DİYARBAKIR Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Yıldız Ok Orak JINNEWS'e konuştu.

Salgın sürecinin başından beri yeterli tedbir alınmadığını, aşılamadaki yetersizlik ve bölgesel ayrımcılığa dikkat çeken SES Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Yıldız Ok Orak, bunun salgının devam etmesine neden olduğunu söyledi. Yıldız, güçlü bir kampanya ile kapı kapı dolaşıp aşı yapmaya ihtiyaç olduğunu vurguladı. 

Türkiye’de koronavirüs (Covid-19) salgınının resmi olarak açıklanmasının üzerinden 20 ay geçti. Bu süreçte 8 milyon vakayı aşarak dünyada 6’ncı sırada yer alan Türkiye’de yaşamını yitirenlerin sayısı ise 70 bini geçti. Salgın döneminde hükümetin, sermayedarların kârını merkeze alarak sağlık emekçilerine iş alanında fazladan sorumluluk yüklenmesi birçok sağlık emekçisinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Sağlık emekçilerinin istifa etmesine dönük getirilen yasak nedeniyle de birçoğu istifa edemedi.

Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) açıkladığı verilere göre, salgının başından bu yana 489 sağlık emekçisi hayatını kaybetti.

Yaklaşık  2 yıllık salgın süresi boyunca iktidarın hiçbir şekilde yeterli önlem almadığını belirten Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Yıldız Ok Orak, bu durumun devam ettiğini vurguladı.

‘Aşılardan sonra vaka sayısı düştü’

Pandemi döneminin ilk başladığı süreçte dünyaya büyük bir korkunun hakim olduğunu söyleyen Yıldız, “İlk süreçte neredeyse her gün 300’e yakın hasta karantinaya alınıyordu. Vaka sayılarının giderek artmasıyla işyerlerinin ve eğitim kurumlarının kapatılmasıyla insanlar evlerine kapanmış oldu. Bu süreçte sosyal izolasyonlar yapıldı. Maske takma zorunluluğu getirilerek sosyal mesafe önlemleri alınmaya başlandı. Sonrasında alınan önlemlerle salgının bitmeyeceğinin farkına vardık. Gün geçtikçe vakaların artmasıyla aşılar üretildi. Bununla beraber aşılanmalar başlatıldı. Aşılardan sonra vaka sayılarında hızlı bir düşüş yaşandı” dedi.

‘Salgını bitirecek tek şey aşıdır’

Aşılamalar yapılmadan önce salgından dolayı her gün bir sağlık emekçisinin yaşamını yitirdiğini ifade eden Yıldız, ilk aşılamaların sağlık emekçilerine yapılmasıyla ölüm oranlarında bir düşüş olduğunu dile getirdi. Yıldız, “Aşılanmanın sağlıkçılardan başlanması ve aşının olumlu sonuçlar vermesi aşının, salgında etkili olacağı sonucunu verdi. Dünyanın ilk zamanlarından beri ara ara bu tip salgın hastalıklar oluyor. Salgın hastalıkları bitirmek ancak iki şekilde mümkündür. Ya toplumun yüzde 85'i bu hastalığı geçirmiş olur ya da yüzde 80'inin aşılanması ile olur. Salgın hastalıkların tarihine baktığımızda ancak bu şekilde bittiğini görebiliyoruz. Aynı şekilde Covid’de de öyle. Bu yüzden Covid’i bitirebilecek tek şey aşılanmadır” şeklinde konuştu. 

‘Bakanlık bizim gibi muhalif düşünen kurumları çalışmalarına almadı’

Aşılama oranlarının kentlerde farklılık gösterdiğini ifade eden Yıldız, özellikle bölge kentlerinde aşılama oranının çok düşük olduğunu vurguladı. Yıldız, “Doğu’da aşılama oranlarının neden bu kadar düşük oranda olduğu konusu üzerinde çok durduk. Aşı oranlarındaki düşüklüğün nedeni aşılama sürecinde devlet ve halkın bir arada hareket etmeyişiydi. Devletin halkla beraber bir arada hareket etmemesi demek aslında halkı temsil eden sivil toplum kuruluşlarıyla hareket etmemesi demektir. Maalesef pandeminin başlangıcından bu yana bakanlık, kurum olarak bizi hiçbir şekilde muhatap almadı. Bununla beraber tabip odasının ve bizim gibi muhalif düşünen hiçbir sivil toplum kuruluşunun kendi çalışmaları içerisinde olmamıza da izin vermedi. Devlet bizleri kendi çalışmaları içerisine almayınca halktan kopuk bir çalışma yürütmeye başladı” diyerek, bu durumun halkın güvenini sarstığını kaydetti.

‘Devlet halkla birebir çalışma yürütmedi’

Yıldız, salgının başından beri Sağlık Bakanlığı’nın vaka sayılarında şeffaf davranmamasının da halktaki güvensizliği büyüttüğüne işaret ederek, devletin aşı için başlattığı kampanya çalışmalarına halkın hiçbir şekilde ilgi göstermediğinin altını çizdi. Yıldız, “Özellikle bizim bölgemizde seçilmiş kurum ve belediyelerin yerine kayyım atanıp bölgenin kayyımlar tarafından yönetilmesi yine halk ve devlet arasındaki kopukluğa neden oldu. O yüzden aşı oranında maalesef istediğimiz orandaki ivmeyi yakalayamadık. Bizler sağlık çalışanları olarak kendi çabalarımızla birkaç ay öncesinde tabipler odası ile sokaklarda kampanyalar gerçekleştirdik. Devletin halkla birebir çalışmalar yapamadığını görmüş olduk. Bu yüzden maalesef bölgede aşılanma oranı çok düşük olduğu için vaka oranları hala ortalamanın üstünde duruyor” sözlerine yer verdi.

