İSTANBUL - İnsanların göç ettirildiğine dikkati çeken gazeteci Ercüment Akdeniz, artan ırkçılığa karşı göçmenlerin sahiplenilmesi gerektiğini belirtti.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, ülkelerindeki savaş, çatışma ve zulüm nedenleriyle kaçmak zorunda kalan insanlara karşı farkındalık yaratmak ve empati geliştirmek amacıyla 20 Haziran 2001 tarihini “Dünya Mülteciler Günü” ilan etti. Gelinen 23 yıllık sürede egemen güçlerin dünya üzerinde sürdürdüğü savaş politikaları nedeniyle insanlar topraklarını terk etmek zorunda kalarak mülteci konumuna düştü. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR), "Zorla Yerinden Edilmede Küresel Eğitimler 2022" başlıklı raporunda yer alan verilere göre, zorla yerinden edilenlerin sayısı 108,4 milyona yükseldi. BM Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM), “2022 Dünya Göç Raporu”na göre; dünya genelinde 281 milyon göçmen bulunuyor.
Savaşların neden olduğu göçleri mercek altına alarak sayısız makale ve birçok kitaba imza atan gazeteci yazar Ercüment Akdeniz, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne giderken Türkiye ve dünyanın mülteciler noktasında geliştirdiği politikalara, mültecilerin yaşadığı sorunlara ve yaşam koşullarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ercüment Akdeniz
SAVAŞLARIN GÖÇE ETKİLERİ
Merkez kapitalist devletlerin mülteci ve göçmenlere karşı tutumunu sertleştirdiğini ifade eden Akdeniz, bunun nedeninin artan işsizlik, yoksulluk ve kuraklık olduğuna işaret etti. Koronavirüs salgını döneminde kitlesel hastalıklar sonucu da göçlerin olduğunu belirten Akdeniz, bölgesel savaşlardaki artışın da göçler üzerinde büyük etkisi olduğunu kaydetti. Su kaynaklarının azalması ve kapitalist sistem tarafından bunlara el konulması nedeniyle Afrika’dan Orta Akdeniz ve Avrupa’ya çok yoğun göç akışının olduğuna dikkat çeken Akdeniz, bu durumun dünyada güvenlikçi, sert, insani olmayan, şiddet içeren bütün önlemlerin alınmasına rağmen göçün artış gösterdiğini söyledi.
TÜRKİYE’NİN GÖÇ POLİTİKASI
Türkiye’nin göç planının tamamen Avrupa Birliği’ne (AB) bağlı olduğunun altını çizen Akdeniz, “Avrupa ana karasını koruyan bir ‘Avrupa Seddi’ var. Göçmenlerin geçişini engellemek için hem denizde hem de karada oluşturdular. Bunun için inanılmaz paralar yatırıyorlar. Avrupa Seddi’nin dışında da Türkiye’nin etrafına Ortadoğu, Afrika geçişini engellemek için bir duvar ördüler. AB, Türkiye’ye göçmen bekçiliği görevini verdi. Euro pazarlığıyla para veriyor, karşılığında ‘Göçmenleri tutun, Türkiye göçme deposu olsun’ diyor. AKP tamamen bu plana bağlı hareket ediyor. Türkiye bu göç rejimiyle beraber AB ve merkez kapitalist ülkelerin adeta bir Pakistan’ı, Bangladeş’i, Srilankası oldu. Çünkü orada çocuk, kadın emeği çok ucuz. Artık bu şirketlerin oraya gitmesine de gerek yok. Türkiye bir Bangladeş oldu zaten. Bununla beraber Erdoğan yönetiminin AB’den farklı olarak şöyle bir hedefi de var; göç yönetimini siyasi olarak da üstünlük haline getirmeye çalışıyor. Türkiye’nin bazı bölgelerinde demografik yapıyı değiştirmek istiyor. Türkiye’nin seküler, laik, demokratik temellerini değiştirebilecek bir nüfus alanı oluşturmaya çalışıyor. Göçü bir tebaa toplumu olarak, ideolojik bir argüman olarak kullanmaya çalışıyor. Suriye’ye müdahalenin bir gerekçesi olarak kullanmaya çalışıyor. Son dönemde artan pazarlıklar da bunu gösteriyor. Bütün bunlara baktığımız zaman AKP hükümeti bir yandan AB ile ekonomik, ticari ve mülteci pazarlığı yürütüyor, öte yandan Ortadoğu’daki hakimiyet alanlarını genişletmek için, göçmenleri siyasi bir koz olarak kullanmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.
GERİ KABUL ANLAŞMASI
2014’ten beri yürürlükte olan ‘Geri Kabul Anlaşması’ ile mültecilerin 3’üncü bir ülkeye ya da Avrupa’ya gitmelerinin önünün kesildiğini belirten Akdeniz, gelinen aşamada mültecilerin artık Türkiye’de adeta ‘baraj kapağı’na takıldığını, buradan da öteye gidemediklerini dile getirdi. ‘Geri Kabul Anlaşması’nın insani bir anlaşma olmadığını ve uluslararası sözleşmeleri ayaklar altına aldığını vurgulayan Akdeniz, “Bu kirli anlaşmanın son bulması gerekiyor” dedi.
NEDEN GÖÇ EDİYORLAR?
İnsanların göç etmediğine, göç ettirildiğinin altını çizen Akdeniz, şunları söyledi: “Eğer savaş, küresel iklim değişikliği, hastalık, çatışma olmazsa, bu insanlar göçmezlerdi. Bu çatışmalara, yoksulluğa neden olan şey kapitalist sömürü, talan ve savaş politikalarıdır. Bu politikaların son bulması gerekiyor. Barışın, huzurun, refahın, mutluluğun ve adil bölüşümün olması gerekiyor ki göçler olmasın. Göçü ancak kaynağında kurutabilirsiniz. Göçü kaynağında kurutmadığınız zaman, sınırlara duvarlar örmeye, şiddet uygulamaya, uluslararası insan haklarını ortadan kaldırmaya başlıyorsunuz. O da çok büyük bir trajediyi ortaya çıkartıyor.”
IRKÇILIĞIN ARKA PLANI
Göç sorununun çözüm odaklı tartışılması gerektiğini vurgulayan Akdeniz, “Geri Kabul Anlaşması”nın kaldırılması gerektiğini belirtti. Kamuoyunda sıkça tartışılan “Her şeyin müsebbibi mülteciler, göçmeler” algısının ırkçılığa teşvik ettiğini ifade eden Akdeniz, bunun çok yanlış olduğu ve ilerleyen dönemlerde ise tehlikeli sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nün bir kutlama günü değil mücadele günü olduğunu belirten Akdeniz, “Yerlisiyle, göçmeniyle bütün insanların mücadele günüdür. ‘Kapitalizme, sömürüye karşı mücadele ediyoruz’ derken, ‘Göçmenlere karşı mücadele ediyoruz’ diyemezsiniz. Bu olmaz. Çünkü göçmenliği yaratan şey kapitalizmin kendisi. Göçmenleri de yanımıza alarak, hep birlikte kapitalizme karşı mücadelenin yollarını geliştirmemiz gerekiyor” dedi.
Son olarak göçmenlerin sahiplenilmesi gerekliliğine dikkat çeken Akdeniz, bunun için emek, demokrasi ve özgürlükten yana olan partilerin ile sivil toplum örgütlerinin, göçmenlerin temel haklarını savunan bir mücadele platformu kurması gerektiğini sözlerine ekledi.
MA / Rukiye Adıgüzel