Ayşen Uysal



Son zamanlarda bilimin suç haline getirildiği bir evreden geçiyoruz. Kuşkusuz bunun uzun bir geçmişi de var, ancak bilim insanlarının değersizleştirilmesi ve bilimin suç haline getirilmesi daha yaygın ve gözle görülür hale geldi.



Bu durumun ortaya çıkmasında, sayısı ve yoğunluğu giderek artan otoriter sistemlerin etkisi büyük. Her ülkede, güvencesizlikten, gayri meşrulaştırmaya, fiziki şiddetten hapse tıkmaya kadar farklı biçimlerde uygulansa da bazı ülkeler bu konuda daha . İran bu ülkelerin başında geliyor.



Yine son zamanlarda yaygınlaşan dış politikaya endeksli rehin alma uygulaması konusunda da oldukça deneyimli bir ülke İran. Şu an cezaevlerinde yabancı uyruklu (İran asıllı ya da değil) 15 bilim insanını ajanlık suçlamasıyla rehin tuttuğu biliniyor.



Bu rehinelerden biri de Haziran ayından beri Evin (Tahran) Cezaevinde tutulan Fariba Abdelkhah. Siyasal ve sosyal antropoloji alanında uzman, İran asıllı Fransız araştırmacı Abdelkhah uzun yıllardır Fransa’nın en saygın bilim kurumlarından birinde (Sciences Po CERI) çalışıyor.



Çok defa davetli öğretim üyesi olarak gittiğim bu kurumda tanıdım Fariba’yı. Kendini bilime adamış, mesleğini aşkla yapanlardan. İran’da Modern Olmak kitabının Türkçe baskısı Metis Yayınları’ndan 2001 yılında yayınlandı. Türkiyeli bilim insanlarının yakından tanıdığı Jean-François Bayart, Olivier Roy, François Georgeon gibi isimlerle ortak çalışmalar yürüttü, yayınlar yaptı.

Fariba Adelkhah ve Roland Marchal


Bir ziyaret için meslektaşı ve arkadaşı Roland Marchal ile gittiği İran’da ajanlık suçlamasıyla gözaltına alınıp cezaevine kapatıldı. Roland Marchal da dilini bile bilmediği bu ülkede onun kaderini paylaştı. Psikolojik işkence gördükleri haberleri geliyor. Abdelkhah, kendisinden daha uzun süredir cezaevinde olan Avusturalyalı meslektaşı Kylie Moore-Gilbert ile birlikte 24 Aralık’ta açlık grevine başladı ve son durumu hakkında bilgi alınamıyor.



Fariba Abdelkhah bundan on yıl kadar önce benzer suçlamalarla karşı karşıya kalan doktora öğrencisi Clotilde Reiss’in davasının ardından dönemin Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad’a bir açık mektup yazmıştı. Şimdi onun mektubuna ve sözlerine kulak verelim.

“Sayın Başkan,



Her zaman mesleğimin siyaset karşısında bağımsızlığını savundum. Bu nedenle, dışarıda olduğu gibi İran’da da iktidar mensuplarının ve aydınların, yani bütün tarafların saldırısına maruz kaldım. Tüm bu saldırılar, yazdıklarım bazı köktendinciler tarafından yeterince İslami bulunmadığı ya da kendilerine demokrasi savunucuları diyen bazıları tarafından yeterince laik bulunmadığı için yapıldı.



Fariba Adelkhah




Her zaman bu tartışmaların dışında kalmak istedim, çünkü kalan hayatım sınırlı ve tamamlamam gereken daha çok çalışmam var. Yirmi yıllık çalışma hayatım boyunca, çok sayıda saygısızlık alameti ile karşılaştım.



Düşmanlardan olduğu kadar dostlardan da gelen çok sayıda siteme maruz kaldım. Mesleğim için gerekli bağımsızlığa olan inancım olmaksızın, maddi ihtiyaçlarımın baskısı olmaksızın, bu yolda ısrarcı olmam mümkün olamazdı. Özünde kendi bağımsızlığım anlamına gelen mesleki bağımsızlığımı korumak için her şeyi yaptım.



Fakat bugün, İran’da tutuklu genç Fransız araştırmacı Clotilde Reiss’in itiraflarını duyduktan sonra kalemi elime aldım, çünkü yaralandım ve korkuyorum. İlk defa, yirmi beş yıldır sürdürdüğüm çağdaş İran alanındaki araştırmaları sonlandırmaya ve böylece sükunetime saldırılara ve bunun sonucu olan kaygılarıma son vermeye karar verdim. Kaybolan sükunetimi bir gün yeniden bulma umuduyla, İran uzmanları havuzundan çıkmak istiyorum.



Clotilde Reiss’e yöneltilen suçlamaları gördüğümde, İran’da olsaydım ben de aynı akıbete uğrayacaktım, ben de suçlananlar arasında yer alacaktım düşüncesi tüm varlığımı sarstı. Milyonlarca kişinin gözleri önünde, mesleki faaliyetlerimin bağışlanmasını istemek zorunda kalacaktım. Hayır, Clotilde Reiss’in ne cesaretinin zerresine ne de hayranlık uyandırdığı kadar şaşırtıcı sakinliğine sahip olabileceğimi düşünüyorum. Reiss’in davası araştırma için gerekli güven ve huzur iklimine vurulmuş öldürücü bir darbedir.