‘Herkes kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor’

Diyarbakır’da yeterince tedbir alınmamasından dolayı vaka sayısının da arttığını kaydeden Yıldız, kentte yapılan günlük testlerde en az 200 pozitif vaka sayısının çıktığını belirtti. Yıldız, şöyle devam etti: “Şu anda virüse yakalanmış 120’ye yakın hastaya yatış verilmiş durumda. Diğer hastaların yüzde 30’u yoğun bakım ünitesine kaldırılmış durumda. Özellikle Ergani’de vaka sayısı çok yüksek oranda. Diyarbakır'da çok ciddi bir grip salgını var. Bizler sendika olarak her hafta hastaneleri gezerek kontrol ediyoruz. Geçen hafta Silvan İlçe Devlet Hastanesi’ne gittik. Devlet Hastanesi’ne normalde günlük 300 hasta gelirken şu anda acile başvuran hasta sayısı binin üzerine çıkmış durumda. Bunların yarısından fazlası üst solunum yolu enfeksiyonuna kapılmış durumda. Grip salgınının en önemli nedenlerinden biri de okullar. Çünkü çevremizdeki bütün çocuklar hasta. Çocuk hastanelerine günde 2 bine yakın hasta başvuru yapıyor. Okullarda öğretmenler ve öğrenciler kendi haline bırakıldı ve herkes kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor. Bunlar da salgının bitmesine engel oluyor.”

‘Devlet ve bakanlık sağlık kurumlarını yönetemedi’

Aşılama oranının yetersiz olduğunu, bu nedenle salgında ciddi bir artış yaşandığını kaydeden Yıldız, aynı zamanda hastanelerde iş yükünün arttırılması ve nöbet saatlerinin uzatılmasıyla sağlık emekçilerinin de yaşamının riske atıldığını vurguladı. “Sağlıkçılar pandemi döneminin başından beri bütün yükü sırtlayan kesim olarak tükenmiş durumdalar. Yakın zamanda bir asistan arkadaşımız 36 saatlik nöbetten sonra iş çıkışı evine giderken trafik kazası geçirerek hayatını kaybetti" diyen Yıldız, "Bu kaza resmen cinayet gibi bir şeydi. Yine aynı şekilde geçen hafta kadın doğum hastanesinde hamile olduğu ve nöbet tutamaz raporu olduğu halde hamile olan kadın arkadaşımız, 24 saatlik nöbet tutmaya zorlandı. Kadın arkadaşımız, nöbetten sonra bebeğini kaybetti. Bunun gibi olaylar sık sık gündeme gelmeye başladı. Çünkü şu anda mevcut koşullarda sağlık sistemi çökmüş durumda. Sağlıkçılar bozulan sistemi tek başına düzeltmeye çalışırken, bu yükün altında ezilmeye başlamış durumda. Ve artık sağlıkçılar bu olaylar karşısında ‘yeter’ demeye başladı. Bu süreçte devlet ve bakanlık pandemi sürecinde sağlık çalışanlarını iyi bir şekilde yönetemedi. Onların yönetemeyişinin bütün sıkıntıları biz sağlık çalışanlarından çıktı" ifadelerini kullandı.

‘Ayırımcılık politikası salgının artmasına neden oluyor’

Pandemi döneminde illerde vaka oranlarının artmasına devletin uyguladığı ayrımcılık politikalarının da yol açtığına işaret edenYıldız, “Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Hakkari’de vaka oranlarında düşüş yaşanmadan Türkiye'nin diğer ucunda da salgın bitmez. Hiçbir devletin ve hükümetin şunu aklından çıkarmaması gerekiyor. Devlet istediği kadar bölgesel ayrımcılık yapsın, istediği kadar bir bölgeye aşı versin diğerine vermesin ama salgın ayırımcılık tanımıyor. Bir yerde salgın bitmeden diğer bölgede bitmiyor. Bu ayrımcılık politikaları salgının artmasına neden oluyor. Bazı illerde hastane ve aşı konusunda yeterli destekler sağlanmadığı için sıkıntılar yaşandı. Bir süreden sonra yapılan bu ayrımcılığın hepimize zarar vereceği anlaşıldı” diye ekledi.

‘Devletin yapmadığı işi sağlıkçılar üstlendi’

Salgın oranlarının daha fazla artmaması için halkın bir an önce aşı olması gerektiği üzerinde duran Yıldız, şöyle konuştu: “Devlet bu konuda ne kadar bir şey yapmasa da insanlara ‘Gelin kurumlarda aşı olun’ demek, insanları ikna etmez. Gerekirse kapı kapı dolaşıp insanları aşı olmaya ikna etmek gerekir. Bu süreçte herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Eğitim kurumlarında özellikle öğretmenlerin velileri ikna etmesi lazım. Bu tür çalışmaların yapılması gerekiyor ama maalesef yapılsa dahi çalışmalar yeterli olmuyor. Devletin toplu taşıma araçlarının sayısını artırması gerekiyor. Toplu taşıma araçlarına belli sayının üstünde insanların binmesine izin verilmemesi lazım. Fakat devletin yapmadığı işi biz sağlıkçılar üstlenmek zorunda kalıyoruz. Bu yüzden bir an önce herkesin aşı olması gerekiyor.”

Editör: Haber Merkezi