İktidarın, ekonomik krizin çözümü olarak halkın “fedakârlık” yapmasını beklediğini kaydeden Killik, “Türkiye ne kamuda istihdam açığını tamamlamış bir ülke ne de kamuda atama bekleyen tüm yurttaşların ataması yapıldı. Örneğin ülkemizde şu an 158 bin öğretmen açığı var. Dışarıda ise 300 binden fazla genç öğretmen yıllardır atama bekliyor. Birçoğu artık umutlarını yitirmiş durumda, hiç istemediği koşullarda ve istemediği işlerde çalışıyor. Gençler bu şartlar altındayken aylık 1 milyar TL’den fazla bütçeye sahip olan Saray diyor ki ‘Kamuda ölüm, istifa ve emeklilik dışında alım yapılmayacaktır’. Yüz binlerce genç, ya insanların 10 bin liralık emekli maaşını kabullenerek emekli olmasını veya istifa etmesini bekleyecek ya da özel okullarda asgari ücretin de altında maaş alarak sömürülmeyi kabul edecek” ifadelerini kullandı.
‘KYK ÇÖZMÜYOR’
Kamu çalışanlarına yönelik servis uygulamasının kaldırılmasına da değinen Killik, “Devleti 20 yıldır o belediye ya da bakanlık çalışanı yönetiyor, Hazine onun elinde, Saray’ı onlar yaptırdı, 128 milyar doları onlar yok ettiler de şimdi krizin bedelini mi ödüyorlar? Bunların hiçbirini onlar yapmadı ve kimse ek bir masrafın altına girmek zorunda değil. Şundan emin olabilirsiniz, Saray’ın bir ay kapalı tutulması, alınan bu karardan onlarca kat daha büyük bir tasarruf sağlayacaktır” diye konuştu. Killik, KYK burslarının ve kredilerinin yetersizliğini vurgulayarak “BİSAM’ın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de bugün bir kişinin sağlıklı ve dengeli beslenmesinin maliyeti günlük 550 TL, üniversite öğrencisine verilen burs ve kredi ise 2 Bin TL. Yani KYK diyor ki dört gün sağlıklı beslen ama 26- 27 gün aç gez. Sorun beslenme ile de bitmiyor. Öğrenciler için yeterli devlet yurdu yok, olanların durumu ise çok kötü. Bozuk yemekler, barınmaya elverişli olmayan yurt odaları, yüksek ücretler derken öğrencilerin çok sayıda sorunu var. KYK hem bu sorunların hiçbirini çözmüyor hem de öğrencilere asla yeterli olmayacak bir rakamı reva görüyor” diye konuştu.
‘DERSTEN İBARET DEĞİL’
Öğrenciliğin yalnızca sadece derse girmek olmadığını belirten Killik, “Her üniversite öğrencisinin kendi alanında gelişmek için ders ve okul dışında yapabileceği birçok şey var. Konferanslar, eğitimler, kurslar bunların en öne çıkanları. Okulda ve okul dışında hocalarıyla yaptıkları görüşmeler, arkadaşları ile yürüttükleri çalışmalar, sosyal faaliyetler de akademik gelişim için çok önemli. Ancak ekonomik yetersizlik öğrencilerin tüm bunları gerçekleştirmesini engelliyor. Sabah derse giren, dersten sonra akşama kadar çalışan ve akşam dinlenmek için mecburen uyuyan bir öğrencinin başarılı olması ne kadar mümkün?” diye sordu.
OTORİTER REJİME BAŞKALDIRICI
İktidarın politikalarına dikkat çeken Killik, “Son 20 yılda başta İstanbul olmak üzere tüm şehirlerin merkezlerinde yaşanan değişimi göz önüne getirirseniz ne kadar büyük bir çalışma yürütüldüğünü görebilirsiniz. Yaşar Kemal bir kitabında Türkiye için ‘1001 Çiçekli Bahçe’ tanımını kullanır. Çünkü Türkiye çok renkli, çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Ancak iktidar, kendi istediği kültürü tüm gençliğe empoze ederek tektipleştirme çabasına girmiş vaziyette. İstiyorlar ki tüm gençler aynı şekilde giyinsin, aynı tür müziği dinlesin, aynı sanat dallarına yönelsin, aynı kitapları okusun ve sonuç olarak gençlerin hepsi aynı olsun. İstiyorlar ki gençlerin hepsi, onların istediği şekilde düşünsün” dedi.
GEZİ DİRENİŞİ’NE SELAM
Üniversitelerin bu nedenle hedef alındığını kaydeden Killik, “Üniversiteleri bölüyor, kayyum rektörler atıyor, üniversite çevrelerindeki sosyalleşme alanlarını kendi istedikleri şekilde tasarlıyorlar. Gerek ekonomik şartlar gerek bu baskı nedeniyle öğrenciler üniversite hayatlarını dersler ve sınavda alacakları notlar ile kısıtlamak zorunda kalıyorlar. Üniversite hayatının en önemli alanları olan sosyalleşme ve sorgulamadan mahrum kalıyorlar. İktidarın bunu istemesinin temel nedeni de kendi iktidarlarının kalıcı olmasını sağlamak. Üniversite gençliği doğası gereği ilerici ve yenilikçidir. Geldiğimiz noktada da gençlik, baskıya ve otoriter yönetimlere karşı da başkaldırıcıdır. Gençlerin bu tutumunu Gezi Direnişi ile çok yakından gören iktidar, yeni Gezi’lerin yaşanmaması için kültürel bir hegemonya kurma çabasına girdi. Sonuç ne olursa olsun ben başarılı olacaklarını düşünmüyorum. Bu vesile ile de Gezi Direnişi’ni bir kez daha selamlıyorum” diye konuştu.
AKADEMİK KADROLARDA NİTELİKSİZLEŞME
Öğrencilerin ana sorunlarından birinin “imkânların kalitesizliği” olduğunu belirten Killik, “Akademik kadrolarda çok büyük bir niteliksizleşme görüyorum ve bunun ancak bilinçli olarak gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum. İktidar, YÖK aracılığı ile akademiyi kendi kontrolü altına almak istediği için liyakatli akademisyenlere değil ‘makul’ akademisyenlere öncelik tanıyor. Akademinin içerisinde yer alan başarılı isimleri de farklı bahaneler ile uzaklaştırıyorlar” dedi.
SARAY’IN ÜÇ AY KAPALI KALMASI BİLE YETER
Kiralarda artış sınırının kalkmasının çok zorlayıcı olacağını vurgulayan Killik, “İktidar, derhal sosyal devlet politikalarına dönmeli ve öğrencilerin barınma hakkına sahip çıkmalıdır. Bunun için kısa ve uzun vadeli çözümler bulunabilir. Örneğin kısa vadede öğrencilere kira desteği verilebilir ya da öğrenciye evini kiralayan ev sahiplerine kira sınırı belirlemek koşulu ile teşvik verebilir. Saray’ın üç ay kapalı kalması, tüm öğrencilerin barınma hakkına ulaşımının sağlanması için fazlasıyla yeterli olacaktır. Uzun vadede ise devlet yurtlarının sayısı artırılmalı, koşulları iyileştirilmeli ve teşvik edilmelidir” ifadelerini kullandı.