Genç bir Fransız kadının itirafları ile İran siyaset sahnesinin erkeklerinin, İslam Cumhuriyeti kökenli yöneticilerinin itiraflarını aynı kefeye koymak, sadece halka ve elitlerine bir saldırı değil, aynı zamanda rejimin zayıflığının bir itirafıdır (Clotilde Reiss reformcu yöneticilere ve Haziran 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin resmî sonuçlarına itiraz eden kişilere yönelik davalarda yargılandı).



Otuz yıl sonra rejim, en eski üyelerinden bazılarının yabancı ajanı olduğunu beyan ediyor ve bu nedenle Batı ile bağın koparılamayacağını kabul ediyor.



O halde itiraf etme sırası bende Sayın Başkan.



Ben, Hüseyin ve Münire kızı, 25 Nisan 1959 Tahran doğumlu Fariba Adelkhah, size yaptığım kötü işleri itiraf ediyorum.



1993 yılından beri Paris’te bulunan, Siyasal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı Uluslararası İncelemeler ve Araştırmalar Merkezi’nde (CERI) araştırmacıyım, yani ücretli çalışanım. Yüzlerce sayfa rapor, makale, kitap yazdım. Bunların listesine CERI’nin Web sayfasından ulaşılabilir.



Clotide Reiss de dahil olmak üzere, İran’da araştırmalar yapmak isteyen öğrencilere her zaman yardım ettim. Kökenlerimin bulunduğu ülkem ile bana sonradan kapılarını açan ülkem arasında bir köprü kurmayı denedim. Bu amaçla, Paris’te bulunan İranlı diplomatlarla bağlantılarım oldu ve bundan ötürü Fransa hiçbir zaman ajanlık yaptığım kuşkusunu taşımadı.



Fransa Büyükelçiliği ile yönetsel bağına rağmen bilimsel olarak bağımsız bir kurum olan İran’daki Fransız Araştırmaları Enstitüsü’nde (IFRI) bir yıl çalıştım. Bu çerçevede, Tahran’da İranlı kurumlarla iş birliği halinde siyasal İslam konusunda bir sempozyum düzenledim. IFRI İran’ı tanıtmak için gerekli eserler de yayınladı. Enstitü, İranlı öğretim üyeleri ve öğrenciler için çok değerli bir kütüphaneye de sahiptir. Tüm bunların Fransız diplomatların desteği olmaksızın mümkün olamayacağını da itiraf etmem gerek.



Sayın başkan,



İsteğim karşı karşıya kaldığınız güvenlik sorunlarını hafife almak ya da İran’ın güvenliğinden sorumlu kişilerin itibarını zedelemek değil. Ancak, yirmi yıllık araştırmanın meyvesinin, iyi ile kötü, doğru ile yanlış, bağlılık ile ihanet arasındaki bir savaşta rehin alınmak olduğunu görmek zor. Meseleleri bu biçimde değerlendirmek bilim dünyasına uyarlanamaz, zira araştırma ne dinsel ne de politik amaç taşır.



Sayın Başkan,



Bugünkü genel kanıya rağmen, araştırmacının istihbarat servislerinin bir ajanı olmadığını söylemek için yazıyorum. Bir James Bond’dan ya da bir kaçakçıdan daha fazla değil. Araştırmacının çalışmalarının sonucu gizli servislerden farklılaşır ve araştırmacı yüzü açık çalışır. Araştırmalarının sonuçlarını herkesin hizmetine sunar.



Elbette, araştırma iki ucu keskin bıçak gibidir: rakiplerini ekarte etmek için kullanılabileceği gibi, halklar arasında değişim platformları kurmak için de kullanılabilir. Fakat ne Hiroşima nedeniyle nükleer araştırmayı ne de sömürgecilik nedeniyle tarihi araştırmayı sonlandırdık.



Sayın Başkan,



Clotilde Reiss’in davası, ihanet ve “kadife devrime” (seçimler sonrası itiraza rejim tarafından verilen isim) katılma suçlamaları Neda’nın (eylemler sırasında öldürülen ve protestoların sembolü haline gelen genç bir kadın) kalbine isabet eden kurşun gibidir. Huzur ve dinginliğe, güvene, saygıya bir saldırıdır. Tartışmaya ve bilimsel araştırmaya karşı ölümcül bir engel oluşturan bir baskı ve şiddet iklimi yaratır. İşte bu yüzden bu acı (ya da korku) mektubu yazmaya karar verdim.



Bir mahkemenin dışında, cezaevinin dışında, halkın önünde, ülkenin güvenliğinden sorumlu kişiler önünde itirafta bulunabilirim. Arkadaşlarımın ve ailemin başına kötülük gelmesin diye İran’da telefon etmeye cesaret edemiyorum. Dahası, etkili bir desteğim olmadığını da biliyorum. Kimse kefaletimi ödeyemez. Babamdan kalan tek miras atalarımın toprağının bağımsızlığının onuru.



Ayrıca, İran üzerine araştırma faaliyetlerime son veriyorum ve kuşkusuz akademik özgürlüğe benden daha iyi erişecek olan gençlere, daha fazla cesaret sahibi olanlara alan açıyorum. İnşallah.



Fariba Adelkhah
Editör: Haber Merkezi