIN GÖLGESİNDE YAŞAMAK
"ARTIK ŞARKI DİNLEMEK DEĞİL, SÖYLEMEK İSTİYORUM "
"NEM KALDI"
- IX -

Son bir kaç yıldır sık sık dinlediğim bir türkü ve en çok dilime dolananlar arasında yer alıyor. Sözleri, yüreğimden akıp ruhuma dokunuyor ve öyle geçip gidiyor. Misafirliği biteli çok oldu, artık benimle birlikte ev sahipliği yapıyor.

Her pazartesi günü abimle yaptığım 9 dakika 11 saniyelik telefon görüşmesinden önce, tam 25 yıldır hiç azalmayan o heyecan ve özlemle beklerken mırıldandım yine bu türküyü. Bir dörtlüğünü daha bitirmeden abim aradı. Haliyle hemen kesmek zorunda kaldım, çünkü bu telefon görüşmeleri, yaşayanlar bilir, yılların hasretliğini taşır ve kilometrelerce yolu arşınlayıp ulaştırır insanı insana. Mesafeler utanç duyar kendinden. Hasretlik sevgiyle buluşur, gökyüzünden süzülür ve saliseler içinde yerine ulaşır. Dolayısıyla bir hayli önemlidir.

25 yıl önce Ermenek Cezaevi'ndeyken görüşüne götürülmediğim için "Zarif'i getirmeyecekseniz sizde gelmeyin" tavrından sonra beni götürdükleri ilk görüş gününde sohbet arasında daha çocuk olduğuma bakmadan, "artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum" sözü epey anlamını korumuş olmalı ki 25 yıl boyunca yeniden yeniden bu konu üzerinde konuştuk abimle. Ve canlı tuttuk o sözü, altını ve içini doldurarak. Öyle ya, sözler havada kalınca basitleşir, sahiciliğini ve rengini yitirir. Karakteri yok olur gider. Her sözün mutlaka bir karekteri oluşur zaman içinde pratikleştikçe, eyleme dönüştükçe. Tabi amaç gerçekte şarkı söylemek değildi o ilk söylediğim zamanlarda. Mecazi anlamda sözü, hayatın içinde dokumaktı. Gerçekte ise, hayata dair temel ve doğru adımlar atmaktı, benim nezdimde içeriği ve mesajı oydu en azından. Ki öyle de olduğuna inanıyorum.
Abim saz kursuna gittiğimi öğrenince, haliyle sarfettiğim o sözün diğer yönüyle de artık bir ete kemiğe büründüğünü hatırlatıp, mutlaka bağlamada da kendimi iyi yetiştirmemi istedi.
Tam da bu konunun altını çizmişken " zamanı gelmişken sen de bana en sevdiğin türküyü söyle, önce onu çalmayı öğreneyim abi" dedim. Bu soru üzerine öğrendim "Nem Kaldı" türküsünü çok sevdiğini. Hatta, görüşme süresi bitip cezaevi yönetimi telefonu üzerimize kapatıncaya kadar abim söyledi, ben dinledim. Fakat en güzel tarafı telefonunu beklerken bir kaç dakika önce aynı türküyü yine mırıldanmış olmamdı. Hatta o soruyu sorarken cevabını da biliyor gibiydim.

"Nem Kaldı"?

Ona sözüm var. Çıktığında, bu türküyü ben çalacağım ama birlikte söyleyeceğiz.

Evet birlikte söyleceğiz bu türküyü. Şimdilik bir çırağım ustalaşmayı bekleyen.
Ama ondan önce, benim bu türküyü dinlemenin ötesine geçip söylemem ve bunu duvarların ötesine ulaştırmam gerekiyor.
Türküde de söylendiği üzere; parsel parsel satılıp, sarayların kurulduğu bu dünyada namertlerin inadına, bir damla gözyaşı ve bir yaralı döş uğruna, o gün geldiğinde onunla birlikte söylemeye hazır olayım diye. İşte o zaman, özgürlüğün ateşinde birlikte yanabileceğiz....

"Parsel parsel eylemişler dünyayı
Bir dikili taştan gayrı nem kaldı
Dost köyünden ayağımı kestiler
Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı

Padişah değilem çeksem otursam
Saraylar kursam da asker yetirsem
Hediyem yoktur ki dosta götürsem
İki damla yaştan gayrı nem kaldı

Yiğit geçinenler namert çıktılar
Sonra ettiğine pişman çıktılar
Eski dostlar bize düşman çıktılar
Birkaç tane itten gayrı nem kaldı

Mahzuni Şerifim çıksam dağlara
Rastgelsem de avcı vurmuş marala
Doldur tüfeğini beni yarala
Bir yaralı döşten gayrı nem kaldı"...